YAZARLAR

Canım hiç şehit olmak istemiyor bugün

Devletlere hiç vergi vermemeye çalışıyorum. Vergilerimle gençleri öldürüyorlar, yaşlıları ve çocukları da. Bunun için silahlar satın alıp, aynı renkle kapladıkları, omuzları süslü kıyafetlerle cafcaflı öteki dünya masalları yazdırıyor ama nedense kendileri, hiç de o cafcafa gitmiyor.

Vergi yatırmaya hazırlanıyordum. Keskin bir bıçakla ekmeğin karnını yarıyordum. Sessizce işini yapıyordu bıçak. Sonra avokadonun başına geliyordu aynı şey ama uzunlamasına değil. Ekmeğin içine sürüyordum, biraz tuz ve limonla daha güzel oluyordu vergi. Ton balığı koyuyordum, küçük bir teneke kutu. Açınca deniz kokuyor önce etraf ve sonra iki salatalık dilimi, ton balığı ile iyi gidiyordu. Cambridge’de sandviççide çalışırken, müşteri tercihlerinden aklımda kalmış, deneyin seversiniz…

Sonra bir süt kapıyordum raftan, kutu süt ama olsun ve bazen de bira, o da kutu. Evin önündeki ince sokağın kenarına oturuyor daha çok mösyö David. Bir Fransız. Kilisenin hemen karşısı sokak ve gölge oluyor daha çok, iyi yani güneşli havalarda. Bazen kilise tarafına taşınıyor vergi dairesi. Güneşe bağlı işte. Yani neredeyse Mösyö David oraya götürüyorum vergimi. İki bacağı tutmuyor, iki tahta koltuk değneği ile yürüyor. Bir şey dilenmiyor kimseden. Sadece oturuyor orada. Ben de bu yüzden onu seçtim galiba vergimi vermek için. Hiç matrah filan yazmaya da gerek yok. Doğrudan alıyor yiyor ton balıklı sandviçi ve avokadolu, iki salata dilimli…

Devletlere hiç vergi vermemeye çalışıyorum. Vergilerimle gençleri öldürüyorlar, yaşlıları ve çocukları da. Bunun için silahlar satın alıp, aynı renkle kapladıkları, omuzları süslü kıyafetlerle cafcaflı öteki dünya masalları yazdırıyor ama nedense kendileri, hiç de o cafcafa gitmiyor. Madem o kadar iyi bir şey, neden hiç şehit olmuyorlar anlamıyorum. İnsanın onların bu çaresizliğini çözmek için yardım edesi geliyor ama ‘kısmet değilmiş işte’ durumu çıkıyor hep ortaya.

Kısmet kimse artık…

Mösyö David seviyor vergiyi. Süt yerine bira olsa, biraz daha hoşnut kalırdı ama iki tane kalmış götürmedim. Birazdan haber okuyacağım. İnsan yaralarını alkolle temizlemezse mikrop kapıyor. Devlet en kötü salgın dünyanın başında.

-‘Bir kişiyi öldürürsen katil, milyonlarca kişiyi öldürürseniz kahraman ilan edilirsiniz’ diyordu mahkeme salonunda ‘Monsieur Verdoux’ ta Charlie Chaplin-

Ben de başka bir filmden öğrenmiştim böyle vergi ödemeyi. Aracısız kamuya ulaştı vergi. Ton balıklı sandviç bitti. Yere dökülen kırıntılar için de koşarak şişko güvercinler geldi ve hemen ardından göçmen Karayip papağanları. Hep birlikte yediler. Ağızlarına limon gelince galiba, gagalarını kanatlarına sürdüler.

Daha ne olsun ve canım hiç şehit olmak istemiyor bugün…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...