YAZARLAR

Egemenin yasası: Milli güvenlik siyaseti

Toplanmış bir halk, kendi somut siyasal birliğinin kurallarını, anayasasını belirler, eski anayasayı, kurulu siyasal düzeni değiştirir. Demokratik kuruluşlarda diğer türlüsüne, yani kurucu iktidar (halk) yetkisi olmadan egemenlik yetkisi kullanılmasına ise 'darbe' denir. Darbe döneminde demokratik meşruiyeti haiz olmayan egemenin yasası işler.

Bu ülkenin yurttaşları olarak haklarımız var. Bu haklarımız da anayasal güvence altında. Haklarımızın hangi koşullarda sınırlanabileceği de Anayasa’nın 13'üncü maddesinde düzenlenmiş, 13'üncü madde Bülent Tanör’ün 12 Eylül rejiminin katmerli sınırlama rejimi olarak tanımladığı halinde değil. Artık bir güvence maddesi. Yani hakların sınırlaması anayasada belirtilen sebeplere bağlı olarak ancak kanunla mümkün, bir hakkın sınırlandırılması demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve özlerine dokunulamaz, yani bir hak kullanılamaz hale getirilemez. Olağanüstü hallerde ise sınırlama rejimi 15'inci maddeye tabidir. Geçici bir statü olan ve olağan yollarla aşılamayacak bir krizi çözmek için kurumsallaştırılmış olağanüstü hallerde, uluslararası hukuka uygun olmak koşuluyla ve ilan edilme gerekçesi ile ölçülü olarak Anayasa’da getirilmiş güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Şimdi uzun bir süredir anayasasız olduğunu iddia ettiğim bir düzende temel haklar ve özgürlüklerin sınırlama rejimi hakkında bu malumatı neden verdiğim sorulacaktır. Bunu anayasanın anayasaya statüsünün, yani en üstün norm statüsünün ortadan kalktığına ilişkin örnekler vermek için yapmıyorum. Olağanüstü hal KHK’lerinin yasalaşma süreciyle birlikte, Türkiye’de on binlerce insanın temel hak ve özgürlükleri 13'üncü maddede sayılan hiçbir güvencenin testinden geçmeden ortadan kaldırıldı. Çalışma hakkı başta olmak üzere, seyahat hakkı, masumiyet karinesi, suçların ve cezaların geriye yürümezliği, damgalanmama hakkı, adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı gibi en temel yurttaşlık haklarından söz ediyorum.

CUMHURİYET VE HAKLAR

Bir cumhuriyetin temelinde yurttaşlar ve devlet arasındaki hak ve yükümlülük ilişkisi yatar. Cumhuriyet, Latin dilinden gelen anlamıyla 'kamuya ait olan şey', yani herkese ait olan şeydeki asli ilişki, yurttaşların güvenceye alınmış hakları ve yükümlülükleri ile egemenlik gücünü kullanan organların yetkileri arasındaki ilişkidir. Bir cumhuriyet bu nedenle sınırlı bir rejimdir, nasıl ki bir insan bedeni cumhuriyet içinde yurttaş giysilerini giyinir ve haklarla donanırsa egemenlik de sınırlandırılır. Egemen, sınırlarından kurtuldukça, yurttaş da haklarla örülmüş giysilerinden soyunur, çıplak hale gelir. İtalyan filozof Giorgio Agamben, Antik Yunan’da hayata ilişkin kavramlara gönderme yaparak çok iyi anlatır bunu. 'Zoe', çıplak bir hayata işaret eder. Yani bir bitkinin, bir hayvanın bedensel ihtiyaçlarını karşıladığı hayata terk edildiği bir yaşam ile bios arasında, farklı yaşam biçimleri arasında ayrım yapar. 'Bios politikos' örneğin politik bir yaşamdır ve hakların alanı burada başlar. Yine Agamben, hayatımıza medeni ölüm kavramı ile giren 'kutsal insan'ı, Latince 'homo sacer'i bu bağlamda kullanır: Bedensel yaşamı süren ama hukuki olmayan bir hayat, herkesin öldürülebileceği ama dokunulamaz olan hayat…

Olağanüstü hal KHK’leri ile birlikte on binlerce insanın Türkiye’de yaşadığı bir egemen-tebaa ilişkisinin dönüşümünü buradan okumak mümkündür. Bütün bağlarından sıyrılmış ve çıplaklaşmış bir egemen ile onun karşısında bütün haklarından soyularak yurttaşlık elbisesinden soyulmuş çıplak insan.

EGEMEN VE YASA

Peki Anayasa’nın, yani yurttaş ve devlet arasındaki bağı kuran, cumhuriyetin somut siyasal birliğini ve varlığını ortaya koyan temel yasanın getirdiği sınırlar egemen bakımından ortadan kalktığında, egemeni ve onun karşısındaki bedenleri aynı zemine çeken nedir? İşte buna ikinci anayasa diyeceğim. Türkiye’de temel haklar ve özgürlüklere ilişkin saldırıların gerekçesi ve kaynağı olarak gösterilen bir olgu bu: İç ve dış tehditler. Bu iç ve dış tehditler kime karşı gelişiyor? Cumhuriyete. Peki bu tehditleri kim belirliyor? Bu tehditlerin neler olduğuna, buna karşı neler yapılacağına nasıl karar veriliyor? Bunu biz bilmiyoruz. Milli Güvenlik Kurulu’nun çıkardığı bu belgeyi yurttaşların görme şansı yok. Fakat o yurttaşlar bunun nesnesi oluyorlar. Örneğin bir örgütle ilişkilendiriliyorsunuz, bu ilişkinin nasıl kurulduğuna ilişkin delil gerekmiyor, hatta hangi örgüt olduğunu bile bilmiyorsunuz. Fakat Cumhuriyetten habersiz, yurttaştan habersiz biçimde alınan kararlar sizi yurttaşlık sahasından çıkarabildiği gibi, cumhuriyeti de niteliklerinden arındırabiliyor. Çünkü kararı alanın temel niteliği, kendi çıkardığı kurallar da dahil olmak üzere kurallara uymama hakkını görmesi. Egemenliğin büyük düşünürü 16.yüzyıl filozofu Jean Boden’in tabiriyle, egemenlik de kendi koyduğu kurallara uymama yetkisi olarak ortaya çıkıyor. Demokratik kuruluşlarda bu yetki sadece demokratik kurucu iktidarın öznesinde, yani halktadır. Toplanmış bir halk kendi somut siyasal birliğinin kurallarını, anayasasını belirler, eski anayasayı, kurulu siyasal düzeni değiştirir. Demokratik kuruluşlarda diğer türlüsüne, yani kurucu iktidar yetkisi olmadan egemenlik yetkisi kullanılmasına ise 'darbe' denir. Darbe döneminde demokratik meşruiyeti haiz olmayan egemenin yasası işler.

Bundan on yıl önce çok teorik bir analiz olarak görünebilirdi yazdıklarım. Bugün Türkiye’de yaşayan kimseye öyle geldiğini sanmıyorum.


Dinçer Demirkent Kimdir?

1983 İzmir doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi ve Mülkiye Dergisi yayın kurulu üyesidir; 2018-2021 yılları arasında Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı olarak görev yapmıştır. İnsan Hakları Okulu Derneği'nde akademik koordinatörlük görevini sürdürmektedir. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir.