YAZARLAR

Pınar Fidan'a teşekkür borçluyuz

Fidan’ın amacının Madımak’la dalga geçmek değil, tam aksine Madımak katliamını yapan ve bugün de tereddütsüz yapabilecek durumda olan zihniyeti mahkûm ve teşhir etmek olduğu gayet açık. Hem de bunu ancak genç, aydınlık, zeki, güleryüzlü bir Alevi kadının yapabileceği biçim ve biçemle gerçekleştiriyor.

Çarşamba gecesi yayın sonrası eve dönüşte bir stand-up tarzı gösteriden alınmış çok kısa bir bölümün Twitter üzerinden hararetli tartışmalara ve giderek toplumsal linç havasına yol açtığı dikkatimi çekti. Böylece Pınar Fidan’ın adını ilk kez duydum ve çehresini ilk kez ekrandan gördüm. Koca koca tanınmış isimler Fidan’ı dava etmek için derhal avukatlarına başvurduklarını duyurdu; Fidan’ın “medeni ölü” olması gerektiği hakaretler, tehditler eşliğinde dile getirildi.

Pınar Fidan’ın genç bir Alevi kadın komedyen olduğunu da sonradan kendi açıklamasını okuyunca gördüm. Görmesem de, gösterisinde yaptığı otel şakasından zaten Alevi olduğu anlaşılıyor. Dediğim üzere, gösterinin tamamını görmüyoruz. Elimizde tam metin yani eleştiri kurgulanacak bir bağlam yok.

Neyin şakası yapılmaz? Buradaki örnek “Madımak.” Fakat yine “vurun kahpeye” kolaycılığına kapılmadan, elimizde bağlam bütünlüğü olmadan da, sınırlı kaydı izlediğimizde Fidan’ın amacının Madımak’la dalga geçmek değil, tam aksine Madımak katliamını yapan ve bugün de tereddütsüz yapabilecek durumda olan zihniyeti mahkûm ve teşhir etmek olduğu gayet açık. Hem de bunu ancak genç, aydınlık, zeki, güleryüzlü bir Alevi kadının yapabileceği biçim ve biçemle gerçekleştiriyor. Dışlanacak yerde alkışlanmalı.

Oysa Madımak’ın faillerini soruşturmayan, araştırmayan, bulup da cezalandırmayan, belki bunları yapamamış, yaptıramamış olmanın yılgınlığını içten içe yaşayan bir kesim Alevi ve demokrat, içlerinde biriken hıncı tutup genç bir kadından çıkarmaya kalkıyor. Üstelik “aynı espriyi Başbağlar, DAEŞ’in tecavüz ettiği Yezidiler vs gibi hassas konular hakkında yapabilir miydi” gibi tamamen mantığı ters yüz eden bir yaklaşımla. Tabii yapamazdı. Bırakın stand-up yapmayı, şu benim Gazete Duvar sütunlarındaki köşeyazılarımı şöyle kuş uçuşu geriye doğru tarayın, MedyascopeTV ve ArtıTV yayınlarıma bir göz atın, öyle ince kıyım değil kalın doğrama bir otosansürün çizgilerini açık seçik görürsünüz.

Öncelik nedir? İfade özgürlüğü, çoğulcu, eşitlikçi ortak yaşamayı savunmak değil mi? Charlie Hebdo katliamı yaşandığında derginin Hz. Muhammet’i resmederek “her şey affedildi” diyen kapağını gazeteleri Cumhuriyet başsayfaya koymadığı için köşelerine taşıyan Ceyda Karan ve Hikmet Çetinkaya’ya bundan ötürü kendimce destek vermiştim. O dönem ikisini de tanımıyordum. Sonradan Karan’la tanıştık, bir bakıma (eğer kabul buyurursa) meslektaş da olduk sayılır. Siyaseten görüş ayrılıklarımız pek çok ama köşesine o günkü ortamda Charlie Hebdo’nun kapağını taşıması hem cüret hem cesaret gerektirirdi. Esin verici davrandı Karan, kanaat önderliği yaptı eylemiyle.

Oysa Paris’teki sessiz yürüyüşe katılıp, fotograf karesine girebilmek için tuhaf görüntüler sergileyen Davutoğlu “bizim de hassasiyetlerimiz olduğundan” söz ediyordu. O denli hassasiyetlerimiz var ki, hapishanelerinde, karakollarında işkencenin norm olduğu, köylerin yakıldığı, failimeçhullerin vakayi adiye olduğu eski Türkiye’de devlet televizyonlarından liderlerin taklitleri yapılabilir ve liderler karşılıklı çıkıp tartışabilirdi. Yeni Türkiye’deyse 2002’den bu yana Erdoğan’ın taklidinin yapıldığını görmedim. O alan birkaç mizah dergisine kısıtlandı. Onlar da sürekli davalarla ve geçim derdiyle boğuşuyor.

ABD’de Seth Mac Farlane’in yarattığı ortak karakterlerin etrafında dönen Family Guy, American Dad, Cleveland Show gece geç saatte yayınlanır. Bilebildiğim kadarıyla Trey Parker ve Matt Stone’un yarattığı South Park bunlardan da sakıncalı görülür. Nasıl HDP’den bir bakanın MGK üyesi olacağını hayal dahi edemiyorsak, günün birinde ne Fransız Charlie Hebdo’nunki gibi satirik, ne değindiğim Amerikan çizgidizileri gibi ofansif mizahın ülkemizde yapılamayacağını biliyoruz. Yahut pornografi neden yasaldır Batı demokrasilerinde diye hiç düşünüyor muyuz? Yahut lig maçlarından önce neden İstiklâl Marşı söyleriz diye sorguluyor muyuz?

