YAZARLAR

Futbol hakkında yazabilir miyim?

Galatasaray Lisesi’nde öğrenciyken bir öğretmenimiz sınıfta o klasik soruyu sormuştu: Büyüyünce ne olmak istiyorsunuz? Ben “spor yazarı” olmak istediğimi söylemiştim. Hatta çevremdeki pek çok kişi bunu yadırgamıştı. İnsan Galatasaray Lisesi’nin bitirir de ola ola spor yazarı mı olurmuş?

İlk kez 1973 yılında henüz sekiz yaşındayken bir futbol maçını stadyumda izledim. Maça beni amcam götürmüştü. Bir Galatasaray-Giresunspor maçıydı ve maçı Gökmen Özdenak’ın attığı golle Galatasaray 1-0 kazanmıştı. Aynı yıl içinde evimize televizyon alındı. 1974 Dünya Kupası’nı ekrandan izleme fırsatını yakalamış oldum. Oyunla Hollanda’nın, skorla o zamanki adıyla Batı Almanya’nın kazandığı bir kupaydı. İşte o zamanlardan beri futbolu takip ederim. Galatasaraylıyım. Galatasaray Lisesi’ne girmeden önce Galatasaraylı olmuştum. Gençliğimde zaman zaman maça giderdim. Hatta kuzenim Servet’le birlikte birkaç kez de olsa Galatasaray’ın Kocaeli, Sakarya gibi yakın deplasman maçlarına gitmişliğim de vardır. Statta seyrettiğim son maç ise arkadaşım Göksel’in hediyesi olan bir biletle gittiğim 3 Kasım 1999’da Ali Sami Yen stadında oynanan Galatasaray-Milan maçıydı. Galatasaray bu maçı son dakikalarda attığı iki golle 3-2 kazanarak Şampiyonlar Ligi grubundan üçüncü olarak çıkmış ve sezon sonunda UEFA kupasını almıştı.

Bu arada kendim de futbol oynadım çocukken. Mahalle arasında zaman zaman düzenlenen turnuvalara katıldım. Hatta Galatasaray Lisesi’nde öğrenciyken dörderli takımlar halinde yaptığımız bir minyatür kale turnuvasında gol kralı olmuşluğum bile vardır. Ancak liseden sonra futbol oynadığımı pek hatırlamıyorum. Yani bugün itibarıyla yaklaşık 20 yıldır maça gitmedim. Ama Galatasaray’ın maçlarını genelde televizyondan takip ettim. Avrupa ve Dünya Kupası ile Şampiyonlar Ligi maçlarını büyük oranda izledim.

Galatasaray Lisesi’nde öğrenciyken bir öğretmenimiz sınıfta o klasik soruyu sormuştu: Büyüyünce ne olmak istiyorsunuz? Ben “spor yazarı” olmak istediğimi söylemiştim. Hatta çevremdeki pek çok kişi bunu yadırgamıştı. İnsan Galatasaray Lisesi’nin bitirir de ola ola spor yazarı mı olurmuş? Sonuçta ola ola tutum olarak entel, meslek olarak da üniversite hocası oldum. Elbette arada bir de turist rehberliği dönemim var. Ancak artık üniversiteden emekli oldum. İşim serbest meslek! Yani her sabah uyandığımda bir işe gitmek zorunda değilim. Belki de çocukluk hayallerimi hatırlamanın tam zamanıdır!

Aslında yıllar boyunca hep spor, futbol üzerine yazmak istedim. Birkaç küçük deneme dışında bu konuda pek girişimim olmadı. Bunun temel sebeplerinden biri elbette akademik hayatımın yoğunluğu idi. Elimde, önümde hep okunması gereken sınav kâğıtları, tezler, raporlar; verilmesi gereken dersler, konferanslar, seminerler; bitirilmesi gereken makaleler, kitaplar vardı. Ama belki de bu konuda yani spor ve futbol hakkında yazmamamın daha derin başka sebepleri de vardı. Çünkü ülkemizde yakın zamanlara kadar spor özellikle de futbol ciddi insanların kalem oynatacağı bir alan değildi. Popüler kültürün, hatta fanatizmin alanıydı. Futbol entelektüel düşünmenin gönül indireceği bir alan olarak görülmüyordu. Elbette özellikle Ahmet Talimciler, Tanıl Bora, Ahmet Çiğdem vb. değerli isimlerin yazdıkları beni biraz da olsa cesaretlendirmiyor değildi. Ancak yine de ben o adımı atmaya cesaret edemedim. Onlar kadar cesur olamadım.

