YAZARLAR

Piyango yaşamlarımız ve 'borderline siyaseti'

Milyonların katıldığı Gezi eylemlerinde sadece bir kişinin yüzlerce gündür içeride yatıyor olmasının hazinliği ortada. Adeta tek kişiye çıkan büyük “ikramiye” Osman Kavala’nın oldu. Ateş düştüğü yeri yakıyor, acının kime nasıl vuracağını kestirebilmek çok zor artık.

Milli Piyango Demirören’e satılınca yılbaşı bileti almak gibi son derece anlamsız ama küçük mutluluklarımız da sona erdi, tıpkı salak saçma da olsa Eurovision heyecanımızın elimizden alınması gibi. Ancak piyango geleneği normal hayatımızda sürüyor. Kime çıkacağı belli olmayan; gözaltılar, patlamalarda/çatışmalarda ölenler, trafik kazaları, iş kazaları, kadın cinayetleri, doktorlara/akademisyenlere şiddet, intiharlar, deprem kurbanları… Hepsi hepimizin başına gelebilirdi ya da geliyor zaten. Milli Piyango işlevini yitirdi, ama gündelik hayatlarımız piyangoya doğru evrildi.

Piyangonun kime çıkacağını şayet adil bir çekilişse kestiremezsiniz. Türkiye’de reel siyaset dinamikleri de aynen böyle işliyor işte. Bir ay Trump kral, diğer ay Putin en kıymetlimisss olabiliyor. Bugün birbirleriyle dost olanlar yarın bir anda düşmana dönüşebiliyor ya da tam tersi. Numan Kurtulmuş’un, Süleyman Soylu’nun, Devlet Bahçeli’nin eskiden aldığı pozisyonlara bakınız, bir de şimdiki durumlarına. AB Bakanlığı'mız var ama Avrupa Birliği en tukakamız… Gül-Babacan-Davutoğlu günümüzün baş düşmanları zaten. Tutarsızlığın zirve yaptığı, yakın gelecekte ne olacağını tahmin edilemezlik halinin temel politika halini aldığı bu kaotik yapıyla ilgili onlarca örnek daha verilebilir. AKP gücünü işte bu sürdürülebilir kestirilemezlikten alıyor. Çok tuhaf bir cümle değil mi, sürüyor, ama nereye gittiği belli olmayan bir haller içinde, ne olacağını hiç kestiremiyoruz, kestiremeyince daha da sürüyor. Yarın kimlerle saf tutacağını bilemediğimiz bir iktidar, post-oportünizmi (o da ne demekse) temel patern olarak belirlemiş durumda. Ne geleceğin bize getireceği belli, ne ekonomik gidişat, ne siyaset, ne de dış politika…

Bu durum AKP’nin sihirli başarısı olsa gerek. Siyaseten 'carpe diem'i (anı yaşa) şiar edinmiş haldeler, süreçleri anlamaya yönelik yapılan hiçbir siyasi analiz yerine oturmuyor, sıklıkla yapılan afili teoriler pratikte ertesi gün çürüyebiliyor. Lakin çürüyen o teoriler sonraki gün ise bir anda makbul olabiliyor. Her şeyi bildiğini iddia eden televizyon guruları için mükemmel bir ortam aslında, bugün söyledikleri yarın tutmuyor ama ne gam, durum tekrar değişince, haliyle adamlar (genelde hiç kadın katılmadığı için) haklı oluyor. Sonrası ise mükemmel: “Eee ben söylemiştim zaten…”

“Borderline (Sınır Kişilik Bozukluğu) Siyaseti” böyle bir şey olsa gerek. Borderline literatürde şöyle geçer: “İlişki kurduğu insana taparcasına bağlanır, onun sevgisini kazanabilmek için yoğun çaba harcar, karşılığını alamadığını düşündüğünde taptıkları kişi nefret ettikleri kişiye hızlıca dönüşür.” Kol kola yüründükten sonra nefret beslenen aktörleri saymaya kalksak yazı bitmez. Borderline siyasetinin, sürdülebilir kestirelemezlik ve kaos stratejisiyle birleşmesi sonucunda, gafil yaşamlarımız da piyangoya dönüşüyor.

