YAZARLAR

Moskova Ek Protokolu sonrası

Milli Savunma Bakanı Akar ağır silahların geri çekildiğini yalanladı. Akar ayrıca, etrafı Suriye Arap Ordusu’nca sarılı ve Rus askeri inzibatlarınca varlıkları ve ikmal hatları güvenceye alınmış TSK gözlem noktalarının (ayni müstahkem askeri mevzilerinin) ilave güçlerle tahkim edildiklerini ve yer değiştirmelerinin sözkonusu olmadığını belirtti. Rus askeri inzibatlarının bu çevresi sarılı gözlem noktalarına TSK’nin lojistik destek vermesine eşlik ve öncülük ettiklerini de haberlerden gördük.

Küresel gündem kuşku yok ki korona. Tıp konusunda ancak hekimlere, uzmanlara özetle bilime kulak verecek olduğuma göre yerel gündem Idlip’te Moskova Ek Protokolu ile sağlanan geçici ve oldukça kırılgan çatışmasızlık sürecine odaklanmak istedim. Halen Idlip’i umursayan, düşünen kaldı mı bilemiyorum ancak elimden gelen ve sanırım benden beklenen bu.

Koronanın siyasal yorumu da yapılabilir, yapılıyor zaten. Kapitalizmin sonunu getirecek bir tetik yahut hiç yoktan kamu yönetiminde devrim niteliğinde bir dönüşüm yaratacak bir salgın olabileceği ileri sürülebilir. Belki önce biraz soluklanmak gerek o yöne gitmek için. Koronanın demokratik düzeni haiz olmayan ülkelerin devletlerince yeni baskı gereci olarak kullanılabileceği de bir başka düşünce hattı.

Yalnızca, sürüden ayrılan, ayrıksı bir örnek olarak Brtanya’nın ne yapmak istediğine dair Liverpool Üniversitesi profesörlerinden psikolog Ian Donald’ın şu tüvit zincirini İngilizce bilen okurlarımla paylaşmak istedim. Prof. Donald özetle, Britanya’nın virüsün bulaşmasını engellemek yerine, bunu bir kaçınılmaz olgu ve dolayısıyla halkın bağışıklık sistemini güçlendirecek bir tür aşı olarak değerlendirdiğini belirterek, sözkonusu yöntemde amacın engelleyici ve orta vadede sonuçsuz kalacak kısıtlamalar yerine, hastaneye yatan-çıkan dengesini gözetmeye dayalı olduğunu açıklıyor.

Moskova’ya geri dönersek, üç saate yakın liderler arası baş başa ve bir o kadar daha heyetler arası görüşmelerin ardından ancak üç satırın kağıda dökülebildiğini yine kayda geçirmek gerekir. Üzerine Ankara’da günler süren askeri heyetler arası istişarelerden de Serakıp’ın 2 km. batısındaki Trumba’dan Lazkiye’nin doğusundaki Ayn El Havr’a kadar kısa M4 karayolu bölümünde ortak devriye görevi icra edilmesi sonucu çıktı.

Serakıp, artık bildiğiniz üzere Halep’i Şam’a bağlayan M5’in kritik bir noktası. M5 tümüyle Rusya destekli Suriye Arap Ordusu denetiminde. Hatay sınırındaki Bab El Hava’dan Idlip yerleşim birimine dek olan ikmal hattı, adı geçen kasabayla birlikte TSK’de. Trumba-Ayn El Havr arası ise doğu-batı ekseninde yeni yatay güney sınırını oluşturdu. Yol boyunca 6 km. derinliğinde kuzey koridoru Türkiye’de, aynı ölçekte güney koridoru ise Rusya'da.

Idlip Cebi içindeki yeni güney sınırının aşağısında 6 km. derinlik içinde Rusya’nın denetimine bırakılan bölgecik ile yine aynı alanda bulunan Cisr El Şuğur gibi stratejik noktaları ellerinde tutan ve şimdiye dek Suriye Arap Ordusu’na başarılı biçimde direnen çeşitli cihatçı unsurlar bundan sonra kaderleriyle baş başa. Aralarında Kafkasya ve Uygur kökenlilerin de bulunduğu bu HTŞ ve SMO savaşçılarının herhalde kendilerini kurtarmak adına TSK denetiminde bölüme geçmeleri beklenmeli.

Milli Savunma Bakanı Akar ağır silahların geri çekildiğini yalanladı. Akar ayrıca, etrafı Suriye Arap Ordusu’nca sarılı ve Rus askeri inzibatlarınca varlıkları ve ikmal hatları güvenceye alınmış TSK gözlem noktalarının (ayni müstahkem askeri mevzilerinin) ilave güçlerle tahkim edildiklerini ve yer değiştirmelerinin sözkonusu olmadığını belirtti. Rus askeri inzibatlarının bu çevresi sarılı gözlem noktalarına TSK’nin lojistik destek vermesine eşlik ve öncülük ettiklerini de haberlerden gördük.

