YAZARLAR

Bekçi Baba 1: Düdükler kimin için çalıyor?

Bekçide ne var? Niye geliyor? İçişleri Bakanı’na inanacak olursak, Cumhurbaşkanı uyurken düdük sesi duymak istemiş, bakan da emir telakki etmiş. Bu yazı dizisinin bu ilk bölümünde bakanın aktardığı diyalogdaki cümle ve kelimelerin götürdüğü yere gitmeye çalışacağım.

“Ben yatarken bekçi düdüğü duymak istiyorum.”

Her şey yukarıdaki sözle başlamıştı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu öyle anlattı. Bu içli, dokunaklı cümleyi kuran Bakan Soylu değil, bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. Soylu bizzat kendisine söylenen bu sözü açıkladığında, sıradan cumhuriyet yurttaşlarının algılayamadığı bir şeyi de beraberinde izah edivermişti. Öylesine bir istekle, bir nostalji cümlesiyle karşı karşıya değildik, talimat olan bir istekle karşı karşıyaydık; şöyle olmuştu:

“Şehir güvenliğinde kıymetli Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu iradeyle beraber yepyeni bir anlayışa, aslında geleneğimizin bize emanet ettiği anlayışı yeniden ihya etmeye yönelik bir adım, imza attık. Bana bizzat söyledi. ‘Ben yatarken, sokakta bekçi düdüğünü duymak istiyorum. Vatandaşımız evinde yatarken huzur içerisinde sokakta birisinin onu beklediğini, huzurunun emin olduğunu duymasını istiyorum’ dedi. Bunu talimat kabul ettik ve çalışmalara başladık. Eskiden beri varolan bir kolluk gücümüzün kapasitesini arttırıp yeniden işlerlik kazandırıyoruz.”

(Soylu’nun, 4 Haziran 2018 tarihli (Çarşı ve mahalle bekçilerinin yemin törenindeki) konuşmasından.)

Bekçi meselesi her yönüyle çok ilgi ve dikkat çekici. O kadar polis, jandarma ve asker varken niye bekçi? Genel kollukta olmayan, eksik kalan şey ne ki bekçi onu tamamlayacak? Muhalefetin söylediği gibi kabuslardan kabus mu beğenmeliyiz yoksa iktidarın dediği gibi bundan sonra acayip rahat bir uyku mu çekmeliyiz? Bu soruların cevabını arayacağım bu yazı dizisinde bugün, işin nereden çıktığına dair bu resmi açıklama üzerinde duracağım. Anlaşılan, oluşturulacak bu yeni silahlı güce öyle önem veriliyor ki, daha başlangıçta patetik cümlelerden, mistik ifadelerden, ideolojik cilalardan geçilmiyor ortalıkta. Üstelik TBMM’de hızla kanunlaşmak üzere olan teklifin hükümler kısmında da gerekçe bölümünde de İçişleri Bakanı’nın sözleri kadar durumu açıklayan şey yok.

Soylu, ilginç bir kelime dağarcığı kullanıyor, ilginç cümleler çıkıyor buradan:

“İrade, gelenek, emanet, ihya etme, talimat kabul etme.”

Bu konuşmadan ilk anlamamız istenen şey, ilk vurgu yapılan şey, cumhurbaşkanının duygu yüklü isteğinin sadece istek değil, bir talimat olduğunun idrak edilmesi. Yoksa ortada bir modern devlette olmasını bekleyeceğimiz kurallara uygun, formel bir talimat söz konusu değil. Cumhurbaşkanının isteği, bir irade olarak tecelli ediyor bu nutukta ve dahiliye nazırı derhal selatin iradeyi emir telakki edip ihya sürecini başlatıyor. İhya dediysek, aslında yepyeni bir süreç; yepyeni ama aslında hiç de yeni değil, geleneğin bize emanet ettiği bir süreç. Burada bir mantıksızlık aramayın rica ederim, bu bir mantık, yeni Türkiye’nin inşasının yeni mantığı: Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’na ilişkin tartışmalarda telaffuz edilen “Tarihi eser inşa edeceğiz” cümlesinde, Çamlıca Camisinin yapılacağı müjdesi verilirken söylenen “Cumhuriyet döneminde selatin cami yok” cümlesinde aynı mantık iş başındaydı mesela.

