YAZARLAR

Hepsi oradaydı

İlker Başbuğ ve CHP eski milletvekili Dursun Çiçek kimleri hedef aldı? Ve neden şimdi? Erdoğan’ın sert tepkisinin ardından Başbuğ ile Çiçek’in tansiyonu düşürmeye dönük açıklamalarına bakılırsa bizzat Erdoğan yok hedefte. Gerçekten yok mu? Ondan da emin değiliz. Hedef alınanların sadece dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olduğunu söylemek körlük olur. Çünkü herkes oradaydı!

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, 2009 tarihinde yapılan “askerlerin sivil mahkemelerde yargılanması” düzenlemesini işaret ederek o yasal düzenlemenin gece yarısı Meclis Genel Kuruluna getirilmesinde FETÖ’nün etkisi olduğunu öne sürmesi ortalığı karıştırdı. Bir anda eski defterler açıldı. Bu tartışma da aynen o günkü havada yapılıyor. Herkes fili, tuttuğu yerden tanımlıyor; kimi hortumundan, kimi kulağından…

Tarafların bize tarif ettiğinden veya kamuoyuna yansıyandan çok daha büyük bir mesele ile karşı karşıya olabiliriz. İlker Başbuğ ve CHP eski milletvekili Dursun Çiçek kimleri hedef aldı? Ve neden şimdi?

Erdoğan’ın sert tepkisinin ardından Başbuğ ile Çiçek’in tansiyonu düşürmeye dönük açıklamalarına bakılırsa bizzat Erdoğan yok hedefte. Gerçekten yok mu? Ondan da emin değiliz.

Hedef alınanların sadece dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olduğunu söylemek körlük olur. Çünkü herkes oradaydı!

Askerlerin askerlik görevi ile ilgili olmayan fiillerinden dolayı sivil mahkemelerde yargılanmaları yönünde bir düzenleme, elbette Avrupa Birliği’ne uyum çerçevesinde çok uzun süredir tartışılıyordu. Ancak düzenlemenin yapıldığı Haziran 2009’u hatırlayın. O günlerin operasyonel yayın organı Taraf’ın manşeti olan İrtica ile Mücadele Eylem Planı ve planda imzası bulunduğu öne sürülen Albay Dursun Çiçek, siyasetin en sıcak gündem maddesiydi.

O dönemki AK Parti’nin ruh halini hatırlayalım şimdi de… Adalet ve Kalkınma Partisi’nin göreve geldiği ilk günden itibaren uluorta konuşulan darbe söylentilerini MGK’daki tartışmalar izledi, sonra e-muhtıra geldi. Ardından kapatma davası, cumhuriyet mitingleri, 367 kararı ve AK Parti’nin hukukçulara yeni bir anayasa hazırlattığı dönemde kendilerine yapılan “o metni kamuoyuna açıklamayın yoksa partiyi kapatırız” tehdidi…

Sadullah Ergin eski Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 1’inci Daire Başkanı İbrahim Okur’un FETÖ yöneticiliğinden yargılandığı dava kapsamında Yargıtay’da tanık olarak dinlendiğinde anlattı bu anekdotu. Dönemin başbakan yardımcısına “Bu anayasa metnini açıklamayın, açıklarsanız AK Parti’yi kapatma davası açmak zorunda kalırız” tehdidinde bulunulduğunu söyledi. O anayasa metni rafa kaldırıldı ama Erdoğan’ın “velev ki siyasi simge!” sözleri üzerine partiye kapatma davası açıldı.

Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek, Gazete Duvar’a verdiği video söyleşide AK Parti’nin o dönemini “adeta denetimli serbestlik altında bir hükümettik” diye tarif etmişti.

Peki o günkü adıyla cemaat bugünkü adıyla FETÖ neredeydi?

Dönemin AKŞAM gazetesindeki köşemde 21 Mart 2010 tarihinde “Başbakan’ın Ergenekon’u 2003’ten beri bildiğinin belgesi” başlıklı şu yazıyı kaleme almıştım:

ERDOĞAN’IN ERGENEKON’U 2003’TEN BERİ BİLDİĞİNİN BELGESİ

Çok konuşuldu, çok yazıldı. Başbakan Erdoğan kimi zaman 'Bazı duyumlarımız vardı' dese de ne zaman öğrendiğinin belgesini gören yoktu.

İşte Savcı Zekeriya Öz imzalı bu yazı Başbakan Erdoğan’ın Ergenekon'u 2003 tarihinde öğrendiğinin kanıtıdır…

Savcı Zekeriya Öz'ün Başbakanlık Müsteşarlığı'na 'GİZLİ ve ÇOK ACELE' ibareleriyle yazdığı 20 Haziran 2008 tarihli belge aynen şöyle: Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülmekte olan Ergenekon terör örgütü ile alakalı olarak yürütülen soruşturmada MİT Müsteşarlığı'na Cumhuriyet Başsavcılığımızca yazılan yazıya verilen 09.05.2008 tarihli cevabi yazıda; Ergenekon yapılanması ile alakalı olarak yapılan çalışmaların 19.11.2003 tarihinde Sn. BAŞBAKAN'A sunulduğu belirtilmiş olup, konu ile alakalı olarak yüksek makamınıza sunulan rapor ve belgelerin soruşturmamızın aydınlatılması açısından uygun görüldüğü takdirde dosyamıza konulmak üzere gönderilmesi, Arz olunur.     

İlk akla gelen sorular şunlar...

MİT'in, Ergenekon’dan ne zaman haberi oldu?

Daha önce, bilgilerin Genelkurmay'a da iletildiği söylenmişti ama Genelkurmay arşivlerinde bu bilgilerin olmaması nasıl açıklanabilir?