Bu rastgelelik hali gündelik hayatlarımıza sirayet ediyor, içimizden denekler alıyor adeta. Araştırma şirketlerinin 80 milyon içinden denekler belirleyerek çıkarsama yapmaları gibi, içimizden tesadüfi kurbanlar seçerek acılarla, haksızlıklarla yoğuruyorlar, sınıyorlar bizi. Sosyal medyada rastgele açtıkları soruşturmalarla, fısıltı gazetesinde “Bak geçen gün benim bir arkadaşımın 80 yaşındaki annesi ifade vermeye gitmiş” dedikoduları korkuyu ateşliyor. Hatırlayalım, bin 200 kişinin imzaladığı, Barış İçin İmzacılar’dan sadece bir bölümü KHK’den atılmıştı, önemli bir bölümü ise görevlerine devam etmişti, peki neden? İşte orasını kimse bilmiyor, çünkü piyango misali yürüyor işler ve kime vuracağı da belli olmuyor.

Milyonların katıldığı Gezi eylemlerinde sadece bir kişinin yüzlerce gündür içeride yatıyor olmasının hazinliği ortada. Adeta tek kişiye çıkan büyük “ikramiye” Osman Kavala’nın oldu. Ateş düştüğü yeri yakıyor, acının kime nasıl vuracağını kestirebilmek çok zor artık. Haziran 2015’ten 2016’nın sonuna kadar 18 ayda ülkede meydana gelen patlamalarda 423 insanımız hayatını kaybetmişti. Patlayan yerler hepimizin geçtiği yerlerdi…Çorlu tren kazasında Oğuz Arda tesadüfen oradaydı… Berkin ekmek almaya çıkmıştı... Hepimiz Gezi’deydik ama 8 canımız gitti… Rabia Naz belki sokakta oynuyordu… Ceren Damar işini hakkıyla yapmaya çalışan akademisyendi…

İçimizden "örneklem”ler alarak, hayatımızı araştırma laboratuvarına çevirmiş durumdalar. Beraata seviniyoruz, sonra tutuklama geliyor ardından… Aldıkları umudu verip tekrar alıyorlar, sonra yine veriyorlar, alıyorlar, böyle sürüyor oyun. Sosyal distopik bir deneyde, neredeyse 100 yıl önce çekilen Metropolis misali bir filmde ya da 1984’ün satırları arasında yaşıyoruz sanki. O kadar suyu çıktı ki işin, devran dönecek hissiyatı da paradoksal biçimde gittikçe çoğalıyor. Daha ne olabilir diye düşününce insanın içine tuhaf bir umut doluyor.

Ve bu rastgele yaşamlar ülkesinde, bu kestirelemez siyaset coğrafyasında, bu piyangoya bağlı yaşamlar düzeninde bizlere sürekli biçimde "alışmamız" salık veriliyor. Alışırsak hayatta kalacağımız, daha mutlu olacağımız ima ediliyor. Ama "alışmak sevmekten daha zor geliyor" bu Rus ruletine dönen ülkede. Bu acılara, bu sarmala, bu haksızlıklara alışacaksak ne işimiz var o zaman bu topraklarda?


Azmi Karaveli Kimdir?

İletişim uzmanı. Galatasaray Lisesi’nin ardından Marmara Fransızca Kamu Yönetimi’ni bitirdi, aynı üniversitede Sinema-TV yüksek lisansı yaptı. 1993 yılında Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladı. Televizyon programcılığının yanı sıra, özel sektörde ve iletişim ajanslarında çalıştı. Kadir Has Üniversitesi’nde iletişim dersleri verdi. Hayat Bilgisi Okulu’nun kurucuları arasında yer aldı. zete.com’da yazılar yazdı. Cumhuriyet Pazar Eki’nde Yurttan Sesler bölümünü hazırladı, zaman zaman kültür sanat sayfasında yazılar kaleme aldı. 2018 yılında gazetede yaşanan gelişmeler üzerine Cumhuriyet’ten ayrıldı. Halen kurucusu olduğu ajansta iletişim danışmanlığı yaparken, bazı STK ve siyasetçilere gönüllü destek veriyor. Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde doktora tezini bitirmeye çalışıyor.