YAZARLAR

Açık ve yakın tehlike: İran? Libya?

Cumhurbaşkanı Erdoğan Tahran’a dönüp, yüzlerce yıllık devletlerarası hukuktan, yetmiş yıla yaklaşan NATO üyeliğinden bahisle, belki yanına Fransa ve Rusya gibi üçüncü tarafları da alarak bir tırmanmayı düşürme diplomasisi girişiminde bulunabilir mi, bulunur mu? Bu tür bir diplomasi girişiminin ona “sahne getirisi” olur mu? İran’la ABD’nin çatışma gerilimi yükselirken Libya’da yalnızca Katar’la yol alınabilir mi?

Şimdi ne olacak? İran ne yapar? ABD ne yapar? “ABD ne yapar” diye sorunca “Trump ne yapar” sorusunun yanıtını da öngörebiliyor muyuz? Pekiyi Türkiye ne yapmalı? Ne yapmak için, ne kadar zamanı var?

Etkinlik ile işgüzarlık arasında, Ortadoğu’da (da) olmakla, Ortadoğulu olmak arasında fark var. Diplomaside bazen az yapmak, çok yapmak demek olduğu gibi, ağırdan alarak acele de edilebilir bazen. Bilinen bilinmeyenler de, bilinmeyen bilinmeyenler de olur, vardır, olacaktır hep.

Bilmediğini bilmek erdem olduğu kadar, bilmediğini yedi düvele duyurmaktan sakınmak da herhalde öyledir. Uluslararası ilişkilerde söylenmeyen, çoğu zaman söylenenden daha etkili uyarıdır karşı tarafa. Karşı tarafın her zaman karşıt taraf, hasım olmadığını bilmek de önemlidir.

Mizaç ile yetenek ve bilgi seti; özetle imkân ve kabiliyetler de bilincinde olunması gerekenler. Geçen gün maç sonu yorumunda Galatasaray efsanelerinden Tugay Kerimoğlu “üç Tugay yan yana oynamaz” dedi, aynısı diplomaside de doğru sanırım.

Karar alıcının seçtiği politikaları uygulayanlar, kendilerini karar alıcının yerine koyamaz; onun üslûbuna öykünüp, yüksek perdeden konuşmayı marifet sayamaz. Diplomasi demek iletişim demek. İletişim bir tercih. Maliyeti düşük ancak emek, zaman, yetenek gerektiriyor.

Diplomasinin ekmeğini yemek güç aslında. Davutoğlu denedi bunu, sonuç ortada. İlmek ilmek örülen, gerilimlerin dışa/taraflara yansıtılmayıp, aracılarca emildiği, medyanın spot ışıklarından uzakta, köşelerin yuvarlatılarak, keskin kenarların törpülenerek ilerlenilen örtülü süreçler sözünü ettiğim.

Kim yapacak bunu? Cumhurbaşkanı Erdoğan mı? Neden yapsın? Kale görünümlü devasa MİT karargâhını dualarla açmak var. Yapıyı, büyük simgesellikle, balçığıyla ünlü Etimesgut Zırhlı Birlikler arazisine oturtmak. Törende Libya’ya korgeneral gönderildiğini, Suriye’den cihatçı muharip kaydırıldığını açıklamak.

Ayrıca vodvile bakınız: Yeni MİT karargâhı iç içe geçmiş duvarlar gibi önlemlerden ötürü her türlü dinlemeye, sızmaya kapalıymış. Açılıştaki dualar da ilâve emniyet. Aynı gün Emniyet yirmi MİT görevlisi FETÖ’den gözaltına alıyor. Hamdüsenalar ne denli etkili bir kontrespiyonaj yöntemi?

Kanal İstanbul diye tutturmak da var: Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na göre Montrö LNG taşıyan tankerlere kısıtlama getiriyormuş. Acaba Katar’dan gelen LNG Tekirdağ’a nasıl ulaşıyor? Yahut Ukrayna ile Rusya aralarındaki doğal gaz meselesini hallettiklerine göre ne gerek var Karadeniz’de LNG’ye? Yahut hakikaten İBB İmamoğlu’nun anımsattığı gibi Samsun-Ceyhan neden rafa kalktı?

Rusya Devlet Başkanı Putin Türk Akımı için bu yazının çıktığı gün İstanbul’da olacak. Konuk devlet başkanı gelmeden 186m boyundaki Mareşal Ustinov kruvazörü geldi, Topkapı Sarayı önüne hava muhalefeti nedeniyle demirleyemedi. Savunma Bakanı Şoygu ve Genelkurmay Başkanı Gerasimov da eşlik edecekler Putin’e. Ama konu bir boru hattı açılışı. Büyükelçi Erkhov da “Montrö uygulması değişmedikçe, Kanal İstanbul iç işiniz” demişti. Pekâlâ.

Çılgın Türkler Trablusgarp’a ayak basmadan Hafter yükleniyor, Sirte taraf değiştirmek üzere veya değiştirdi bile. Muhtemelen Hafter iki gün önce Moskova’yı da ziyaret etti. Esat nasıl Cenevre’yi umursamıyorsa, Hafter de Berlin’de kurulacak masayı önemsiyor gibi görünmüyor. Sahada işi bitirmek derdinde. Türkiye de yangın yerine koşuyor, “ucunda petrol var” diyerek.

Başa dönelim: İran bugüne dek sürdürdüğü örtülü savaş dışında ne yapabilir? ABD yaptırımları ağırlaştıkça iflâsa doğru gitmiyor mu ulusal ekonomisi? Putin ile Almanya Şansölyesi Merkel’in Süleymani suikastının BMGK gündemine alınması konusunda uzlaştığı bildirildi. ABD Dışişleri Bakanı Pompeo da aynı konuda Almanya, Fransa, Britanya ortak açıklamasından duyduğu hoşnutsuzluğu paylaştı. Ankara nerede duruyor?

Özetle Cezayir ve Tunus, Türkiye’nin Libya’ya müdahalesine karşı. Ankara, son dönemde Arap Ligi’ne “Araplık” dersi vermeyi usul ittihaz eyledi. Hafter’in Moskova’yla ve Vaşington’la ilişkisi ortada. Komşu Mısır arkasında, Suudi ve BAE parası cebinde. Üstelik Putin İstanbul’a gelirken, aynı gün Fransa, İtalya, Yunanistan, GKRY yöneticileri de Mısır’ın evsahipliğinde Kahire’de bir araya gelip Doğu Akdeniz’i, Libya’yı konuşuyor.

Tüm bu felâket politikalarını tek yanlı bastıran Cumhurbaşkanı Erdoğan Tahran’a dönüp, yüzlerce yıllık devletlerarası hukuktan, yetmiş yıla yaklaşan NATO üyeliğinden bahisle, belki yanına Fransa ve Rusya gibi üçüncü tarafları da alarak bir tırmanmayı düşürme diplomasisi girişiminde bulunabilir mi, bulunur mu? Bu tür bir diplomasi girişiminin ona “sahne getirisi” olur mu? İran’la ABD’nin çatışma gerilimi yükselirken Libya’da yalnızca Katar’la yol alınabilir mi?

Sahi, Ankara ve İstanbul’a inşa edilen MİT karargâhları, TSK’nin hoyratça kullanımı, Kanal İstanbul ısrarı bize neyi anlatıyor? İran, Libya bir yana bölüm sonunda bizi ne bekliyor?


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.