YAZARLAR

İngiltere ile siyaseten mesafelenme ihtiyacı

Türkiye’yi yönetenler topluma, sosyal mesafelenmeyi öğütlerken neden İngiltere gibi tedbir almayarak, bulaşların artmasına yol açan ülkeye uçuş ve seyahat yasağı getirmez? Kendi toplumunu pandemi konusunda, insani değerlerden uzak politikayla yöneten İngiltere’ye karşı Türkiye ve diğer ülkeler, siyaseten mesafelenmeli.

Tespit edilerek resmen açıklanan vaka sayısı altı günde on sekize ulaştı. Suriye’de neler olduğunu bilemiyoruz ancak onun dışındaki komşularımıza nispeten halen iyi durumdayız orası kesin. Ancak tedbirlerde de iyi durumda olduğumuz resmi ağızlardan sıklıkla tekrarlansa da açıklamaların güvenilirlik oranı düşük maalesef. Gözlemlere, tanıklıklara dayanan güvensizliği kimsenin önemsiz bulma lüksü yok.

Korona günlerinde virüsün yayılma hızına benzer şekilde hızlı haber akışına yetişmek pek mümkün değil. Bu haberlerin doğruluğu da hayli şüpheliyken ikide bir şu bilgi yanlış türünden resmi açıklamalar yapılışı da yetersiz. Yalan yanlış haberlerin yayılmasını önleyecek tedbir ancak sürekli doğru haber akışı olabilir. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bilim kurulu kararlarını şeffaflık ilkesiyle gecikmeden kamuoyuna duyurduğunu belirtse de bilgiler yavaş akıyor. Yavaşlıksa kasıtlı olsun olmasın yanlış bilginin yayılmasını kolaylaştıran etkenlerden. Şu an virüsle mücadelede arttırılmış sosyal mesafelenme kadar resmi kanallardan doğru, güvenilir, şeffaf bilgi paylaşımının arttırılması gerekir.Kamuoyunu bilgilendirmekteki gecikme toplumu, tedbir alma hızının daha da yavaş geliştiği tahminine götürüyor.

Örneğin hâlâ ülke çapında sadece üç merkezde Ankara, İstanbul ve Erzurum’da test yapılabiliyor oluşu bile başlı başına büyük bir tedbir eksikliği. Virüs bunca hızlı yayılırken yapılan testin sonucunu öğrenmek için beklenecek sürenin, test merkezlerindeki yoğunluğa göre giderek uzayacağı belli. Katlanarak artacağı tahmin edilen bekleme süresi dikkate alınınca vahim halde olduğumuzu söylemek gerekir. Çünkü Covid-19+ sayılarının her ilan edilişinde bileceğiz ki duyurulan sayı, birkaç gün önce numune verip pozitif çıkmış hasta sayısıdır. O birkaç günde ikinin katlarıyla, geometrik artış göstermiş olacak, enfekte olmuş insanların sayısı. Ülkedeki tüm imkanlar kullanılarak, test yapabilecek merkezlerin sayısını arttırmak yönünde çalışma yapılmalı, yapılıyorsa toplum bilgilendirilmeli bu çalışmanın hangi aşamada olduğu yönünde. Tek adam yönetiminde merkezi otoritenin kontrol altında tutabilmek için teşhis merkezlerine sayı sınırı getirmesi, koronayla mücadele açısından uygun bir politika değil, burası çok açık.

Ülkesini ve kendisini dünyanın çobanı gibi gördüğü anlaşılan İngiltere Başbakanı Boris Johnson, “sürü bağışıklığı” kavramıyla gündemde. Nasıl kontrol altında tutulabileceğine dair hiçbir bilimsel kanıt olmadığı halde “kontrollü bulaş” yöntemiyle toplum genelinin bağışıklık kazanacağı iddiasıyla perdeliyor, hiçbir kayda değer önlem almayışını. İngiltere yüzyılımızda korona salgınını fırsata çevirmek için kapitalizmin kitabını yeniden yazmak istiyor adeta. Neoliberalizmin insanlığa bulaştırdığı tüketim hastalığının sonuçlarıyla baş etmekte zorlanan kapitalist sisteme can suyu gibi görüyor olmalı, daha çok yaşlıların ve sağlık hizmetlerine erişimi kısıtlı olan yoksulların öldüğü bu salgını. Yani “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” mantığıyla sosyal güvenlik sistemini yaşlı ve yoksul “yük”ünden kurtarma fırsatçılığını benimsemiş görünüyor. Hanedanın ve aristokratların kendilerini gönüllü karantinaya aldığı İngiltere’de toplum geneli bu gayri insani ve gayri ahlaki politikaya elbette itiraz edecek ve muhtemelen bir parça değiştirilecektir, hükümetin yaklaşımı. DSÖ, ve diğer ülkeler de zaman içinde tepki gösterir sanıyorum.

