YAZARLAR

Gün olur 'devran' döner

Barış bildirisinin yayınlanmasının dördüncü yıldönümünde Selvi Kılıçdaroğlu’nu, Dilek İmamoğlu’nu, Başak Demirtaş’ı ve Pervin Buldan’ı bir araya getiren, her ne olursa olsun, birlikte yaşama iradesinin savaşa, çatışmaya, düşmanlaştırmaya galip geleceğini gösteriyor.

Kıyamet kopmadı. Görüyorsunuz. Henüz ana muhalefet partisinin genel başkanı, İstanbul’un belediye başkanı bu fotoğraf karesinde yer almıyorlar. Hangi sebeplerle olduğunu herkesin bildiği şekilde uzun bir tutukluluk yaşayan ve Eylül ayında tahliyesi beklenirken hakkında aynı davadan yeni bir soruşturma açılarak tekrar tutuklanan Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş’ın sağ ve sol tarafında oturanlar Selvi Kılıçdaroğlu ve Dilek İmamoğlu. Selvi hanımın yanında CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Dilek hanımın yanında ise Kadir İnanır ve HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan oturuyor. Bu kareye girmeseler de salonda olanlar arasında eski HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve eski CHP milletvekili Barış Yarkadaş’la birlikte Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül’ün de olduğunu öğreniyoruz. Selahattin Demirtaş’ın hapishaneden yazdığı ikinci kitabını -Devran’ı- sanatçılar Jülide Kural ve Ömer Şahin bir okuma tiyatrosu ile sahneye taşıyorlar. Bu fotoğraf Devran’ın ilk sahnelenişinde, 11 Ocak günü çekilmiş.

Fotoğraftaki güçlü kadınların arasında oturan Kadir İnanır, bir kısım hayranlarından ve sosyal medya zorbalarından uğradığı onca hakarete rağmen başından beri barış için çabalayan bir sanatçı. 7 Haziran 2015 seçimlerinin öncesinde 200 aydının imzaladığı “Acil Çağrı” başlıklı metni yayınlayanlar arasında yer almıştı. Bu metinde ülkenin bir süredir temel hukuk sınırlarını çiğneyen olağandışı bir rejimle idare edildiğinden, yargı bağımsızlığının ortadan kaldırıldığından, iktidarın denetlenmesinin imkansızlaştırıldığından, bir vesayet rejiminin oluşturulduğundan söz ediliyordu. Seçim güvenliği sorununa, Cumhurbaşkanı'nın seçim faaliyeti yürütmesinin ve HDP’nin meclise girmesini önlemek üzere korunan yüzde 10 barajının seçim adaletini zedelediğine değiniliyordu. Metinde, toplumu zıtlaştıran dilin, ötekileştirmenin, hedef göstermenin ve HDP’ye yönelik saldırıların yaratabileceği tehlikelerden söz ediliyor ve hükümet huzurlu ve güvenli bir seçim ortamı sağlamaya davet ediliyordu. 7 Haziran sonrasında yaşananlar ve dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun farklı sebeplerle de olsa bugün dile getirdiği pişmanlığı, bu çağrının belki de bir tür köprüden önceki son çıkış niteliği taşıdığını gösteriyor. Kadir İnanır, sonrasında yaşananlara rağmen iyimserliğini yitirmemiş bir sanatçı aynı zamanda. Barışın bir gün mutlaka geleceğine duyduğu güveni 31 Mart yerel seçimlerinin öncesinde “Ülkemiz güzel olacak, büyük bir barış gelecek, her şey çok güzel olacak” sözleriyle dile getirmişti.

