YAZARLAR

TOKİ İslam Cumhuriyeti!

Mesele fakire, afetzedeye konutla sınırlı değildir. Tarihe, inanca ve rejime uygun idare binaları, siteler, parklar, stadyumlar inşa etmektir. TOKİ başından beri Erdoğan siyasetinin mütemmim cüzüdür. İlk yıllarında Anadolu’nun ihyası ve yoksulun rızası için sahaya sürülen, başkanlık rejimine giderken mega projelerin hamiliğine soyunan TOKİ; bugün de rejimin dinselleştirme politikasının kurumsal göreviyle ön plana çıkıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile TOKİ arasında organik bir ilişki var. Ama sadece iktisadi veçhesi yok bu ilişkinin; iktidarın neredeyse kültürel ve politik evreni de onun etrafında şekilleniyor. Diyanet fetvalarıyla inanç da bütünüyle o evrene taşınıyor şimdi. TOKİ, Erdoğan’ın ideoloji dünyasının ‘kutsallarını’ yerleştirdiği bir panteona dönüşüyor…

Geçen haftaki mitinginde çığdan yaşamını yitirenlere “Allah rahmet eylesin” dedikten sonra, sözü derhal TOKİ’ye getirdi. Böyle bir durumda dahi konuttan bahsetmek çoğu kimseyi şaşırtsa da Erdoğan açısından şaşırtıcı sayılmaz. Nitekim bir hafta önce de Ukrayna ziyaretinde Kırım Türkleri ile ilgili açıklamasını yine TOKİ’ye bağlıyordu: “Herson bölgesinde 500 konut yapabiliriz.” 20 Aralık 2019 günü Malezya’dan dönerken uçaktaki konuşması da TOKİ üzerineydi. Seçim anketi açıklar gibi, e-devletten 150 bin, bankalardan 120 bin talep geldiğini aktarıyor ve “100 bin konut projesine ilgi, halkımızın TOKİ’ye ne kadar güvendiğini gösteriyor” diyordu.

Seçim vaadi, popülist politika veya inşaat rantıyla sınırlı değil, bu açıklamalar aslında. Erdoğan’ın siyasi tarihinin yaprakları çevrildikçe, bir TOKİ tarihi de çıkıyor karşımıza çünkü…

Mesela; 2017’deki Doğu Afrika ziyaretinde, Mozambik ve Madagaskar’a TOKİ modelini öneriyordu. 2016’da Kenya’da peşinatsız 24 ay vadeli projelerle en alttan en üst gelir grubuna kadar herkesi ev sahibi yaptıklarını anlatıyor, Kenya hükümetinin TOKİ’den çok etkilendiğini söylüyordu. Keza 2009’da Meksika, 2011’de Venezuela gezisinde de başrol TOKİ’deydi. Brezilya dönüşü, Rio’nun kentsel dönüşümü için TOKİ’den yardım istendiği açıklandı. BM kürsüsünde Suriye’de çözümün anahtarının TOKİ olduğu konusundaki ısrarı, hâlâ hafızalarda taze zaten…

TOKİ ile dünyayı büyülediğini düşünmek, tuhaf bir durum. Lakin, TOKİ üzerinden bir rejimin inşa edilebileceğine inanmak, Erdoğan’ın ezelden beri siyasi mottosudur. Zira bu hayalini henüz 1994’te belediye başkanlığına aday olduğunda, TÜSİAD’ın Görüş dergisindeki röportajında dile getiriyordu. Kentsel dönüşümden, konutlar dikmekten ve İstanbul’un kuzeyine yayılacak yeni şehirden bahsediyordu. Bunlar için gerekli araç olarak da belediye bünyesindeki bir kuruluşu işaret ediyordu.

1987’de imar projeleri için yabancı sermaye ortaklığı ile kurulan, ancak 1989’da neredeyse hiçbir şey yapmadan tasfiye aşamasına gelen ‘İmar Weidleplan’ adlı kuruluş, 1994 seçiminden sonra İstanbul İmar Plan Sanayi ve Ticaret A.Ş. adıyla yeniden yapılandırıldı. 8 Mart 1995’te ise resmen KİPTAŞ adını aldı. Kağıt üzerinde kalmış, unutulmuş, kimsenin aklına gelmeyen bir şirkete, daha seçilmeden rol biçmişti Erdoğan.

KİPTAŞ’ı kurduktan bir ay sonra, 17 Mayıs 1995 günü, Başak-Hilal Toplu Konut projesinin temelini attı. KİPTAŞ, Erdoğan’ın yerel siyaseti okuduğu el kitabıydı. Tıpkı, siyaset biliminde pek çok kavrama ve düşünceye ilham veren Prusyalı General Clausewitz’in ‘Savaş Üzerine’ kitabında söylediği, “Savaş, siyasetin başka araçlarla devamıdır” sözündeki gibi; KİPTAŞ da Erdoğan’ın siyaseti inşaat üzerinden sürdürmesinin yoluydu. ‘Eser’, ‘ustalık’ vb. kavramlara dayalı retoriğinin ruhunun inşaattan gelmesi bundandı.