Daha sonra sosyal medyayı kullanmaya başladım. Özellikle Twitter hesabımdan zaman zaman spor, futbol ile ilgili paylaşımlar da yaptım. Bu paylaşımlara eleştirel tepkiler oldu. Bu eleştiriler genelde iki ana başlıkta toplanıyordu: Birincisi, benim gibi entel, akademik birinin futbol ile ilgili yazmasıydı. Bunu kategorik olarak pek hoş karşılamayanlar vardı. İkincisi ise yine benim gibi entel, akademik birinin bir futbol takımının taraftarı olmasına pek iyi gözle bakılmıyordu. Belki de sırf bu nedenle, bu çevreyi rahatsız etmemek için, Pessoavari bir tutumla heteronomik bir hesap açarak, spor ve futbolla ilgili takiplerimi bu ikinci hesaba kaydırdım. Bu hesabım “Metin Celali@bfdellaloglu1” başlığını taşıyor. Bu hesabı daha çok takip amaçlı kullanıyorum, henüz çok fazla paylaşım yapmadım. Aslında bunun nedeni hâlâ daha önce belirttiğim tereddüt. Yani futbolun toplumsal okuryazarlığın bir konusu olabileceği konusunda ben bile hâlâ yeterince ikna olmuş değilim sanırım.

Oysa yaşadığımız topluma, dünyaya dair fikir üretmek biraz da kalabalıkların yoğun olarak ilgilendiği alanlara hakkında düşünmeyi gerektirmiyor mu? Ya da popüler kültürü, alanın egemen diline ve anlayışına teslim olmadan analiz etmeye çalışmak mümkün değil midir? Bir dönemin önemli tartışma konularından birine atıfla örneğin arabesk üzerine sosyoloji veya kültürel çalışmalar bağlamında fikir, kavram üretmek için arabesk müzik hayranı olmak şart mıdır? Türkiye’de futbolun en kirli alanlardan biri olduğu su götürmez bir gerçektir. Ancak kapitalizmden, iktidar ilişkilerinden, paradan bağımsız bir alan var mıdır? Simon Kuper’in dediği gibi elbette “Futbol asla sadece futbol değildir” ama bir oyunu oyun kılan ve onun kalitesini belirleyen biraz da onu oynayanların ve takip edenlerin zihniyeti değil midir? Mevcut koşullarda bile futbolu sevmek, çoğu zaman her türlü sorununa rağmen, içinde yaşadığınız topluma, dünyaya ait olmaktan fazlası olmasa gerek.

Dolayısıyla Gazete Duvar’da arada sırada da olsa spor, özellikle de futbol üzerine de yazılar yazmayı düşünüyorum. Bu niyetimi ayrı mecrada, yani sadece futbol yazılan bir ortamda gerçekleştirmeyi ise özellikle tercih etmedim. Bu sayfada tıpkı siyaset, toplum, kültür, sanat, edebiyat, gündelik hayat üzerine yazdığım gibi futbol üzerine yazmak istiyorum çünkü. Elbette tüm diğer alanlara olduğu gibi futbola da mesafeli yakınlığımı koruyarak! Umarım anlayışla karşılarsınız.


Besim F. Dellaloğlu Kimdir?

1965’de İstanbul’da doğdu. 1984’de Galatasaray Lisesi’ni, 1990’da Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Yüksek Lisans ve Doktorasını Mimar Sinan Üniversitesi’nde Sosyoloji alanında hocası felsefeci Ömer Naci Soykan danışmanlığında yaptı. Lisans ve lisansüstü eğitimi esnasında uzun süre Fransızca turist rehberliği yaptı. Memleketin büyük bir bölümünü gezdi. Frankfurt Goethe Üniversitesi’nde (1998), Paris VIII Üniversitesi’nde (2002), Lizbon Üniversitesi’nde (2014), Strasbourg Üniversitesi’nde (2017-2018), Mainz Gutenberg Üniversitesi’nde (2018-2019) doktora sonrası araştırmalarda bulundu ve dersler verdi. Bu vesileler sayesinde dönem dönem Frankfurt, Paris, Lizbon, Strasbourg ve Mainz’da yaşadı. Türkiye’de Mimar Sinan, Marmara, İstanbul Bilgi, Yıldız Teknik, Galatasaray, Kırklareli, İstanbul ve Sakarya Üniversitelerinde dersler verdi. 2019’da üniversiteden emekli oldu. Okuryazarlığa devam ediyor. Mevcudu bulunan kitapları şöyledir: Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum (Say), Romantik Muamma (Timaş), Benjamin (Derleme-Say), Benjaminia: Dil, Tarih ve Coğrafya (Ayrıntı), Modernleşmenin Zihniyet Dünyası: Bir Tanpınar Fetişizmi (Timaş), Zamanın İçinden Zamanın Dışından (Heretik), Poetik ve Politik: Bir Kültürel Çalışmalar Ansiklopedisi (Timaş).