YAZARLAR

KONDA Nafaka dosyası: Toplum mühendisliğine cevap

Basit gözlemle, deneyimlerimizle zaten emin olduğumuz bu gerçeğin bir sosyal araştırmayla da ispat edilmiş olmasının haklı gururu ayrıca şenlendirecek bu gece yürüyüşümüzü. Haklılığımızdan ve birbirimizden, dayanışmamızdan aldığımız güçle yıllardır üzerimizde uygulanmak istenen toplum mühendisliğine geçit vermeyeceğiz.

Cinsiyet eşitsizliği, kadın yoksulluğu, cinsiyete dayalı şiddetin ağırlığı çözüm bekleyen sorunlar. Ama bunlar kadın sorunları değil, toplumsal sorunlar. Sorunları çözmek için iktidara gelenler çözüm üretmek yerine sorunları giderek daha da ağırlaştıran politikalar üretiyorlar. Yoksulluk nafakasını gasp etme teşebbüsleri, iktidarın bilerek ağırlaştırdığı toplumsal sorunlardan birisi.

Hatırlanacağı gibi hükümet, hiçbir veri paylaşmadan, gerekli sosyolojik araştırmaları gerçekleştirmeden “nafakaya adaletli düzenleme getirileceği” vaadini yüz günlük eylem planına almıştı. Yapamadılar. Yapamadılar çünkü yoksulluk nafakasının varlık nedeni bir toplumsal ihtiyaca dayanıyor. İhtiyacı sorun olarak görme, gösterme eğilimi, gerçekleri çarpıtmaktan başka bir şey değildi. Ve bu çarpıtma işlemi de yazık ki ilkin parlamentoda başlamıştı.

AKP Düzce milletvekili Ayşe Keşir başkanlığında kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu, toplumsal ihtiyaçları toplumsal sorunmuş gibi göstermek yönünde atılan adımların ilkiydi. Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsur ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu tarafından ortaya atılan konulardan birisi oldu yoksulluk nafakası. 26’ncı Yasama Döneminin 1’nci yılında kurulup 2016 yılının ilk üç ayında faaliyet gösteren Komisyon, TBMM 399 Sıra Saylı raporunu 14 Mayısta yayınladı. ( Bu Sıra Sayısına elektronik ortamda “http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/sirasayi_sd.sorgu_baslangic” internet adresindeki sorgu sayfası üzerinden erişilebilmektedir.)

Hegemonik erkeklik anlayışını, aile kurumuyla maskeleyerek sürdürülebilir kılma çabasının tecessüm etmiş haliydi komisyon ve raporu. Hegemonik erkeklik adına aile kurumu içindeki kadının ve çocuğun haklarının alabildiğine yok sayılmasını, toplumda sıklıkla görürdük zaten. Ancak bu komisyon bir adım daha ileri giderek kadın ve çocuk haklarının varlığını bir sorunmuş gibi gösterme mahareti sergilemişti. Kadın hakları ve çocuk hakları gerektirdiği için gerçekleştirilmiş olan yasal düzenlemelerin her biri aile kurumu için tehlike oluşturan kanun maddeleri gibi gösterildi. O tarihten bu yana da komisyon raporunun işaret ettiği yasal düzenlemeler aleyhine kampanyalar, yasa teklifleri oluşturma gayreti sürüyor. Hükümet de sık sık bu yasal düzenlemeleri değiştirme yönünde girişimlerde bulunuyor.

Ve biz kadınlar dört yıldır bu ülkede anayasal teminat altında olması gereken haklarımızı, anayasayı uygulamakla yükümlü hükümetten korumaya çalışıyoruz. Bu yıl da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü temamız yine hükümetin haklarımızı, kazanımlarımızı gasp etme tehdidi olacak. İktidarın tüm kadınlara uyguladığı duygusal şiddete isyan için yapılacak yine feminist gece yürüyüşü. 8 Mart eylemleriyle, gece yürüyüşü ve basın açıklamalarıyla sınırlı değil ama haklarımızı koruma çabamız. Hükümetin ve aterkilliğin tehdit ederek sorunmuş gibi gösterdiği kadın kazanımlarının gerçekte toplumsal ihtiyaçlardan kaynaklandığını açığa çıkarma, kamuoyunu yanıltan çarpıtmaları göz önüne serme yönünde sosyolojik analizler ve sayısal veri oluşturma çabası da yine kadın emeğiyle gerçekleşiyor.