Doğru, yine Fransa’da Dieudonné adlı zenci Müslüman komedyen defalarca Yahudi düşmanlığı suçundan mahkûm edildi. Aşırı sağcılar, ırkçılar akıllarınca Yahudi Soykırımı’nı mizah konusu yaparak, taraftar toplamaya çalışıyorlar. Bizdeyse doğrusunu söylemek gerekirse çektikleri tüm acılara, uğradıkları tüm belâlara rağmen kendi kendileriyle dalga geçmeyi de, keskin bir mizah geliştirmeyi de zorunlu veya gönüllü göçlerin de etkisiyle yalnızca Kürtler başardı. Kimi zaman bazı Kürt arkadaşlarımdan “sen Kürt değilsin, bu şakaları biz bize dair yaparız, sen yapamazsın” yollu bence son derece yersiz ve haksız uyarı almış olsam da, gerçek bu.

Bu bağlamda cinsiyetçi küfür ve lumpenlik tartışması da aynı derecede ikiyüzlü. Benim kızım Alaz henüz 11 yaşında ve ikimiz aramızda sohbet ederken ben biri hakkında sözgelimi “aptal” yahut “eşek” dahi diyecek olsam, “baba, küfür etme ne ayıp” der. Oysa sağda solda kulak misafiri olduğum ergen kızlar hem kendi aralarında hem erkek arkadaşlarıyla konuşurlarken, yeri geldiğinde kahkahalar eşliğinde “ana-bacı” dümdüz gidiyorlar. Bu benim ve benden önce annesinin Alaz’ı “iyi yetiştirdiği” demek değil. Zaten “yetiştirmek” yok artık, bitti, iyi ki. Alaz, yarın öbür gün ergen olduğunda aynı “küfürlü” içerik ve biçemle konuşacak arkadaşlarıyla eminim. Eğer benimle de öyle konuşmasını sağlayabilirsem, iyi babalık etmeyi becerebildim demektir.

İşin bir de göstergebilimsel yorumu var. Pınar Fidan’ın bağlamından kopuk izlediğimiz gösterisinin ilgili bölümünü kesip, bir cami avlusu ya da bir kahvehanede göbeğine kadar çember sakallı, sünnete uygun kırpık bıyıklı, sarıklı, cüppeli, ortayaşlı bir erkeğin onu kahkahalarla dinleyen kafaları namaz takkeli bir kalabalığa anlattığını düşünelim. Tepkim(iz) aynı mı olurdu, aynı mı olmalıydı? Hukuksal olarak bir yargıcın önüne gitse farklı olamazdı ve olmamalıydı. Ancak izleyici açısından mutlaka farklı olacaktı ve olmalıydı da. Verili durumda, hukuk ve yargıdan başka şikâyetimiz yok, sıra ve öncelik Pınar Fidan’ı mahkûm ettirmek mi? Başta Ermeni Soykırımı, dolaplarımızdaki Tertele, Fortuna, Seyfo, 6-7 Eylül, Maraş, Sivas tüm iskeletlerle toplumca yüzleştik, en azından helâlleştik de, “katharsis” Fidan’ın hapse tıkılmasıyla sağlanacak, doğru mu?

Son dönemin olağanüstü sanatçılarından Kendrick Lamar’ın parçalarına ve videokliplerine bakın. ABD’de malûm yazılı olmayan kural yalnızca zencilerin birbirlerine “nigga” diye hitap edebilecekleri. İki dünya savaşı arasında belki bugün bildiğimiz anlamda “kültür” denilen şeyi yoğuran Berlin ve Viyana başta Orta Avrupa Yahudilerinden soykırımdan canını kurtarabilenler bu defa New York ve Los Angeles’i canlandırdı. En basitinden onlardan biri olan Woody Allen’in Yahudilik şakalarına bakın. (Pekiyi, Woody Allen de “pedofil”, onu da izlemeyelim.) Fidan’ın kullandığı Alevi ayrıcalığı da Lamar’ın Afrikalı-Amerikalı ve Allen’in “New York Yahudisi” kimliklerinden doğan bağışıklıklarından farklı değil.

Pınar Fidan’a da, zamanında Ceyda Karan’a olduğu gibi cüreti ve cesareti için teşekkür borçluyuz. “Ceketleri atalım, kuşağımızdan saldırmaları çekip kapının önünde aslanlar gibi kapışalım” havasına girmeden insan gibi konuşabilsek, bu tür bir tartışmanın önünü açtığı için de. Fidan’ı “şununla ilgili de şaka yapabilir misin” diye çarmıha girenler, asıl kendileri yetersizliklerini dışa vuruyor: Çünkü kendileri onları onyıllardır baskılayanlara karşı o denli çaresizler ki, güçleri ancak bu genç kadını yargıçların önüne atmaya yetiyor. Emin, mutmain ve müsterih olsunlar: Yönetici erk, günümüzün egemenleri zevkle, hevesle, iştahla saldıracaktır bu genç Alevi kadınına. Müteşekkir olacaklardır bu fırsatın onlara verildiğine. Böylece onlar da köşelerinde aymazlığın anıtını yontmayı sürdürürler.

Buradan bir çağrı da yapmış olayım duyan, gören olursa: Madem CHP’nin yeni ve eski bazı Alevi milletvekilleri peş peşe Alevi yurttaş Pınar Fidan’a dava açma yarışına girdi, Alevi veya değil, en yetenekli avukatlarımızdan gönüllü ve ücretsiz olarak Fidan’ın savunmasını üstleneceklerin ifade özgürlüğü adına bir adım öne çıkmasını dilerim. İnanın toplum olarak bir nebze ileriye gidilecekse Pınar Fidan gibilerin çoğalmasıyla olur. Ne diyeyim, cemi cümlemize Allah zihin açıklığı versin.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.