YAZARLAR

Kedi sevmek imandandır

Bir sözün hadis olup olmaması o sözün doğruluğuna ne ilave bir değer katar, ne de o sözün değerini azaltır. Bir söz hak ise ister onu peygamber ve kral olan Hazreti Süleyman söylemiş olsun ister onu kırbaç altında inleyen yoksul bir köle söylemiş olsun, fark etmemeli. Söz, sadece sözden anlamayanlar için doğruluğunu söyleyeninden alır.

Korona virüsünün yol açtığı tehlike vesilesiyle tekrar hatırlara gelen “temizlik imandandır” temizliğin önemini vurgulayan bir söz. Hadis adı altında rivayet edilen nice güzel söz var. Mesela “kedi sevmek imandandır”ın da hadis olduğunu görüyoruz. İstanbul için adrese teslim hak bir söz. Konumuz hijyen ve kedi sevgisinin imanla alakasını veya imandan kastın ne olduğunu tartışmak değil. Yine de insan sormadan edemiyor: Temizlik ve kedi sevgisine kim itiraz edebilir? Acaba bu sözler hadisten, temizlik ve kedi sevgisi imandan sayılmasaydı, insanlar temizliği önemsemeyecek, kedilere olan sevgilerini berheva mı edeceklerdi?

Bir sözün doğruluğu karşısında hadis olup olmamasının hiçbir öneminin olmaması gerekirdi. Ne yazık ki öyle değil. Kalabalıklar iyi ve güzel olan sözleri kendi büyüklerine söyletmeyi severler ve basit veya yoksul olan insanların ağzından elmas kıymetinde doğrular da çıksa onlara itibar etmezler. O yüzden onlar için bir sözün doğru veya hak olup olmaması değil, o sözün ecdadlarının veya reislerinin ağzından çıkıp çıkmadığı önemlidir. Hadisi kutsal gören zahirperest bedevilik ile hadisin sahih olmayışını geçerliliğine engel gören ‘uydurulmuş din’ söyleminin ikisi de hakikate hakikat olarak muhatap olmayı başaramayan yaklaşımlardır. Sözden/kitaptan totem yapmada hemfikir ancak neyin totem olacağında ihtilafa düşmüş gibiler.

Halbuki hakikat kimden ve nereden gelirse gelsin, hangi dilde veya isim altında olursa olsun haktır, güzeldir, hatırı ali tutulmalıdır. Totemperestler hakikati totemin içine hapsederler ve içinden yılan çıksa hürmet, dışından hakk dile gelse adavet ederler. Me’hazda kudsiyet (kaynakta kutsallık) aramak hakikate itimatsızlığın neticesidir; cehaletin ve sürü psikolojisinin sonucudur. Me’hazda kudsiyet arayışı tahkikten mahrum kitlelerin cehaletinin hakikat üzerindeki istibdadının adıdır.

Derdi hak olanların hak olan bir sözde kutsallık aramak gibi bir meselesi olmaz. Çünkü kutsal olan hakkın, doğrunun, iyinin, güzelin bizzat kendisidir. Ambalajı renkli ve parlak da olsa, çamura batmış ve yırtık da olsa fark etmez. Ambalaja ve etikete tapanlar (ki taparlar) ile hakka ve hakikate inananlar (ki anlarlar), aynı dinin sırasıyla putperest ve hakperest versiyonlarıdır. Putperestane olduğunda hak olan din bile çöp olur. Hakperestane olduğunda çöpten olan bir din bile hak olur. (Eğer çöp kelimesi çevreye yeterince duyarlı değilse onu çöl ile değiştirebiliriz).

Kartvizitinde “hamili kart yakınımdır” yazıyor diye kalifiye olmayan bir kelama torpil ile makam vermek ile liyakatından dolayı bir kelama hak ettiği makamı vermek arasındaki farkı düşünün. Birincisi, kabilecilik, tarafgirlik ve adaletsizliktir. İkincisi haktır ve hakkın yerini bulmasıdır.

Sonuç olarak, bir sözün hadis olup olmaması o sözün doğruluğuna ne ilave bir değer katar, ne de o sözün değerini azaltır. Bir söz hak ise ister onu peygamber ve kral olan Hazreti Süleyman söylemiş olsun ister onu kırbaç altında inleyen yoksul bir köle söylemiş olsun, fark etmemeli. Söz, sadece sözden anlamayanlar için doğruluğunu söyleyeninden alır. Söyleyeni sözün arkasından çekildiğinde doğruluğu kaybolan bir söz hiçbir zaman doğru bir söz olmamıştır. Çünkü, söyleyen, kıymetini, söylediği sözün doğruluğuna halel getirmeme konusundaki şeffaflık ve dürüstlüğünden alır. Doğru bir söze, söyleyenin büyüklüğü tesir katabilir ama doğruluk katamaz.

Sözden totemler ise bir şey söylemek için olmayıp dokunmak, hissetmek ve sevmek için söylenmiş veya dikilmiştir. Onlar tapmanın nesnesidir ve tesirleri ancak kudsiyetleri ile mümkündür. Onlar söz veya kitap olduklarında bile birer nesnedir, birer muskadır.

Bu sebeple insanlardan taptıkları kitaplarını anlamalarını istemek ve beklemek beyhude bir ugraştır ve yanlıştır. Tapmanın nesnesi doğru veya yanlış değil, zevkî ve keyfîdir (burada zevkî tecrübesel, keyfî ise rastgele olmak anlamındadır). Kutsalın istibdadına karşı, hakka hürmeti esas almak aynı zamanda bedevilikten medeniyete, putperestlikten hakperestliğe geçmek demektir. Sürü her zaman çoban ister. Ama adına yaraşır bir “insan”lık, büyük sözü ile bile olsa güdülmek ve dürtülmek istemez. Hak müstağnidir, adına bağırılmaya ihtiyaç duymaz.

[Not: Kitap çalışmalarıma biraz zaman ayırabilmek için köşe yazılarımı geçici bir süre daha seyrek yazacağım.]


Mücahit Bilici Kimdir?

City University of New York, John Jay College’da Sosyoloji bölümü öğretim üyesidir. Üniversiteye kadarki eğitimini doğduğu Silvan, Diyarbekir’de, lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi sosyoloji bölümünde, doktorasını University of Michigan, Ann Arbor’da tamamladı. Daha önce Taraf, Yeni Yüzyıl, OT Dergi gibi süreli yayınlarda bir süre köşe yazarlığı da yapan Bilici’nin İngilizce yayınlanmış kitap ve makalelerinin dışında Türkçe yayınlanmış kitaplarından bazıları şunlardır: İslamda Savaş Bitmiştir (Avesta, 2016) ve Hamal Kürt: Türk İslamı ve Kürt Sorunu (Avesta, 2017).