ABD ise, gerek Suriye’den ve IŞİD’le mücadeleden sorumlu özel temsilcisi Büyükelçi Jeffrey, gerek göreve başladığından bu yana medyaya konuştuğuna ilk kez tanık olduğumuz Ankara Büyükelçisi Satterfield ağzıyla Türkiye’ye Idlip konusunda destek açıkladı. Bu destek, S-400’ler iade edilmedikçe Patriot konusunu içermiyor ve Idlip’e kara kuvveti konuşlandırılmasını da gündem dışında bırakıyor.

Jeffrey’nin açıkladığı ABD tutumu, Rusya destekli Şam’ın Suriye’de bir askeri çözüm peşinde olduğu, ABD’nin de bu olası askeri zaferi olabildiğince zor yahut olanaksız kılarak, siyasi çözümün yani BMGK’nin 2254 sayılı kararıyla öngörülen Cenevre Süreci’ni işler kılmak. Diğer deyişle ABD, askeri çözümü durdurmak adına Idlip özelinde Türkiye’nin askeri önlemler alıp, alanda uygulamasını teşvik ediyor ve olanakları ölçüsünde destekliyor.

Jeffrey, ABD’nin neden Moskova Ek Protokolu’yla sağlanan “ateşkes” konusunda Rusya’nın BMGK’ye sunduğu kağıdı onaylamadığı sorusuna ise, bu konuda Türkiye’den herhangi bir açıklama veya yönlendirme anlamına gelecek girişim görmediklerini, dolayısıyla bir karar tasarısını veto etmediklerini, zira BMGK’de pek çok kez olduğu üzere Rus kağıdının oylamaya sunulmadığı yanıtını veriyor.

İlginç zira, Türkiye BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Sinirlioğlu’nun 34 şehit verdiğimiz saldırıda sorumluluğun kuşkuya yer bırakmayacak biçimde Rusya tarafından paylaşıldığını teknik verilerle açıkladığını biliyoruz. Diğer taraftan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mevkidaşı Putin’in taziyelerine bu kapsamda bir yanıt vermeyi yeğlemediğini de biliyoruz. Şimdi de Jeffrey aracılığıyla Türkiye’nin Moskova Ek Protokolu’nu BMGK’ye onaylatma girişimine destek olmadığını anlamış bulunuyoruz.

Bu arada, Rusya’nın karşımızda olduğu diğer cephe Trablus’ta General Hafter saldırılarını yoğunlaştırmış ve artırmış durumda. Hafter bu yeni hamleyi Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve peşine Berlin’de Almanya Şansölyesi Merkel tarafından kabul edildikten sonra başladı. Paris’te Hafter’e petrol ihracatına cevaz vermesi halinde gelirlerin açılacak bir yediemin hesabına aktarılabileceği aklı verildiğini ve Macron’un UMH Başbakanı Sarraç ile görüşmeyi öngörmediğini de not düşmeli.

Salı günü koronadan ötürü yüz yüze İstanbul’da gerçekleşmezse video-konferans biçiminde yapılacak Erdoğan-Macron-Merkel üçlü görüşmesi öncesinde herhalde AB ikilisinin Türkiye’nin göç kartının karşısına Libya kartını koyduklarını iddia etmek abartılı olmaz. UMH elindeki Merkez Bankası kasalarının boşalması ve Trablus’a denizden destek yolunun kapanmakta oluşu o cephenin maliyetini Ankara için had safhada artırmakta. MİT görevlisi albayımızın şehit edilmesi de duruma dair bir başka veri niteliğinde.

2020 yılında Suriye’nin merkezde Rusya-İran koruması altında bir enkaz devlet, kuzeybatı ve kuzeyinde derinliği değişen bir şerit halinde uzanan TSK denetiminde bir tampon bölge ve Fırat’ın doğusunda da Şam için değerli tahıl ve petrol kaynaklarına sahip omurgası Kürtlerden oluşan bir ABD destekli SDG bölgesi arasında bölünmüş halinin “istikrar” adı altında kalıcılaşacağı öngörülebilir. Son ıspasmozların Idlip’te yaşanması da mukadder.

ABD’nin yeniden yapılanmayı engelleme tutumu karşısına Rusya da, Ankara karşıtlığına dayanarak BAE ve Suudi Arabistan’ı çıkarmaya yönelebilir. Kürtlerin ise, bugün dahi, Şam’dan ziyade Ankara ile çalışmayı tercih edecekleri varsayılmalı. Bunca öngörülemeyecek gelişmenin bir arada yaşandığı 2020’de benim bu öngörülerimin tamamı da tabiatıyla boşa çıkabilir.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.