Bakanlığın hiçbir veri ve araştırma açıklamadan değiştirmek amacıyla eyleme planına aldığı yoksulluk nafakası için Kadın Dayanışma Vakfı araştırma yapıp sonuçlarını yayınlamıştı. Ayrıca Beyoğlu Adli Yardım Birimi’nden Av. Özgün Aksoy ve Av. Begüm Tekin’in 160 dosyayı tarayarak oluşturdukları rapor da yine konuya ilişkin bir başka kadın emeği. Yayınlanmamış olan bir diğer inceleme de Avukat Selin Nakıpoğlu ve Avukat Yelda Koçak tarafından yapıldı. Gaziosmanpaşa Adli Yardım Bürosu’na 2018 yılında yapılan başvuruların incelendiği bu çalışma da kadınların, nafakaya ilişkin toplumsal gerçekliği ortaya koyma çabasının ürünü. Ayrıca Nafaka Hakkı Kadın Platformu KONDA ile anlaşarak araştırma ve sosyolojik analiz gerçekleştirilmesini sağladı.

2020 yılı 8 Martı yaklaşırken yayınlanan KONDA Nafaka Dosyası yoksulluk nafakasına ilişkin en kapsamlı çalışma oldu. Yıllardır sıklıkla değindiğim yukarıda tekrar yazdığım bu komisyon, “boşanma olayları” ismiyle kriminalize etmeye çıkmışsa da toplumun boşanmayı “suç” saymadığı da görülen araştırmanın özellikleri şöyle açıklanmış:

“KONDA olarak Ocak 2020’nin ilk hafta sonunda ülke genelinde yaptığımız saha araştırmasında boşanma ve nafaka konusuna dair üç soru ekledik ve toplum genelinin bu konulara bakışını ölçtük. Her ne kadar nafakaya dair kanunlar nafaka veren ve alan tarafların cinsiyetlerini belirtmese de ve iki türlü işleyebilse de, biz sorularımızın saha sırasında anlaşılabilir olması açısından nafaka veren tarafın erkek/baba, alan tarafın da kadın/anne olduğunu varsaydık. Araştırma kapsamında, ülke genelinde 29 ilde 15 yaş ve üzeri 3594 kişiyle hanelerinde yüz yüze görüşüldü.”

.

Saha araştırmasına katılan kişilerin özellikleri de ayrıca şu şekilde belirtilliyor: “Yarısı kadın, yarısı erkek olan bu kişilerin yüzde 67’si, yani her üç kişinin biri evli, yüzde 24’ü bekar, yüzde 4,8’i dul, yüzde 1,8’i boşanmış ve yine yüzde 1,8 sözlü veya nişanlıydı. Görüştüğümüz bu kişilerin yüzde 67’sinin en az bir çocuğu ve yüzde 41’inin halen 18 yaşının altında olan çocuğu veya çocukları bulunuyor.” Toplumun genel eğilimini yansıtma kabiliyeti hayli yüksek bir araştırma yani elimizdeki bu dosya. Ve boşanma konusunda toplumun genel eğilimi yayınlanan dosya ya göre şöyle: Toplumun yüzde 72 ’si, yani her 4 kişinin 3’ü eşlerin anlaşamaması durumunda boşanmayı normal karşıladığını belirtiyor.” Anlaşılıyor ki yıllardır raporu gizli hükümet programı gibi kullanılan komisyon, isminden başlayarak boşanmayı kötülemeye çalışırken toplumun hayli uzağında.

.

KONDA Araştırmasının sonuçları, anılan komisyon ve raporunun sosyal mühendislik çalışması niteliğini açığa çıkaracak özelliklere sahip. Nitekim yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası hakkında toplum genelinin görüşleri komisyon raporundaki mesnetsiz iddialardan çok farklı: “Boşandıktan sonra ortaya çıkan iki türlü nafaka konusunu, yani iştirak nafakası ve yoksulluk nafakasını ayrı ayrı ele aldık. İştirak nafakasına dair okuduğumuz “Boşandıktan sonra çocuk yetişkin olana kadar babanın nafaka ödemesi yasalarla güvence altına alınmalıdır” ifadesine toplumun yüzde 82’si katıldı ve iştirak nafakasını destekledi. Yoksulluk nafakasına destek de oldukça yüksek çıktı: Yüzde 76 “Boşanmada maddi imkanı olmayan kadına, ihtiyaç duyduğu sürece boşandığı kocası nafaka ödemelidir” ifadesine katıldığını veya kesinlikle katıldığını belirtti.”

.

Nafaka Dosyasında yer alan yoksulluk nafakasına ilişkin tablo (s.17) açıkça gösteriyor ki yoksulluk nafakasının toplumsal sorun yarattığını düşünenlerin oranı çok düşük. Yoksulluk nafakasını toplumsal ihtiyaç olarak görenlerin oranı ise oldukça yüksek çıkıyor araştırmada verilen cevaplara göre. Basit gözlemle, deneyimlerimizle zaten emin olduğumuz bu gerçeğin bir sosyal araştırmayla da ispat edilmiş olmasının haklı gururu ayrıca şenlendirecek bu gece yürüyüşümüzü. Haklılığımızdan ve birbirimizden, dayanışmamızdan aldığımız güçle yıllardır üzerimizde uygulanmak istenen toplum mühendisliğine geçit vermeyeceğiz.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.