YAZARLAR

Torunlar-Kızılay-Ensar: Bir hokus pokus hikâyesi

Başkentgaz’ın Kızılay üzerinden Ensar Vakfı’na para transfer etmesi; üzerine ısrarla gidilmesi gereken bir cerahattir. AKP iktidarının 17 yıllık ekonomi politiğinin kalbindeki karanlığı özetleyen, bünyeye saldıran ‘hain hücreyi’ açığa çıkaran bir ilişki ağıdır. Defalarca kesildiği muhtemel ‘hizmet-minnet’ faturalarından gün yüzüne çıkmış bir tanesidir…

Bildiklerimiz muhtemelen devede kulak. Kamu ihaleleri, imar rantları, yerel yönetimler üzerinden şekillenen servet transferini çözmek, o kadar kolay değil. Zira mesele yasalara uydurulmuş ihalelerle sınırlı kalmıyor. Bir büyük amaca hizmet ettiği söylenen, inançları, hisleri manipüle eden kurumlar da, tıpkı sihirli birer pelerin gibi, para trafiğinin örtüsüne dönüşüyor. Çürüme böyle bir şeydir. Metastaz yaparak ilerler; hayati organları teslim alır ve vücudu çökertir…

İşte bunun en çarpıcı örneklerinden birisi dün yaşandı. Gazeteci Celal Eren Çelik, Elazığ’daki felaket sonrasında gözlerin çevrildiği Kızılay’ın, bir hokus pokusa nasıl alet edildiğini kanıtlayan belgeyi yayınladı. Belgeye göre; Başkentgaz, 2017’de Kızılay’a 8 milyon dolarlık bağış yaptı. Ancak bu cömert bağışın ilginç bir şartı vardı. Paranın 75 bin dolarını Kızılay alacak, kalan 7 milyon 925 bin dolarını da Ensar Vakfı’na yurt inşaatı yapılması için transfer edecekti.

Özel bir şirket, dinci bir vakfa yardım yaparken, esasında gönüllülük üzerine çalışması gereken bir kamu kurumunu ‘yasal payanda’ olarak niye kullanır? Parayı doğrudan aktarma hakkı varken, Kızılay’a neden ‘vergi cenneti’ muamelesi yapılır? Deprem gecesi SMS ile 10 TL isteyen Kızılay, ne için böyle bir ilişkinin içine sürüklenir?

Akla gelebilecek her türlü soruyu tartabilecek bir skandaldır bu. Üzerine ısrarla gidilmesi gereken bir cerahattir. AKP iktidarının 17 yıllık ekonomi politiğinin kalbindeki karanlığı özetleyen, bünyeye saldıran ‘hain hücreyi’ açığa çıkaran bir ilişki ağıdır. Defalarca kesildiği muhtemel ‘hizmet-minnet’ faturalarından gün yüzüne çıkmış bir tanesidir…

Gelin biraz arşiv, biraz hafızayı karıştırıp; şu hokus pokus oyunundaki ilişkileri yeniden hatırlayalım.

***

Ankara’nın doğalgaz dağıtım tekeli Başkentgaz’ın, 2 yıl içerisinde satılmazsa yüzde 80’ini Özelleştirme İdaresi’nin (Öİ) satacağına dair hüküm, 2007’de 5669 Sayılı Kanun’a eklenir. Melih Gökçek alelacele basına kapalı ihale düzenler ve ihaleyi Global Yatırım-Energaz Ortak Girişimi kazanır. Ama para denkleştirilemez, ihale iptal edilir. 2008’de kurumun değeri 1.6 milyar dolardır. Öİ, devreye girerek yüzde 80’i için ihale açar. İhaleyi Karamehmet-Kazancı ortaklığı kazanır. Yüzde 80 için verilen fiyat 1.2 milyar dolardır. Toplam değer ise bu sefer 1.5 milyar dolara gerilemiştir. Yine para ödenemez ve 2012’de bir ihale daha yapılır; yeterli teklif alınamayınca o da iptal edilir. Belediyenin elindeki yüzde 20’lik hisse Öİ’ye devredilir ve Eylül 2012’de kurumun yüzde 100’ü için açılan ihaleyi, bu sefer Torunlar Gıda kazanır. Verdiği fiyat ne kadar dersiniz? 1 milyar 162 milyon dolar; yani kurumun değeri Torunlar’a gelene kadar aniden erir. Peki bu nasıl olur?