Aynı çizgi 2002’den sonra da sürdü, KİPTAŞ’ın yerini TOKİ aldı. Olaylar silsilesi bile benziyordu. Seçimin hemen ardından 2003’ün başında, uzun süredir atıl kalmış TOKİ’nin kanunu değiştirildi. 1984’te dar gelirlilere konut yapımı için kurulan TOKİ’nin yetkileri; turizm ve kentsel altyapı, okul, karakol, üniversite, cami, sağlık tesisi, lüks rezidans ve konut yapmaktan arsa üretmeye kadar genişletildi. Bu mütevazı kurum, milyonlarca metrekareye hükmeden; milyarlarca liralık kamu kaynağını istediği rotaya yönlendirebilen; yüzlerce müteahhidi ve taşeronu kendine bağımlı kılan; siyasetin finansmanının ana üssü olan, devasa bir imar tekeline dönüştü.

O, Erdoğan’ın siyaset meydanına sürdüğü en tahripkar savaş arabasıydı. Zenginin de fakirin de, depremzedenin de Suriyelinin de önüne koyabileceği bir siyaset şahikasıydı. İstediği şehri ihya edebilir, istediği araziyi sürebilir; beğenmediklerinin yaşamını hafriyat kamyonlarıyla cehenneme çevirebilirdi. Yoksulun elinde, muhalefetin surlarını döven Fatih’in topuydu. Fetih arzusu, TOKİ inşaatlarında diriliyordu…

***

Ne var ki bunlar yetmiyor artık. Ekonomik krizin üzerine art arda gelen doğal afetler ve trajik kazalar, başkanlık rejiminin kurumsal kapasitesinin sınırlarını da ortaya çıkarıyor. Üzerine seçim kazanıp kazanamayacağı şüphesi düşmüş partinin, enkazdan insan kurtarma mecali kalmamış bürokrasinin, itibarsız dış işlerinin yerine geçme; hatta vaatkarlığını yitirme tehlikesiyle yüz yüze kalan İslamcı ideolojinin somut taşıyıcısı olma rolü biçiliyor, TOKİ’ye. Bir zamanlar Malazgirt’le sembolleştirilen gelecek vizyonu, “2023’te 1 milyon konut” hedefiyle, 17 yıllık sadık ve başarılı ‘yoldaşa’ emanet ediliyor. Erdoğan sandıkta partisinden daha fazla TOKİ’ye güveniyor muhtemelen. Bundan dolayıdır ki, Eylül 2019’da yayınlanan TOKİ Kurumsal Tanıtım kitabının önsözünde, “Geleceğin Türkiye’sini inşa ediyoruz” sloganındaki ‘inşa’ kavramını, en geniş anlamıyla kullanıyor. Millet bahçeleri, çocuk parkları, yürüyüş yolları, yatay mimarili bahçeli evler, spor tesislerinden bahsederken, yeni bir yaşam tahayyülünü tarif ediyor esasında. Ama İslamcı iklimin şekillendirdiği bir yaşam biçimini…

Diyanet’in ve peşi sıra tarikat liderlerinin fetvasıyla takdis edilen ‘faizsiz kutsal evler’ boşuna değildir. Neredeyse bütün TOKİ ihalelerinin içinde bir veya birkaç cami, kuran kursu, imam hatip okulu vardır. İster afet konutu olsun ister lüks site, ister sosyal konut, isterse altyapı ve sosyal donatı; ‘ev-ticaret merkezi-cami üçlüsü’ paket halinde müteahhitlere sunuluyor. “Dünyada mekan, ahirette iman” sözü, bir TOKİ estetiği olarak hayata geçiriliyor.

2019 TOKİ Faaliyet Raporu’nda; 1055 okul, 993 spor salonu, 928 ticaret merkezi, 704 cami yapıldığı yazılı. Aynı tabloda hastane sayısı 266, sağlık ocağı 96, kütüphane ise sadece 42 tanedir. TOKİ’nin resmi internet sitesinde ilan edilen ihalelerden çıkarılmış aşağıdaki tabloya bakıldığında, TOKİ’nin ne inşa ettiği az çok anlaşılıyor:

.

Yani mesele fakire, afetzedeye konutla sınırlı değildir. Tarihe, inanca ve rejime uygun idare binaları, siteler, bahçeler, stadyumlar inşa etmektir. TOKİ başından beri Erdoğan siyasetinin mütemmim cüzüdür. İlk yıllarında Anadolu’nun ihyası ve yoksulun rızası için sahaya sürülen, başkanlık rejimine giderken mega projelerin hamiliğine soyunan, bir zümreye servet transferinin aracı olan TOKİ; bugün de rejimin dinselleştirme politikasının kurumsal göreviyle ön plana çıkıyor.

İşte ‘kıyamet deneyimi’ olarak sunulan deprem ve çığ ile TOKİ evleri arasındaki ilişki buradan kuruluyor. Bir önlemden ziyade, kaçınılmaz görülen deneyime hazırlanacaklara, ‘başı açık diye enkazdan çıkmak istemediği’ iddia edilenlere sunulan dinen makbul hizmettir. Bir ‘helal’ kesimdir…