YAZARLAR

Hollywood sinemasına taze kan: Kore filmleri

Yeniden çevrim filmler Uzakdoğu merkezli orijinal yapımların Hollywood projelerine taze kan pompalaması olarak görülüyor. Parazit’le birlikte Hollywood sinemasının Güney Kore sinemasına olan ilgisinin şiddetlenerek artacağını tahmin etmek zor değil. 2000 sonrasında Latin Amerika ve Uzakdoğu sinemalarının yükselişlerinden faydalanan Hollywood yapımcıları, Latin ülkelerinden başarılı yönetmenleri Amerika’ya devşirirken, Uzakdoğu sinemasından da başarılı filmlerin senaryolarını satın almaya başlamışlardı.

Farklı ülkelerin sinemalarından alınan senaryoyla yeniden film çekme süreci, özellikle 2000 sonrasında ülke sinemalarının özgün projelerle alternatif olmaya başlamalarıyla hız kazanmıştı. İngilizce ifadesiyle “remake”ler, özellikle Uzakdoğu merkezli orijinal yapımların Hollywood projelerine taze kan pompalaması olarak görülüyor.

TÜRKİYE'DE YENİDEN ÇEVRİMLER

Türkçe ifadesiyle “yeniden çevrim” filmler Türkiye’deki sinema ortamında da hem diziler hem de sinema filmleri için yeni bir akım oluşturdu. Türkiye’de özellikle Kore dizilerinin sarsıcı etkiler yaparak yayılma hızından sonra, yerli versiyonları son birkaç yıldır ortaya çıkmaya başladı. Yerli versiyonları çıkana kadar çok sayıda ergen genç bu dizilerin etkisi altına girmişti bile. Kore pop kültürüyle ilgilenen ve hatta daha da ileri giderek Korece öğrenen gençlerin sayısını daha önce görülmemiş düzeyde arttıran Kore dizileri, kendi izleyici kitlesini oluştursa da genel izleyici kitlesi için bu dizilerin yerli versiyonları yapılıp piyasaya sürülüyor.

Sinema filmlerinde Güney Kore toplumunun yaşadığı politik ve sosyal deformasyon karşımıza sıklıkla çıkarken bunun yanında televizyon için üretilen dizilerde ise bu gerçekliğin tamamen karşıtı bir hülya ortamının inşa edildiği görülüyor. Televizyon dizilerinde, Kore’nin yaşadığı sıkıntılı siyasi ve sosyal tarihin izlerini göremeyiz. Şiddet ve cinselliğin neredeyse hiç yansımadığı bu yapay ortamda; tesadüfler, ansızın ortaya çıkan aşklar, sosyal ve ekonomik gerçekliklerinin dışında davranan sınıflar ötesi bireyler karşımıza sıklıkla çıkıyor. Bu tematik yapaylığın çok tutmasından ötürü Türkiye’deki televizyon kanallarının da Kore menşeli dizi senaryolarını Türkiye’ye adapte ettirerek yeni diziler ortaya çıkardığı bir ortam oluştu. Son 4-5 yıl içinde Kore’den 25 civarı dizi Türkiye’deki televizyonlarda karşımıza çıktı.

Sinema perdelerinde de Kore merkezli projelerin yerli versiyonlarını görmeye başladık. 2004 yapımı ‎John H. Lee’nin yönettiği A Moment to Remember, Özcan Deniz’in yönettiği 2012 yapımı Evim Sensin olarak karşımıza çıktı. 2006 yapımı Kim Tae-kyun’un yönettiği A Millionaire's First Love filmi 2015 yapımı Abdullah Oğuz’un yönettiği Senden Bana Kalan filmine dönüştü. 2011 yapımı Song Il-gon’un yönettiği Only You filmi de 2014’te Hakan Yonat yönetmenliğinde Sadece Sen ismiyle karşımıza çıkmıştı. 2013 yapımı Lee Hwan-kyung’un yönettiği Miracle in Cell No.7 filmi de Mehmet Ada Öztekin’in yönettiği 2019 yapımı gişe rekortmeni 7. Koğuştaki Mucize olarak yerelleştirilmiş bir hikâye olarak karşımıza çıkmıştı.

HOLLYWOOD'DA KORE SENARYOLARI

Güney Kore sinemasının Oscar fatihi filmi Parazit, daha Oscar almadan mini bir Hollywood dizisine dönüştürüleceği duyuruldu. Henüz sırada olan çok sayıda hakları alınmış Kore filmi var. 2016 yapımı Busan Treni bunlardan biri. Film ticari bir çalışmadan ötürü zombiye dönen insanların, öteki insanları ısırarak kocaman bir zombi ordusu haline gelmelerini ve buna karşı kendilerini koruyan Güney Korelilerin ne denli bencil ve ısırılmadan da zombiye dönüşmüş olduklarını gözler önüne seren bir yapımdı. Hollywood versiyonunda neler karşılaşacağız kim bilir.