Peki Türkiye İngiltere’nin bu politikasına tepki gösterdi mi? Pazartesi öğleden sonra üç itibariyle Türkiye hâlâ İngiltere ve İsviçre ile karşılıklı uçuşları yasaklamamıştı. Bir gece önce pazar saat dokuz buçuk sularında açıklandı son karar. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay başkanlığında yapılan toplantıda dışişleri ve içişleri bakanlarının hazır bulunduğunu, Sağlık Bakanı ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanı'nın video konferans yöntemiyle katıldığı toplantıda, uçuş yasağı getirilen ülke sayısı 14’e yükseltildi. Tuhaftır korona virüsü küresel salgını açısından ilk on ülke arasında yer alan İngiltere bu son toplantıda da uçuşların karşılıklı durdurulduğu ülkeler listesine girmedi. Türkiye’yi yönetenler topluma, sosyal mesafelenmeyi öğütlerken neden İngiltere gibi tedbir almayarak, bulaşların artmasına yol açan ülkeye uçuş ve seyahat yasağı getirmez? Kendi toplumunu pandemi konusunda, insani değerlerden uzak politikayla yöneten İngiltere’ye karşı Türkiye ve diğer ülkeler, siyaseten mesafelenmeli. Böyle bir politika, makarnanın paket fiyatını üç-beş katına çıkaran fırsatçılardan farklı olmadığını gösteriyor, İngiliz hükümetinin. Ancak dünyaya, insana, insanlığa verdiği/vereceği zarar onlarla kıyas kabul etmez derecede yüksek.

Yirmi bir binden fazla umre yolcusunun döneceği tarih hatta saat günler, haftalar öncesinden belliyken daha önce bulaşlı ülkelerden getirilen yolculara uygulanmış karantina tedbirlerinin hazırlanmayışı, gerçekten tuhaf. İtalya’dan gelen bazı ünlülerin ülkeye kontrolsüz girişine de sosyal medyadan tepki gösterildikten sonra tedbir alınmıştı. Umre hacılarının kontrolsüz girişi hatta yurt içinde diğer yolcularla birlikte iç hat seferlerinde seyahat ettirilmeleri, sosyal medyadaki itirazlar sonrası durduruldu. Bade harab’ü-l Basra… Bu affedilmez hata, şimdiye kadar ülkemiz gerçekten söylenildiği gibi iyi bir mücadele örneği verdiyse bile sergilenen tüm çabayı yerle yeksan etmiş görünüyor. Gece yarısı yurtlardaki öğrencilerin kapı dışarı edilmesi ayrı kusur, sağlıklı karantina koşullarının uygulanmayışı ayrı kusur… Bu ağır kusurlar nedeniyle enfekte olmuş insan sayısının bir anda yükseleceğini düşünebiliriz. Sorumluların yatacak yeri yok desek yeridir.

Diğer yandan hacıların dönüşü konusunda sorumluluğunu yerine getirmeyenlerin affedilmez hatalarını dile getirmek isterken hac, umre ibadetlerine ve hacılara karşı hakaretamiz sözler sarfedenler de az değil. Kültürel karşıtlık kurmadan sosyolojik veya politik eleştiri yapamayanlar öyle çok ki dayanışma gerektiren korona günlerinde, bir de bunları nasıl ıslah edeceğimizi düşünmek zorundayız.

.

İyi kararlar da var kuşkusuz. Şimdilik yetersiz olmakla birlikte kademelendirilerek arttırılacağı tahmin edilen, sosyal mesafenin kurumsal ve zorunlu kararlarla gerçekleştirilmeye başlanmasının yolunu açan bir karar yayınlandı, pazar gece saatlerinde. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ortak basın açıklamasıyla iki aylık geçici bir düzenleme yapıldığını bildirdi. Düzenlemeyle teknoparklarda faaliyet gösteren şirketler ile Ar-Ge ve tasarım merkezlerinde çalışan personelin evden çalışmalarının önü açılmış oldu. Üç bakanlık tarafından ar-ge çalışanları için düşünülen bu teşvik tedbirinin, kısa sürede yaygınlaştırılması gerekir. Özellikle kreş ve okullar tatil edildiği için ebeveynlerin ücretli izinleri veya evden çalışma yöntemleri kesinlikle devlet tarafından düzenlenmeli. Kamu ve özel sektör kurumlarının evden çalışma modeline geçmesi teşvikten öte şu salgın günlerinde zorunlu hale getirilmeli.

*Bu yazı yazıldığı sırada henüz uçuş yasağı getirilmemişti.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.