YAZARLAR

Aşka imam bulamak

Ücretsiz elektrik kullanmak ya da aracısız sevişmek… Tahakküme karşı aç karnına ya da tok karnına, her gün iki-üç yasa çiğneyin, iyi gelir…

Bolivya’dan başlayayım hikayeye. Bolivya cuntası, Evo Morales’in bütün iktidarı sırasında, 2006’dan bugüne kadar, artık kaç kişi varsa, 592 kişiymiş bunlar, hepsi hakkında soruşturma başlattı. Bunun basit ve gündelik manası, Evo Morales’in partisi MAS’ın (Movimiento al Socialismo) ilk seçimlerde çok muhtemel yine çoğunluğu sağlaması durumunda sürekli ya da geçici bir yeni liderin ortaya çıkmasının önüne geçmek. MAS içinden, kim yükselirse, cuntaya muhalif, kendisini hapiste bulacak manasına geliyor yani. Bir yerlerden hatırlıyorsunuzdur mutlaka…

-Buradan, başlıktaki imama nasıl gelecek acaba diye merak edenlere küçük bir not: Ben Evo Morales ile görüştükten sonra, Türkiye’deki İslamcı bir televizyonun programına da davet edilmiştim ve ardından İran televizyonu beni aramıştı, telefonla bir bağlantı için. Onlarla da görüştükten sonra, sorularını bana yönelten gazeteci, ‘of the record’, size bir şey sorabilir miyim, dedi. "Evo Morales Müslüman olmuş doğru mu?" "Bildiğim kadarıyla hayır" dedim ve bütün görüşmemizde, yerlilerin tanrısı ‘Pachamama- Toprakana’dan örnekler verdi…-

-Bu değil yani imam bağlantısı-

Burada vurgulamaya çalıştığım, bugünlerde bütün dünyada, yargılamaların biçim ve kullanılış anlamında, oldukça önce bir zamana, ‘engizisyon mahkemelerine’ dönmüş olması. Devletle kişi arasında, elindeki teraziyi nalıncı keseri gibi de olsa adalete yakın kullanmaya çalışan yargı, açık ve daha açık bir şekilde, iktidarın arzularını yerine getiren bir aparata dönüştü. Bizdeki durumuna hiç değinmeme gerek yok. Eğer gözden uzak örnekler verirsek, Paraguay’da Lugo, Brezilya’da Lula, aksi taraftan olsa da Peru eski devlet başkanı Alan Garcia Bolivya’nın komşu örnekleri. Yani bir mahkeme kuruyorsunuz, hakimlere hakim oluyorsunuz, yetiyor. Gerisi devlet çarkının içinde bürokratik bir işlem olarak parçalayıp ezme hali. Bir çıtırtı geliyor duyuyor musun durumu…

İnsan Soğuk Savaş'ı arıyor. Doğru ya da yanlış, bir ‘başka’nın, ‘öteki’nin olması, her devletin kendine çeki düzen sağlamasına neden oluyordu. Adaletin simgesel olarak bile işlerliğini göstermek, daha adil bir görüntü verme çabası bile özgürlük alanları yaratıyordu. Muhalif olmanın dayanılmaz hafifliği ve karşılaştırmalı muhakeme dutluklarımız vardı. Yerimiz dar değildi bu kadar yani.

Eğer ekonomik örnekler verirsek, 1991’den beri bütün dünyada sendikaların etkisini kaybetmesi, IMF ya da Dünya Bankası’nın o tarihten beri neredeyse hiç toprak reformundan bahsetmemesi tesadüfi olabilir mi?

Şimdi imama ve aşka gelelim. Engizisyon hali sadece yargısal bir boyutta değil. Karşısında ötekiyi bulmayan, meydanı boş bulan devlet, günlük hayatın, kısmen çekildiği alanlarını yeniden işgale kalkışıyor. Size belki ilk başta şaşırtıcı gelecek ama engizisyonun Hıristiyan ahlakına geri dönüş bu. Nasıl ve hangi koşullarda sevişilebileceğinin kurallarını sıralamaya başlıyor hemen. Araya resmi nikah memuru ya da imam bulaştırmadan aşk, önce söylemde marjinal hale getirilip kınanmaya başlandığında, bir sonraki adım, bu işi nasıl yapacağımıza dair ayrıntılı rehber kitaplarından başka bir şey değil.

-Ya da tam aksine telefon uygulamaları ile yine yabancılaşmış haliyle karşımıza çıkıyor bu durum. Yani her ikisiyle de flört etme, ayartma, kur yapma hali, resmi, dini ya da bir telefon uygulaması olmadan, ‘taciz’le bir tutulduğunda, aşk izi, it izi ile karışmıyor mu ?-

Hegemonyanın Gramscici tarifinde, yani tabii kılınanın rızası, tahakküme dönüşüyorsa, bu tahakküm altında yasayı çiğnemenin güzel de bir tadı olduğu kesin. Beyaz solcuların kavrayamadığı, ‘Kürtlerin elektrik çalma hali' tam da böyle bir şey. Kendi topraklarından çalınan, hatta doğanın yok edilmesi pahasına elde edilen enerjinin, kendilerine yeniden, hem de çok pahalı satılmasına karşı ‘elektrik hırsızlığı’ sadece yoksulluktan bir para ödememe hali değil, aynı zamanda ‘informel’ bir ulusal bir direniş. ‘İleride polis radarı var’ diye karşıdan gelen hiç tanımadığın sürücüye işaret vermek gibi bir tadı vardır bunun. Sevin ya da sevmeyin bir direniş halidir yani…

Ücretsiz elektrik kullanmak ya da aracısız sevişmek… Tahakküme karşı aç karnına ya da tok karnına, her gün iki-üç yasa çiğneyin, iyi gelir…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...