Hollywood karasularında 2000 sonrasında yapılan en başarılı uyarlama Martin Scorsese tarafından yapıldı. Güney Koreli yönetmenler Mak Siu Fai ve Wai Keung’in 2002’de çektikleri Infernal Affairs, 2006’da Martin Scorsese’in hikâyeyi Amerika’ya uyarlamasıyla The Departed filmine dönüştü. Mafyanın ve polis teşkilatının karşılıklı olarak birbirlerinin bünyelerine köstebek yerleştirmelerinin gergin ve aksiyon dolu hikayesinin anlatıldığı filmlerin ikisi de başarılı projelerdi. The Departed, Martin Scorsese’in uzun süredir hayalini kurduğu Oscar ödülüne sahip olmasını da sağlamıştı.

2001’de çekilen Jae Young Kwak’un yönettiği My Sassy Girl, Kore toplumunun kültürel kodlarını bünyesinde barındıran başarılı bir filmdi. Bu eğlenceli romantik komedi 2008’de Yann Samuell tarafından aynı isimle uyarlandı. Beklenen etkiyi yaratmaktan uzak bir proje oldu.

2000 yapımı Siworae ise 2006’da The Lake House adıyla uyarlandı. Yönetmen Alejandro Agresti idi. Film Keanu Reeves ve Sandra Bullock gibi meşhur Hollywood oyuncularıyla çekilmişti. Aynı ev üzerinden zamanlar ötesi bir aşkın anlatıldığı filmin orijinal versiyonu güçlü bir senaryoya sahip ve ince ayrıntılar taşıyan bir yapımdı. Hollywood versiyonunda ufak görsel yaklaşım değişiklikleri yapılmasının yanında en büyük kozu oyuncularının karizmasıydı.

Chan-Wook Park’ın 2003 yapımı kült filmi Oldboy’un haklarının satın alınmaması düşünülemezdi. Filmin Hindistan sinemasında da bir versiyonu olmakla birlikte uluslararası dolaşıma giren yeniden çevrimi ilkinden 10 yıl sonra Hollywood’da yapılanı olmuştu. Uzun süre sürüncemede kalan proje, siyahi sinemanın en önemli yönetmeni Spike Lee tarafından yönetildi. Lee daha önce çektiği filmlerde yarattığı dünyayı bu filme taşıyamadı. Herhangi bir yönetmenin filmi gibi yorumlanabilecek çalışma ilk filmin gölgesinde kaldı.

2003 yapımı Kore işi korku filmi Into The Mirror, 2008’de Mirrors ismiyle Hollywood’a taşınmıştı. Devam filmi Mirrors 2 de 2010’da izleyiciyle buluştu. Aynada insanın kendi yansımasının canlanıp bağımsız bir katile dönüşmesini anlatan film Japon korku filmi Halka’yı hatırlatıyordu.

Parazit’le birlikte Hollywood sinemasının Güney Kore sinemasına olan ilgisinin şiddetlenerek artacağını tahmin etmek zor değil. 2000 sonrasında iki çıkış yapan bölge olan Latin Amerika ve Uzakdoğu sinemalarının yükselişlerinden farklı biçimde faydalanan Hollywood yapımcıları, Latin ülkelerinden başarılı yönetmenleri Amerika’ya devşirirken, Uzakdoğu sinemasından da başarılı filmlerin senaryolarını satın almaya başlamışlardı. Gelinen noktada 20 yıllık süreçte orijinal senaryolardan çok sayıda proje gerçekleştirildi. Amerika’nın dağıtım ağını elinde bulundurmasının etkisiyle orijinal filmlerden daha yaygın bir izleyici kitlesine ulaşan filmler, maliyetlerin de Uzakdoğu ülkelerine göre yüksek olmasından ötürü ticari olarak her zaman istenilen başarıları gösteremediler. Kore ve Japon filmlerinin yerel dinamiklere yaslanan aksiyon, şiddet ve korku gibi temalarının da arka planlarını doldurmadan sadece kuru adrenalin sahneleri olarak inşa eden Hollywood yapımları, birkaç istisna dışında orijinallerinin estetik başarılarını da yakaladıklarını söyleyemeyiz.


Rıza Oylum Kimdir?

1984 İstanbul doğumlu. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, Trakya Üniversitesi’nde aynı alanda yüksek lisans eğitimi aldı. Varlık, Virgül, Agora, RadikalGenç, Birgün, Cumhuriyet Kitap, Film Arası, Kitapçı, Sendika.org, ve Edebiyathaber.net gibi farklı mecralarda sinema ve edebiyat merkezli metinler yayımladı. Uzakdoğu Sineması, Rus Sineması, Alman Sineması, Ortadoğu Sineması, Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri, Doksanlar, Dünya Yazarlarından Yazarlık Dersleri ve İran Sineması kitaplarını yazdı. Ulusal ve uluslararası festivallerde jüri, küratör ve yayın editörü görevlerinde bulundu. Türkiye’de ve yurtdışında ülke sinemaları üstüne konferanslar verip workshoplar yaptı. Halihâzırda bir vakıf üniversitesinde sinema tarihi dersleri veriyor. Seyyah Kitap’ın genel yayın yönetmenliğini sürdürüyor.