YAZARLAR

Katiller ve şairler

Gitar çalmasın diye ellerini kırdılar, sonra kesip herkese ibret olsun diye astılar –diyordu tanıklar– ama söylemeye devam ediyordu dudaklarından mırıldanmaya, bizde de çok bilinen sözleriyle, ‘El pueblo unido jamás será vencido – Birleşen halk yenilmez’…

Hiçbir katili merak ettiğiniz oldu mu? Sadece nefret ettiğiniz için değil ama! Sizin sevdiğiniz bir şeyi yok ederken hiç ondan iz kaldı mı diye merak ediyoruz galiba ya da nasıl yapabildiğine şaşırıyoruz belki de…

Benim merak ettiklerim, konuşmak istediklerim oldu. Mesela Ernesto Che Guevara’yı öldüren Bolivyalı çavuşla konuşmak istiyordum. Gittiğimde uzaktan gösterdiler önce, oradan bile karanlık geldi bana ve konuşmak için 30 bin dolar istedi, ben gülünce 20 bine indirdi aradaki adam. Bir daha gülüp bir 10 bin daha indirmesine fırsat bırakmadan ayrıldım oradan. Che’nin katiline para verme olasılığı bile insanı ürpertiyor doğrusu. Sonra Che’nin devriminin, Küba devriminin doktorları tarafından bedava katarakt ameliyatı yapıldığını okudum. Ücretsizdi tabii ki.

Bu katillerden öğrenmek istediğim, bir devrimciyi ya da bir şairi öldürmek ne hissettiriyor onlara? Öldürdükleri ne kadar olağanüstü birisiyse, bir şairse mesela ezgisiyle milyonlarca kişinin dudaklarında olan ya da sözleri bir şeyleri koparıp sürüklüyorsa her zaman, böyle bir şairi öldürenler, Gabriel Garcia Lorca’yı, Metin Altıok’u, Hasret Gültekin’i, Sabahattin Ali’yi… öldürenler –ve belki Neruda’yı da ki bana göre çok muhtemel– işledikleri diğer cinayetlerinden daha fazla bir şeyler mi hissediyorlar? Yani alçaklık merhale merhale bir şey mi yoksa bütün bir hiçbir şey hissedememe sakatlığı mı? Yüreği kopmuş, içi boş bir et ve lif parçası mı katil?

Şili’de, faşist Pinochet cuntası halkı stadyumlara doldurduğunda, aralarına bir şairi de getirdiler, Victor Jara’yı. Victor Jara, kelimelerin ve ezginin efendisi, silahların, bombaların, irili ufaklı zırhlı araçların, irili ufaklı komutanlarının, en üstten en alta üniformalıların, yani şiirsiz kıyafetlerin, iplik birikintilerinin, tank ve işkence seslerinin arasından ayırımsız ve nedensiz bir nefret haliyle stadyuma getirildiğinde, yanında birlikte tutsak alınmış gitarı da vardı tanıkların anlattığına göre. Sonra o her zaman yaptığı şeyi yaptı, şarkı söyledi ve ardından bütün stadyumdakiler şarkı söylemeye başladı, o üniformalar içinde hapsedilmiş olanlar dışında. Gitar çalmasın diye ellerini kırdılar, sonra kesip herkese ibret olsun diye astılar –diyordu tanıklar– ama söylemeye devam ediyordu dudaklarından mırıldanmaya, bizde de çok bilinen sözleriyle, ‘El pueblo unido jamás será vencido – Birleşen halk yenilmez’…

Sonra öldürdüler şairi…

Victor Jara şiirleri gücünü kendi toprağından alıyordu. Üstünde yaşadığı gerçekliğin kelimelere dökülmesiydi bu. Gerçeklik onun ellerinde bir rüzgara dönüyordu, okuyanı kendine getiren, sürükleyen ya da bir fırtınanın parçası yapan. Santiago yakınlarında Lonquén’de, büyük bir toprak sahibinin topraklarında ‘yarıcı’ olarak yaşayan, yoksul bir köylü ailesinin çocuğudur Victor Jara. İşte bu gerçekliğin bir parçasıdır ilk solo albümünün adını da alan ‘Saban’ şiiri ve çocukluğunu anlatır bu köylü şarkısı;

‘Sonuna kadar bastırıp elimi

Ve toprağa fırlatıyorum sabanı

Yıllardır nasıl ki buradayım

Nasıl ki tükenmem hâlâ’