İşte hokus pokus gösterisinin ilk perdesi burada başlar…

Ankara’da yaklaşık 2 milyar metreküp kullanımı bulunan 27 serbest tüketici, gazlarını BOTAŞ’tan doğrudan alırken, 2011’de bir değişiklik yapılarak, bu abonelerin artık Başkentgaz’dan alacağı belirtilir. Böylece kurumun geliri yükseltilir. Ayrıca sadece Ankara merkezde gaz satma hakkı olan şirkete, bütün ilçelerde de satma hakkı tanınır. Yine çıkarılan özel bir kanunla da şirketin belediyeden alacağı 352 milyon dolar, özelleştirme gelirine mahsup edilir. Böylece özelleştirme bedeli, 352 milyon dolar daha düşürülür. Şirket neredeyse üçte bir fiyatına, Recep Tayyip Erdoğan’ın imam hatipten arkadaşı, Erzincan’da bakkal dükkanı ile ticarete atılıp, inşaat rantıyla büyüyen Aziz Torun’un olur.*

***

Hokus pokusun ikinci perdesi inşaatta yaşanır…

Torunlar Gıda’nın pek çok ilde gökdeleni, AVM’leri, lüks konutları bulunur. Ancak 10 işçinin asansör faciasıyla yaşamını yitirdiği İstanbul Mecidiyeköy’deki Torun Center vakası, işlerin nasıl yürütüldüğünün aynası gibidir.

Malum, Ali Sami Yen Stadı arazisi, Seyrantepe’deki stat karşılığında TOKİ tarafından alınır. Nisan 2010'da yapılan ilk ihaleyi 416 milyon 500 bin lirayla Nurol-Aşçıoğlu grubu kazanır. 15 dakika süren ihalede TOKİ, verilen teklifi ‘yetersiz' buldu ve iptal eder. Mayıs 2010'da düzenlenen ikinci ihaleye Aşçıoğlu tek başına girer ve 461.5 milyon liralık teklif vererek proje yapma hakkını kazanır. Aşçıoğlu Ekim 2010'da projede Torunlar ve Kapıcıoğlu ile ortak olur. Ortaklıkta hisse yapısı Torunlar’ın yüzde 65, Aşçıoğlu'nun yüzde 30 ve Kapıcıoğlu’nun yüzde 5’tir. Daha sonra Aşçıoğlu hisselerinin tamamını Torunlar’a devreder. Kapıcıoğlu da projeden ayrılınca, Torunlar tek başına kalır. 2015 yılında ise, aslında gelir ortaklığı ile yapılması gereken projede tapunun Torunlar’a devredildiği ortaya çıkar. TOKİ, “Biz 2013’te 520 milyon doları iş bitmeden peşin aldık. Bu nedenle projeden çekildik” der. İlginç şekilde parayı aldıktan sonra değil, asansör faciasının ardından devir yapılmıştır. Ve olay ruhsat için Şişli Belediyesi’ne başvurulmasıyla ortaya çıkar.

Koruma altındaki Likör Fabrikası’yla beraber deprem toplanma alanını da yutan ihaledeki tuhaflıklardan işçi cinayetlerine, tapu oyunlarına uzanan sorunların nasıl ‘çözüldüğü’ ciddi soru işaretidir. Lakin o sorunun yanıtını da Mall Of İstanbul vakasında buluruz…

***

Buyurun, hokus pokus gösterisinin üçüncü perdesine…

Mall Of İstanbul, Avrupa yakasının en büyük alışveriş merkezidir. Hikâyesi de kendisi kadar büyüktür tabii. 3 Eylül 2019 günü Cumhuriyet’te yayınlanan Miyase İlknur’un haberini anımsayalım:

Olayın geçmişi 2007’ye kadar uzanır. Küçükçekmece Belediyesi sınırları içinde hem Hazine hem de şahıslara ait arazilere Torunlar, AVM, otel, rezidanstan oluşan bir kompleks yapmayı planlar. Ancak arazi sahiplerini ucuza ikna etmek zordur. Devreye dönemin AKP’li Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay girer. Yeniay, aynı zamanda İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar Komisyonu’nun da başkanıdır.