İsmi, “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” olan şeyin işleyişinden özenle seçilip aktarılan bu kesit, isimle cisim arasındaki uyumsuzluğun saklanmasının değil göze sokulmasının istendiğini de gösteriyor. Başka türlü yasama ve yürütme faaliyetlerinin tanımlı ve kurallı işlemler setiyle değil, üst yöneticilerin aklından geçenlerin, ağzından çıkanların emir telakki edilmesiyle yürütülmesi ve bunun böyle güzel güzel anlatılması pek mümkün olmaz. İsimde cumhurbaşkanlığı (cumhuriyet yani) varsa da cisimde mutlak monarşilerden bildiğimiz geleneklerin ihyası iş başında. Konu, sadece düdüğün ihyası değil, düdüğü çalanın ihyası da değil, düdüğün kimin için çaldığı da değil, bunların hepsi önemli ama asıl konu düdüğün çalınmasının irade edilmesi ve sonra kimin onu nasıl çaldıracağı.

Zaten, Süleyman Soylu elbette bekçi düdüğünün cumhurbaşkanlığı ikametgahından duyulma imkânı olmadığını iyi biliyordu. Erdoğan duymayacaksa niye çalınacak ki demeyelim lütfen hemen, çünkü Erdoğan düdüğün çalınmasını irade eden burada, çaldıran Soylu, çalan bekçi, duyacak olan ise mahalleli, çarşılı, yani halk. Halk duymuşsa, Erdoğan da duymuş sayılır. Çünkü: “Tayyip Erdoğan’ın liderliği, diğer siyasi liderler gibi değildir. O halkı temsil eden bir lider değildir. O halkın kendisidir.

Peki bekçi? Düdük? Kanun? Onlara geleceğim, pazartesiden itibaren.

NOTLAR

1

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun o konuşmasında birçok başka ayrıntı ve dikkat çekici nokta var. O yazı için

http://www.suleymansoylu.com/icisleri-bakani-soylu-cumhurbaskanimiz-bekci-dudugu-duymak-istiyorum-dedi/

Sahi, bir İçişleri Bakanı’nın “com” uzantılı internet sitesi niye olur?

2

Tarihi eser inşa etme laf şaka değil, cumhurbaşkanı bunu Gezi günlerinde de söylemişti, sonrasında da tekrar etti.

https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2016/06/19/erdogan-o-tarihi-eseri-insa-edecegiz/

Konuya ilişkin Kemal Can’ın bir yazısı için:

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/01/26/topcu-kislasi-yeniden/

3

“Cumhuriyet döneminde selatin (yani sultana ait, sultan tarafından yaptırılmış, saltanatla ilgili) cami” de şaka değil. Çamlıca Camisi için cumhurbaşkanı tarafından, başbakan olduğu dönemde söylenmişti.

https://www.cnnturk.com/2012/turkiye/07/20/erdogan.anadolu.yakasinda.selatin.cami.yoktu/669647.0/index.html

3

Bu halk-lider özdeşliği, daha yeni sistemin anayasası ortada yokken kabul edilmişti yönetim heyeti tarafından. Erdoğan’ın parlamenter yapıda cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemdeki başdanışmanlarından Mehmet Uçum, deyivermişti lafı. Lafı iktidar mahfilleri o kadar beğendi ki sık sık tekrar edildi, Uçum milletvekili oldu filan.

Laf sadece mutlak monarşileri değil modern otoriter-totaliter yapıları, yani faşizmleri anlamak için de önemli. O yüzden hatırlamakta fayda var:

http://www.karsmanset.com/haber/ucumdan-erdogana-ovgu-27344.htm

Bu organik lider lafındaki sorunları merhum Kürşat Bumin dile getirmeye çalışan nadir isimlerden biriydi.

http://www.diken.com.tr/tehlikeli-bir-tanim-ve-temenni-organik-liderlik/