Barış istemek böyle iflah olmaz, her ne yaşanırsa yaşansın dalı kırılmaz bir hal. Çözüm süreci buzdolabına kaldıralı, Akil İnsanlar Heyeti dağılalı çok zaman olsa da, üzerinden bir darbe girişimi, iki yıl süren OHAL geçmiş, çözüm sürecinin siyasi aktörleri yıldırılarak, tutuklanarak ya da siyaset dışına itilerek bertaraf edilmiş görünse de, barış talebinden vazgeçilmiyor. Tıpkı yaşanan onca şeye rağmen “Barış Akademisyenleri”nin barış istemekten vazgeçmemeleri gibi. Devran’ın ilk kez sahnelendiği 11 Ocak günü, aynı zamanda “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirinin yayınlanmasının dördüncü yıldönümüydü. Bildirinin yayınlandığı 2016 yılından bu yana yaşananlar malum. Akademisyenler, iktidarı insan haklarına saygı duymaya ve barışı yeniden tesis etmek için müzakere masasına dönmeye davet ettikleri için hedef gösterildiler, hakarete uğradılar, gözaltına alındılar, tutuklandılar, yargılandılar; evleri, ofisleri basıldı, yaşadıkları şehirleri terk etmek zorunda kaldılar; sözleşmeleri yenilenmeyerek, OHAL KHK’si ile fırsatçı idareciler tarafından ihraç edilerek işlerinden edildiler, pasaportlarına el konuldu; yürütmekte oldukları araştırma projeleri iptal edildi, yüksek lisans, doktora bursları kesildi, öğrencilikleri sonlandırıldı, doçentlik başvuruları durduruldu, atamaları yapılmadı ve başka onlarca haksızlıkla baş etmek durumunda kaldılar. Ancak bütün yaşananlara rağmen, olağan olanı yani “barışı” istemekten vazgeçmediler. Üzerinden geçen onca yıla rağmen, öyle ya da böyle, bir arada kalmayı ve sözlerinin arkasında durmayı başardılar.

Barış bildirisinin yayınlanmasının dördüncü yıldönümünde Selvi Kılıçdaroğlu’nu, Dilek İmamoğlu’nu, Başak Demirtaş’ı ve Pervin Buldan’ı bir araya getiren, her ne olursa olsun, birlikte yaşama iradesinin savaşa, çatışmaya, düşmanlaştırmaya galip geleceğini gösteriyor. Fotoğraf, bir büyük haksızlığın karşısında, meclise üçüncü parti olarak girmiş bir siyasal partinin genel başkanının tutuklanması ve sonu gelmez, birbirinin ucu ucuna eklenen davalarla, soruşturmalarla bir belirsize mahkûm edilmesi karşısında bugüne kadar yeterince ses çıkaramayan ana muhalefetin, şimdilik utangaç görünse bile, toplumu barıştırmak adına bir adım atmaya istekli olduğunu düşündürtüyor. Ne diyelim, gün olur devran döner, bu kareye Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu ve Selahattin Demirtaş da girer.


Ülkü Doğanay Kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. ODTÜ’te siyaset bilimi alanında yüksek lisans ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yine aynı alanda doktora yaptı. Doktora çalışmaları sırasında bir yıl süreyle Paris II Üniversitesi Fransız Basın Enstitüsü’nde bulundu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi iken kamuoyunda “barış bildirisi” olarak bilinen “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalaması nedeniyle 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. 'Demokratik Usuller Üzerine Yeniden Düşünmek' isimli kitabının yanı sıra Eser Köker’le birlikte kaleme aldığı 'Irkçı Değilim Ama…Yazılı Basında Irkçı-Ayrımcı Söylemler' ve Halise Karaaslan Şanlı ve İnan Özdemir Taştan’la birlikte kaleme aldığı 'Seçimlik Demokrasi' isimli kitapları yayınlandı. Ayrıca siyasal iletişim, demokrasi kuramları, ırkçı ve ayrımcı söylemler konularında uluslararası ve ulusal dergi ve kitaplarda çok sayıda makalesi basıldı. İmge Kitabevi Yayınları’nda editörlük yaptığı beş yıl boyunca çok sayıda kitabın editörlüğünü üstlendi ve Türkçeye kazandırılmasına katkıda bulundu. Ülkü Çadırcı adıyla yayınladığı çocuk kitapları ve Gökhan Tok’la birlikte kaleme aldığı 'Teneke Kaplı İvan' isimli bir çocuk romanı da bulunmakta.