YAZARLAR

Yanlış fotoğraf, Arda, lahana dolması, aydınlanma

Ateşi Terim yaktı, tribünler devreye girdi. Herkesin kafasında bu iş bitti, artık Arda Galatasaray formasını giydi havası hâkimdi. Yani kez bu ülkede olaylar sağ bekin değil sol açığın lahana dolmasını ye(dir)mesiyle başlamıştı.

Kendi meslektaşlarım hakkında yazı yazmaktan hep çekindim. Açıkçası bunun doğru olmadığını düşündüm. Neticede aynı gemideyiz. Birbirimize kötü şeyler yazmak değil de doğru eleştiri ile ilerlemeliyiz fikri kafamdan gitmedi. Ama sanırım gerçek dünyaya dönme vakti. Açıkça söylemek lazım ki yaptığım yanlıştı. Çünkü basın diye bir şey kalmamasına çanak tutmuş oldum. En azından bugünden düne bakınca gördüğüm bu.

"Sen de kendini amma büyük gördün" demeyin a dostlar. Çünkü durum sen ben durumu değil. Ben doğru yapmayanı yazsaydım, o şeyler bir anda doğru da olmayacaktı elbette. Ama sonuçta benim bunu yapmam gerekiyordu. Kötü kötüdür, yanlış da yanlış. Ben aksini düşündümse de kol kırıldıkça yen içinde kalmadı. Kırıklar yenden döküldü. O sebeple de elle tutulur bir basınımız, tabii ki spor basınımız da kalmadı.

Peki ben buna nasıl ayıldım? Sayın ‘Doktor’ Ömer Yavru’nun görev bilinci ile spor basınımızın nadide örneklerini sosyal medya hesaplarından paylaşması ile başladı aydınlanma sürecim. Hafızam benle oyun oynamıyorsa aslında, TRT’nin gerçek spor muhabiri Ömer Ağabey bunu muhtelif zamanlarda da yapmıştı. Ama şimdi art arda üç-beş örnek koyunca, bana bir nur inmeye başladı. Yanlış fotoğraflar, bitmiş gitmiş maçların sonuçlarının iki-üç gün sonra tam sayfalara çıkarılması, haber dilinde kullanılan öneme yıkışmayacak sütun/santimlere sıkışmış habercikler ve daha neler neler…

Sonra da Arda Turan gündemi yormaya başladı. Geliyor mu, gelmiyor mu? Fatih Terim istedi, yönetim veto etti. Sonra taraflar patır patır dökülmeye başladı. Ateşi Terim yaktı, tribünler devreye girdi. Herkesin kafasında bu iş bitti, artık Arda Galatasaray formasını giydi havası hâkimdi. Yani kez bu ülkede olaylar sağ bekin değil sol açığın lahana dolmasını ye(dir)mesiyle başlamıştı.

Ama yönetim direndi. Arda’nın transferi için Başkan Cengiz “Biz idari ve sosyal olarak bu arkadaşın Galatasaray'a yararı olmayacağına inanıyoruz” diyerek kapıyı kapattı. Son hamle ise Arda’dan geldi. Yine sosyal medyasından duygularla (!) dolu bir açıklama yaptı. Hep Galatasaraylı olduğunu ve de hep öyle kalacağını belirtip “Aslolan Arda Turan değil, Galatasaray’dır” dedi. Bu açıklamayı isteyen istediği gibi okuyabilir. Benim okuduğum yerden gördüğümle, bir Galatasaraylı’nın okuduğu yer muhtemelen aynı değildir şerhini koyarak yazmam lazım ki, görüşümü değiştiren açıklama da bu oldu.

Çünkü bu açıklamanın üstüne sözleşmiş gibi tüm Galatasaray muhabirleri, şu minvalde açıklama yaptı: Arda’nın Galatasaraylılığı tartışılmazmış, Arda Galatasaray’a hiç yanlış yapmamış, Yönetim böyle bir açıklamadan sonra efsanesine sahip çıkmalıymış…

Peki, kim bunları yazanlar? Necip Türk basınının değerli kulüp muhabirleri. Yani aslında kurumlarının temsilcileri. En azından öyle olmaları gerekir değil mi? Maalesef artık işler değişmiş durumda. Başta muhabirler olmak üzere sanırım tüm gazeteciler (tabii ki toplum da böyle) sosyal medyada ne kadar takip edildiğiyle ilgileniyor. O sebeple de taraftarı bol olan kulüplerin muhabirleri de taraftarlara hoş görünmek için sosyal medyada ona göre yaşıyor. Bu da beraberinde gazetecilik problematiğini getiriyor.

Tabii ki bu iş tek taraflı değil. Onların da buna yönelme sebepleri var. Eğer kurumlar, çalışanlarına değer veriyor olsaydı, o zaman kimse buna tenezzül et(de)mezdi. Biliyorum ki insani şartlarda yaşayan ve hak ettiği değeri gören insanlar -konumuz gereği basın mensupları- doğru bildikleri yoldan giderler. Kurumlar, çalışanlarına, çalışanlar da kurumlarına değer vermiyor. Her birey kendi bacağından asılmak zorunda kalınca, basın kalmıyor, bilgi çoğalıyor, gerçek bilgi azalıyor ve kişiler kendilerini kurum yerine koyuyorlar. İşte o zaman basın bitiyor. Gazeteler satmıyor, televizyonlar birer birer gücünü yitiriyor.

Sonra ne mi oluyor? Şu an yaşadığımız. Bir taraftan taraftara hoş gözüküp bilmem kaç takipçi için hamle yapan muhabirler, satamıyoruz/izlenmiyoruz ne yapalım diye iş adamlarına satılan basın mecraları ve kamuyu bilgilendirme görevini çoktan yitirmiş olan bir basın. O yüzden artık kötüye kötü, iyiye iyi deme zamanı geldi. Sadece benim için değil, başta muhabir ağabeyler ve kardeşlerim olmak üzere herkes için.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’