Önce arsaların pazarlık usulüyle belediyeye devredilmesini ister. Arsa sahipleri yanaşmaz. Bu kez Büyükşehir İmar Komisyonu’nu kullanır ve alanın, imar planında ticari alan hüviyetinden çıkarılıp, okul ve eğitim alanı ilan edilmesini sağlar. Aynı parseldeki Hazine arazisi ise bunun dışındadır. Vatandaşların arazisi imar ve inşaattan men edilerek, bir nevi bloke edilir. Yine de arazilerini satmazlar. Bu sefer de olaya TOKİ dahil olur. 2008 Ocak ayında TOKİ, arazi sahiplerine okul ve eğitim alanı haritalı bir imar planını da ekleyerek, mektup gönderir. Mektupta, “hisselerinizi gelip pazarlık usulü ile TOKİ’ye satmazsanız kamulaştırma davası açılacaktır” denilir. Vatandaşlar mecburen satışa razı olur. Üç yıl sonra o arazilerde eğitim kurumlarının yerine Avrupa’nın en büyük alışveriş merkezinin yapılacağı duyanlar mahkemeye koşar; fakat dava zamanaşımı gerekçesiyle reddedilir.

***

Ve sırada hokus pokusun final sahnesi…

Aziz Yeniay, 2014 yerel seçimlerinde yeniden aday olmaz. Onun yerine Torunlar’ın 4 Haziran 2014’te borsaya yaptığı açıklamayla şirketin yönetimine atanır. Belediye başkanlığı döneminde imar ve bağış konularında en cömert olduğu kurum ise Ensar Vakfı’dır. Mesela; belediyenin İstanbul Atakent 3. Etap'taki Hobi Bahçeleri'nin yanına yapılan bloklar, Ensar Vakfı’na verilir. Belediye başkanlığı döneminde de, sonrasında da sık sık Ensar Vakfı’na konuk olur.

Mall Of İstanbul mağdurları ise, Küçükçekmece Belediye Başkanlığı ve İBB İmar Komisyonu Başkanlığı görevini kötüye kullanarak nitelikli dolandırıcılık suçlarını işlediğine dair hakkında suç duyurusunda bulunur. Küçükçekmece Başsavcılığı 2 Aralık 2017 tarihinde İçişleri Bakanlığı’ndan soruşturma izni talep eder. Ancak İçişleri Bakanlığı vermez. İtirazı inceleyen Danıştay da geçen yıl verdiği kararla İçişleri Bakanlığı’nın görüşü uygun bulur ve mesele kapanır.

***

Şimdi soralım: Yıllardır Torunlar’ın karşılaştığı her sorun, niye böyle kuşku tohumları eken uygulamalarla çözülüyor? Sahnede neden Torunlar’ı değil de, daima onun yardımına koşan siyasetçileri, bürokratları, kamu kurumlarını görüyoruz?

Bu soruların yanıtı, üzerindeki zarfa ‘yüce gönüllülük’ pulu yapıştırılmış o 8 milyon doların da neyin karşılığı olduğunun yanıtını verir. Kızılay vakası, en az Susurluk kazası kadar ciddi bir skandaldır. Görünen ip çekilebilirse, ardından 17 yılın karanlığı gelir…

* Olayın detaylarını 9 Şubat 2015 tarihli Birgün gazetesinde CHP Milletvekili Aykut Erdoğdu ayrıntılarıyla kaleme almıştı.