YAZARLAR

Bekçi Murtaza emrinize amade…

Öyle görünüyor ki polisiye zihniyet, bu yeni Murtazalar eliyle giderek daha fazla gündelik hayatımızın parçası haline gelecek. Güvenlik saplantısı, özgürlüklerin, hakların kolayca ihlal edilmesinin önünü açıyor. Halkın güvenliği bahanesi, halkın düşmanlaştırılmasının meşruiyetini sağlayan etkili bir araç üstelik. Hem içeriği muğlak, hem de korkularımızı depreştiriyor.

Çok küçükmüşüm, annemle babamın geç saatlere kadar çalıştıkları geceler, onları beklemek için uykuya direndiğimde anneannem beni gece bekçisiyle korkuturmuş. Ben de korkmak şöyle dursun, sanki inadına bekçinin düdüğünü taklit edermişim: düttttt… Yıllarca bu hikâyeyi anlatıp güldü anneannem. Yıllarca gece bekçilerinin çaldıkları her düdükte anneannemi hatırladım. Sesinin tınısında işittiğim sevgisini, gururunu özledim. 1980 öncesi o düdük sesleri, bu küçücük mutluluk anıyla bağını koparttı, yalnızca karşı mahalleden gelen silah sesleri sustuktan sonra işittiğimiz acizliğin itirafı gibi gelmeye başladı.

Eskiden güvenlik görevlisi diye bir iş de yoktu. O zamanların bekçilerinin yerini bugün güvenlik elemanları aldı. Oysa ben çocukken fabrika bekçisi, işyeri bekçisi, park bekçisi, çarşı bekçisi, mahalle bekçisi ayrı ayrıydı. Gece bekçisinden korkmazdım da, park bekçisinden, beni çimlere basarken yakalayacak diye bayağı korkmuşluğum vardı. Bu konuda yalnız da değildim sanırım. Çocukluğumun en ünlü bekçisi Orhan Kemal’in Murtaza’sıydı. ‘Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım’ şiarına indirgenmiş katı, köleleştirici, körleştirici iş ahlakının simgesi bir roman kahramanı… Evimizin bir ferdi gibiydi Murtaza. Çok sık anardık onu.

Murtazalar, 1991’de yardımcı hizmetler sınıfına alınarak sokaklardan tamamen çekilmişti. 2007’de ise kalan bekçiler polis yapıldı, böylece bekçilik fiilen kaldırılmış oldu. 2016 yılından bu yana ise mahalle bekçileri, önce o sıralarda operasyon yapılan beş ilde kolluk gücünün yeniden bir parçası haline getirilerek, sonra başka illerde de binlercesi istihdam edilerek yeniden sokakların kollanmasından sorumlu kılındılar. Şu sıralardaysa bekçilerin polis yetkileriyle donatılabilmesi için AKP’nin verdiği, TBMM İçişleri Komisyonunda görüşülerek kabul edilen Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanun Teklifi konuşuluyor. Teklif kanunlaşırsa, bekçiler de yasanın verdiği yetkiye istinaden kimlik sorabilecek, silah kullanabilecek. Kolluk güçlerine yardımcı olmanın yanı sıra, gösteri ve yürüyüşler sırasında kamu düzeninin bozulduğu gerekçesiyle ‘gerekli tedbirleri’ alabilecek. Üst arayabilecek. Korkutucu, gerçekten korkutucu…

Öyle görünüyor ki polisiye zihniyet, bu yeni Murtazalar eliyle giderek daha fazla gündelik hayatımızın parçası haline gelecek. Güvenlik saplantısı, özgürlüklerin, hakların kolayca ihlal edilmesinin önünü açıyor. Halkın güvenliği bahanesi, halkın düşmanlaştırılmasının meşruiyetini sağlayan etkili bir araç üstelik. Hem içeriği muğlak, hem de korkularımızı depreştiriyor. Güvende olacağı sanısıyla en temel haklarından, özgürlüklerinden vazgeçmeye hazır halk da suskun. Tuzu kurular, makbul vatandaşlar bekçinin uzun uzun öttürdüğü düdükle yatağında rahat rahat uyuyacak. Onlar derin derin düş görürken bekçiler, bellerinde silahları, copları, biber gazı, “makul şüphe” ile birilerini durduracak, kimliklerini soracak, üstlerini arayacak.

Kolayca terörist olarak yaftalanan insanların diyarında, aslında belki birkaç ayrıcalıklı kişi dışında herkesin bir gün polisiye zihniyetin hedefi olacağını kestirmek hiç de zor değil. Üstelik yaşadığımız onca ağır hukuk ihlali varken, kendi yaptıkları anayasayı bile tanımayan, her kuralı işlerine geldiği gibi esneten iktidar mensuplarının yapıp ettikleriyle geride hukuk adına neredeyse hiçbir şey kalmamışken geniş yetkili, silahlı, milis benzeri bir bekçi sınıfının yaratılması olsa olsa bu hukuksuzluğu yaygınlaştırır. Otoriterliği de totaliterliğe doğru evriltir. Zor kullanımını koşula bağlayan, insan hak ve özgürlükleriyle sınırlandıran, denetleyen bir düzenin yokluğunda her tür silahlı güç, ancak hukuksuzluğun yaygınlaşmasına, derinleşmesine yardımcı olabilir. O pek meraklısı olduğumuz güvenlik ise bir daha inmemecesine en erişemediğimiz rafa kalkar…


Nur Betül Çelik Kimdir?

Ankara’da doğdu ve yetişti. 1978’de Cebeci Kampüslü oldu, 1986 yılında asistan olarak girdiği Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinden Barış Akademisyeni olduğu için 7 Şubat 2017 tarihli 686 no.lu KHK ile haksızca ihraç edilişine kadar da öyle kaldı. Yükseköğretim Kurulu bursuyla gittiği İngiltere Essex Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümünden, 1996 yılında, “Kemalist Hegemony: From Its Constitution to Its Dissolution” başlıklı teziyle doktora derecesini aldı. Kemalizm, hegemonya, söylem kuramları, politik ontoloji alanlarında makaleleri, İdeolojinin Soykütüğü I: Marx ve İdeoloji başlıklı bir kitabı var. Ayrıca Ernesto Laclau’nun Popülist Akıl Üzerine başlıklı kitabını çevirdi. Metodoloji, bilim felsefesi, postyapısalcılık, ideoloji kuramları, söylem kuramları, siyasal düşünce alanlarında çok sayıda ders verdi. İhraç sonrasında ADA (Ankara Dayanışma Akademisi) Kitaplığı bünyesinde iki arkadaşıyla birlikte Türkiye Siyasetinde Popülizmin İzini Sürmek başlıklı bir kitap çalışmasının hazırlıklarını sürdürüyor.