Şairin, –Ozanın desek belki daha iyi anlatır bize!– ezgisi de kendi toprağından, –Halkından desek belki daha iyi anlatır bize!– Şili folklorik müziğinden alıyordu gücünü. Özellikle ilk başta Violeta Parra’nın sesinden yakalandı bu folklorun, geleneksel müziğin çarpıcı tutkusuna. Violeta Parra, hani unutulmaz ‘Gracias ala vida-Teşekkürler hayat’ şarkısının ozanı. Sonra Violeta Parra ve Margot Loyola ile birlikte çıktıkları gezilerde, ülkenin kırsalında hâlâ canlı olan, gerçek folklor müziğini derlediler. Bunların ardından Parra’nın hayatını kaybetmesinden sonra popüler olan ama onun etkisiyle ortaya çıktığı kuşkusuz, ‘Nueva Cancion-Yeni Şarkı’ akımının içinde sayıldı hep Victor Jara. ‘Nueva Cancion’da; Patricio Manns, Isabel Parra, Melek Parra, Osvaldo "Gitano" Rodriguez, Tito Fernandez gibi şarkıcılar ve Quilapayun, Inti Illimani, Illapu ve Cuncumén gibi gruplar, sokağın gerçeğini, geleneksel Latin Amerika ritimleriyle birleştirdiler. Bu yüzden o toprakların geleneksel müziğinin ve saklanmaya çalışılan gerçekliğinin birleşmesinin ifadesidir ‘Nueva Cancion’*…

Víctor Jara, şiirleri ve ezgileriyle ne yapmak istediklerini şöyle anlatıyordu: ‘Görevimiz, halkımızın kendi kimliğini iade edebilmek için anbean mücadele etmek. Halkın sahip olduğu en özgün dili olan folklor ile özdeşleşmek, halk şarkılarıyla gerçeğin anlaşılmasına yardım etmek, kimin dost kimin düşman olduğunu onlara göstermektir. Bütün halkın gerçeği anlayabilmesi, bütün halkın dönüşebilmesi için. Fakat öncülerin kehanetleriyle değil, onlarla birlikte.’

Bu gerçeklik içinde aşk olmadan olmazdı tabii, hele bir şair söz konusuysa. Aynı seyahatlerde, Víctor Jara ilk şarkısını aşk üzerine yazmıştı;

‘Güvercin sana söylemeli

Ne kadar yalnızım, Ne kadar seviyorum seni

Nasıl da uçuyor hayat

Nasıl da uzaktasın çünkü

Küçük güvercin seni görmeli’

Onun ölümüne kadar eşlik ettiği Joan Turner'a adanmıştı bu aşk şarkısı. Yani Víctor Jara’nın görkemli yaratıcılığının da başlangıcıydı aşk.

Victor Jara, kendisinin sadece bir protestocu olarak görülmesine de karşı çıkıyordu. Evet o kadar etkileyiciydi ki şiirleri ve ezgisi, 1969'da Şili muhafazakâr gazetesi El Mercurio onun bir şarkısına “patlayıcı” adını vermişti. Ancak o tabii ki düzeni yerden yere vuran birisiydi ama aynı zamanda çok iyi bir şair, besteci ve bir şarkıcıydı. Ve bunların hepsinde de gelecek güzel günlerin, ütopyanın sanatçısıydı;

‘Boyunduruk altına alınabilir mi

Umutla sıkılmış bir yumruk

Ki her şey değişecek…*’

Víctor Jara, dünyanın dört bir yanına yaptığı turnelerde bir halk şarkıcısı olarak kendini yeniden yarattı. Folklorüne evrenselliği kattı. Böyle bir Avrupa seyahatinden dönüşünde; “Varşova’da Yahudi katliamının izlerini gördüm, bombaların yaşattığı paniği, insanı ve her şeyi parçalayan savaşın ölümcül vuruşlarını ama aynı zamanda, aşkın neler yapabileceğini, gerçek özgürlüğün neler yapabileceğini, mutlu bir insanlığın neler yapabileceğini de gördüm. İşte bütün bunlar yüzünden, benim tahta gitarım ve telleri, artık hep barış için, hüzün ve mutluluğu savurmalı havalara.’ Diyordu.

Katillerin stadyumda susturduklarını sandıkları Victor Jara, bütün dünyada yaşamaya devam etti. Dünyanın en ünlü sanatçıları, Joan Baez, Mercedes Sosa, Joan Manuel Serrat, Atahualpa Yupanqui, José Antonio Aragon, Peter Gabriel, Raimon, Nova Cançó, John Lennon, Bob Dylan, U2, Rage Against The Machine, Victor Jara’nın şarkılarını söyledi, isyanını andı. Yine ünlü müzik grubu Clash’in 1974’de dediği gibiydi her şey;

‘Allende’yi hatırla ve önceki günleri,

Ordu gelmeden önceki günleri

Hatırla lütfen

Santiago Stadı'nda Victor Jara’yı

Unutma lütfen,

Bu mermiler Washington’ın mermileridir yine ’

Bugün Victor Jara’nın dediği gibi onun tahta gitarı ve telleri, dizeleri, şarkıları hüznü ve mutluluğu savurup duruyor havada hâlâ…

Ve hiçbir katil bir şiiri öldürebilir mi?

Dünyanın her tarafında, katledilen şairlerin, ozanların anısına saygıyla iyi yıllar hepinize…

*El Arado şarkısının son dizeleri…

**Şili ‘Nueva Canción' müzik akımından söz ederken akımın örgütleyen radyocu Ricardo García anmadan da geçmemek gerekiyor.


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...