Bugün Ergenekon kapsamında soruşturulan döneme ve tarihlere bir bakın. 5-7 Mart 2003'te Selimiye Kışlası'nda yapılan Balyoz Harekat Planı...

Erdoğan 15 Mart 2003'te Başbakanlık koltuğuna oturdu ve MİT 8 ay sonra Başbakan'a Ergenekon'un belgelerini gönderdi.

Yani o tarihte Başbakan olanlardan haberdardı. Peki neden o gün harekete geçilmedi?

Ergenekon soruşturmasını başlatan olay, 12 Haziran 2007'de Ümraniye'de ele geçirilen el bombalarıydı. Yani Türkiye Ergenekon'u Başbakan'dan dört yıl sonra öğrendi.

Birileri Savcı Zekeriya Öz imzalı belgedeki bazı ayrıntılara takılabilir.

Örneğin iki yerde, büyük harflerle 'Sn. BAŞBAKAN'A' yazılması ve bir Cumhuriyet savcısının Başbakanlık'tan Ergenekon belgelerini isterken 'uygun görüldüğü takdirde' ifadesini kullanması gibi...

Başbakan Ergenekon’u sinagog saldırılarıyla mı öğrendi?

Balyoz soruşturması kapsamında tutuklanan Eski 1’inci Ordu Komutanı Emekli Org. Çetin Doğan'a birkaç gün önce savcı 15 Kasım 2003'te yapılan sinagog saldırılarıyla bir ilgisi olup olmadığını sordu.

15-20 Kasım 2003'teki dört saldırıda 57 vatandaşımız hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı.

Peki bu kanlı saldırılar Çetin Doğan'a neden soruldu? Bunun yanıtı belgedeki tarihlerde gizli...

Belgeye göre MİT, Ergenekon ile ilgili bilgileri Başbakan'a 19 Kasım 2003'te yani sinagog saldırılarından sadece 4 gün sonra gönderdi...

Başbakan MİT'ten bilgi almadan bir gün önce 18 Kasım 2003’te Meclis’te şunları söylemişti:

'Devletimize ya da hükümetimize terör yoluyla verilmek istenen bir mesaj varsa, o mesajı elimin tersiyle ittiğimi ve ayaklarımın altına aldığımı buradan tüm dünyaya haykırıyorum. Türkiye Cumhuriyeti devletine ve hükümetine terör yoluyla verilecek mesaj yoktur!'

Başbakan sinagog saldırılarının Ergenekon'la bağlantısı yönünde bir ihbar aldığı için mi MİT'ten bilgi istedi mi?

Başbakan MİT'ten bilgi aldıktan bir gün sonra, 20 Kasım 2003'te bu kez İngiliz Konsolosluğu ile HSBC'ye saldırıldı.

Başbakan Erdoğan 2 Aralık 2003'te yine Meclis'te şöyle konuştu: 'Siyasi kararlılığımızı örselemek isteyen veya isteme gayreti içinde olanlar ne yaptıklarını iyi düşünmelidirler. Vakti saati geldiğinde onlarla da ayrıca demokrasi çerçevesi  içinde bunların da hesaplaşmasını gayet iyi yaparız. Bunun da belgesi, bilgisi, delilleri, her şeyi elimizdedir.'

Başbakan’ın 'belgesi elimizde' dediği Ergenekon örgütünün belgeleri miydi?

Son olarak muhalefetin ispata muhtaç, ciddi iddiasını hatırlayalım; muhalefet iktidarın Ergenekon'la ilgili düğmeye basmadan önce gerekli yasal alt yapıyı oluşturduğunu öne sürüyor.

Buna da Ergenekon iddianamesinin bel kemiğini oluşturan gizli tanık ifadelerinin dayanağı 2007 tarihli Tanık Koruma Kanunu ile telefon dinlemelerinin dayanağı olan ve 2006'da faaliyete geçen Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı gösteriliyor. Bir de 2004 yılı sonunda yasalaşan yeni Ceza Muhakemesi Kanunu...

Tartışmalar bu belgeyle daha da  alevleneceğe benziyor.

GERÇEĞİN SESİ ARENANIN GÜRÜLTÜSÜNDE BOĞULDU

Bu belge ve yazı o dönem tahmin edeceğiniz üzere ana akım tarafından görmezden gelindi. Çünkü toplum saflaştırılmıştı. Taraflar ya Ergenekon’un avukatı olduğunu söyleyen dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın arkasında ya da kendisinin Ergenekon’un savcısı olduğunu söyleyen dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın arkasında saf tutmuştu. Solun bir kısmı “Yesinler birbirlerini” derken bir kısmı da sahte kahramanlarının çarpıştığı arenanın gürültüsünden gerçeğin sesini duyuramadı. Yapılan hukuksuzluklara itiraz edenler de kolaycı biçimde “ulusalcı” ilan edildi.

Türkiye’nin askeri vesayeti sona erdirme yolunda atması gereken adımlar ise dönemin cemaati bugünün terör örgütü, devlete paralel bir yapıyla kotarılmak istendi ve bugünlere gelindi.

O günler Meclis’in aktif milletvekillerinden, gazeteci-siyasetçi olarak uzun mesailerimiz olan hukukçu Atilla Kart’ı arayıp o günleri sorduğumda altı çizilmesi gereken şu ifadeleri kullandı, “Bu örgüt sadece silahlı terör örgütü değildir. Silahlı terör örgütünü de bünyesinde barındıran, askeri ve siyasi anlamda bir istihbarat örgütüdür, casusluk örgütüdür. Soruşturma ve yargılamaların buna göre yapılması gerekir. Ama o zaman ABD’yi doğrudan hedef almaları gerekiyor, bu da siyasi iktidarın işine gelmiyor.”