YAZARLAR

Zidane meydan okudu ama...

Galiba Guardiola, hem Şampiyonlar Ligi'ni çok istiyor hem de bu amaç için her şeyi yapabileceğini ilan ediyor. Ben bu Manchester City'i sevmedim. Umarım Guardiola da sevmemiştir. Yenilmesine rağmen Zidane ve Real Madrid’i çok beğendim.

Zidane, futbolculuk kariyerinde elde ettiği şövalye karakterine uygun olarak, Guardiola’ya meydan okudu. Ne Napoli’nin teknik direktörü Gennaro Gattuso gibi takımını ceza sahasının içinde iki beşli blok olarak dizdi, ne de Atletico Madrid’in teknik direktörü Diego Simeone gibi, salt savunmacı bir takımla maçı oynadı. Maçın hiçbir anında, oyunun tek tarafını oynamadı. Maçın başında saptadığı strateji ve taktik düşüncelerinden hiç vazgeçmedi. Sahanın her bölgesinde, o bölgede görevlendirdiği oyuncular ile pozisyonların taleplerini karşılamaya çalıştı. Hiçbir pozisyon içinde az adamla yakalanmadı ve her atakta, ceza sahası içine birden fazla oyuncu gönderdi. Bu düellocu tavır, aslında çok da işe yaradı. Her şeyden önce Guardiola, asla ödün vermediği oyunu oynayamadı. Hatta bir adım daha ileri giderek, Zidane’nin bu tavrı, Manchester City oyununu deforme etti. Söz gelimi o şahane açılış ve çıkış paslarını yapamadı Guardiola’nın takımı. Zidane ‘’iyi ve güzel’’ oyun tarafında kaldı.

Luka Modriç, Casemiro ve F. Valvarde üçlüsü, Rodri, İlkay ve Mahrez üçlüsüne hem kafa tuttu hem de geçiş oyunlarında üstünlük sağladı. Bunun nedeni, aslında hiç de alışık olmadığımız kaleci Ederson’un uzun vuruşlarıydı. Guardiola’nın bu vuruşlar ile ne amaçladığını maç boyunca anlayamadım. Çünkü, hem vuruşlar isabetsizdi hem de vurulan yerlerde Manchester City’nin hiçbir organizasyonu yoktu. Bütün vuruşlar Real Madrid savunmasına atılan pas haline geldi ve bu paslar, orta saha üstünlüğünün Madrid’e geçmesini sağladı.

Klopp bu türden uzun pasları bazı prensiplerle birlikte uyguluyor. Geriden atılan paslar ya rakibin arkasına sarkmaya yarıyor ya da Liverpool hücumcularının ani şok pres yapmasına. Burada bir kendiliğindelik yoktur. Ama bunu Bernardo Silva ya da Mahrez’le öylesine yapmanız pek mümkün değil. Nitekim mümkün de olmadı.

Sol koridorda Mendy, Jesus ile oynayamadı. Pas hataları yaptı, zamanlama hataları yaptı ve en önemlisi, Carvajal’ın çıkışlarına çare olamadı. Buna rağmen bütün maç boyunca Guardiola, bu oyuncuya tahammül etti. Sağ koridorda Vinicius, Walker’ı çok zor durumlara soktu. Ben ilk kez Walker’ın bu kadar zorlandığına şahit oldum. Bunun nedeni elbette sadece Otamendi'nin göbeği terk etmemesiydi ama bana kalırsa, ne Mahrez ne de Rodri’yle istenilen örgüden ve istenilen pas seçeneklerinden mahrum kalmasıydı.

Mendy ve İlkay, gereğinden fazla yan ve yatay pas yapınca De Bruyne etkisizleşti. Manchester City, oyunu beraberlik üstüne tasarladığı için, yan ve yatay pas sayısı çoğaldı ve dikine pozisyonlara neredeyse hiç zaman kalmadı.

Guardiola’nın 4-3-3'ten vazgeçip, 4-4-1-1 oynaması hangi ihtiyaçtan kaynaklandı doğrusu bilmiyorum. Maçın son çeyreğinde bildiğimiz 4-3-3'e geri dönmesi, hem bildiğimiz Guardiola oyununa döndürdü maçı, hem de sonuç üretti.

Galiba Guardiola, hem Şampiyonlar Ligi'ni çok istiyor hem de bu amaç için her şeyi yapabileceğini ilan ediyor. Ben bu Manchester City'i sevmedim. Umarım Guardiola da sevmemiştir. Yenilmesine rağmen Zidane ve Real Madrid’i çok beğendim. Eğer Isco ve Benzema biraz daha orta üçlüyle pas seçenekleri konusunda paylaşımcı ve alan açıcı bir tutum izleselerdi, Real bu maçı kolayca alırdı.


Ali Fikri Işık Kimdir?

Ali Fikri Işık, 1958 yılında Mardin’in Savur ilçesine bağlı Xeramemo köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Batman’da, liseyi ise Silvan’da okumuştur. 1978 yılında Batman'da “Sesleniş” Gazetesiyle yazın hayatına başlamış. 1985 yılında yazarlar kooperatifi olan Yazko’nun dergisi “Yazko Somut”ta, 1994 yılında “Zone News” gazetesinde, 1995 yılında haftalık dergi “Roj”da, 2010 yılında Taraf gazetesinde, 2016 yılında “BasNews ve Kurdistan24 Türkçe'de yazmıştır. Amedspor Kaos ve Direniş Amedspor kitaplarının yazarıdır.