YAZARLAR

Devlet kimden intikam alacak?

Videoda polis akademisinde edilen bir yemin görüntülenmiş. Allah’ın adıyla Arapça başlayan yemin, intikam ile sona eriyor. Polisin disiplini içinde bütün akademi intikam alacağına, bir dinin tanrısı adına intikam alacağına yemin ediyor. Kindar bir polis yetişmiş.

Son iki yazıda Türkiye’de devletin dönüşümüne, bu dönüşümün istisnai niteliğine ilişkin iki ana sorunu ele almıştım. İlkinde, devletin bir parti örgütü gibi işlediğini, hatta marjinal bir sağ örgüte dönüştüğünü savlamıştım. Yani yüz yıldır işleyen nepotizmin patternlerinin çok ötesine geçen bir partizanlıktan, devletin imkanlarının ülke nüfusunun çok önemli bir kesimine kapatılmasından hatta ona karşı kullanılmasından söz ediyorum. İkinci yazıda ise Türkiye devletinin çok önceden bildiğimiz “derin” ilişkilerinin bu marjinalliğin sözcülüğünü üstlendiğini ele aldım. Devlet örgütü partileştikçe yasa dışına çıkarak “devlet görevi” yaptığını iddia edenler de yüzeye çıkıyor, bu da Türkiye’de rejimin istisnai niteliğini “bile bile” yani bir baskı aracı olarak göze sokuyor. Meşruiyeti sarsılmış, desteğini aldığı dar çıkar çevreleri ve sermaye gruplarının gücü ile ayakta duran, Resmi Gazete'ye şer’i hükümleri sokacak kadar pervasızlaşmış bir istisnai rejim içerisindeyiz. Bu rejim devletin teşkilatlanması da dahil olmak üzere uzun bir dönüşümün sonuna gelmiş görünüyor. 2020’nin bu ilk günlerinde kullandığım “son” ifadesi umutvar olduğu kadar tedirgin edici de.

2010’LU YILLAR

2010’lu yılların sonuna geldiğimizde Türkiye’de devlete ilişkin bu fotoğraf meseleye biraz uzaklaşabilecek okur için şaşırtıcı gelebilir. Çünkü 2010’lu yıllara başlarken bazı yazarların Türkiye’de burjuva demokratik devrim tamamlanmıştır diyebilecekleri bir ortamın olduğuna ilişkin tespitler yapılıyor, askeri-bürokratik vesayetten kurtulunuyor, hatta darbe rejimlerinin, anti demokratik iktidarların sonu olacak bir “demokratik anayasa” hazırlıklarına başlanıyordu. “Açılım” süreçleri ilerlemiş, Türkiye’nin yüz yıllık problemi olan Kürt sorununa ilişkin adımlar atılmıştı. 2013 Gezi direnişinin ardından başlayan süreci hatırlarsanız, o zamana kadar AKP’nin yanında yer almış, siyaset akademilerinde ders vermiş liberal entelektüeller, Erdoğan’ın ve AKP’nin ilk yıllarına geri dönmesini, 2015’te “çözüm süreci” sona erdiğinde açılım politikalarının yeniden geri gelmesini talep ediyorlardı. Yani işler iyiydi; bu halden geri dönülebilirdi. Öyle miydi? Bu olgusal gerçeklikle politik olarak hâlâ yüzleşilemediği gibi, bunun teorik referanslarıyla da yüzleşilebildiği söylenemez. Türkiye’nin bütün kapitalistleşme sürecini asker-sivil bürokrasi ve siyasal merkezden uzaklaştırılmış “sivil toplum”, “seçilmiş sivil iktidar” arasında bir mücadeleye indirgeyen teorik anahtarın açtığı kapıdan geçerek 2020’lere ulaştığımızı unutmayalım. Ayrıca bu anahtarın muhalefet partileri bakımından hâlâ işlevsel olduğunu da. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2010’lu yıllarının, 2000’lerin başında ortaya çıkan bir muhafazakarlaşma sürecine ivme kazandırarak geçirmesinin nedenini de bu anahtarda aramak gerek. Türkiye’de tarihin motorunu askeri darbeler ve darbelerin iktidardan indirdiği sivil iktidarlar arasındaki mücadele olarak gören ve bu mücadelede sivil olarak tanıdıkları iktidara diğerini alaşağı etmek için her türlü hukuksuzluğu hak bilen siyasal (ve akademik) çevrelerin yerleştirdiği hegemonik zeminde iki darbe yaşadık. Biri sivil toplumdan sayılan ticaret-tarikat-siyaset çetesinin örgütlediği askeri darbe girişimi diğeri de sivil iktidar tarafından yapılandırılan OHAL ve rejim değişikliği süreçleri… Gelinen “son”un nasıl sonlanacağına ilişkin yanıtlardan biri de 2010’ları yaratan süreci teorik ve politik olarak anlayacak, buna karşı teorik-politik bir zeminde karşı program geliştirebilecek siyasal öznelere bağlı olacak.

İNTİKAMA SADAKAT-DEVLETE SADAKAT

2020’lere girerken Türkiye’de devlet örgütünün dönüşümüne ilişkin son görüntüyü, artık şaşırmadan ilk olarak sosyal medyada izledim. Geçen iki hafta yazdıklarımın üzerine devletin dönüşümündeki ideolojik biçimlenmeyi ele alacağım bir son yazı üzerine düşünürken gördüm videoyu. Gördükten sonra da SADAT, medya, üniversiteler, ilk ve orta derece eğitim kurumları, bunların yapamadıklarını üstlenen tarikatlar üzerine yazmamın meseleyi uzatmaktan başka bir şey olmadığını kavradım. Videoda polis akademisinde edilen bir yemin görüntülenmiş. Allah’ın adıyla Arapça başlayan yemin, intikam ile sona eriyor. Polisin disiplini içinde bütün akademi intikam alacağına, bir dinin tanrısı adına intikam alacağına yemin ediyor. Kindar bir polis yetişmiş. Eğitimde 4+4+4 dönüşümü yasalaşırken ve peygamberimizin hayatı dersi konuşulurken bir yurttaş TBMM’ye bir soru sormuştu: Peygamberiniz kim? Kindar bir nesil polis teşkilatında örgütlenmiş durumda, neredeyse bütün toplantı gösteri yürüyüşlerinde, bütün müdahalelerde açık olarak görüyoruz ki anayasa ve yasalara değil, intikamlarına sadıklar. Sanırım “devlete sadakat” kavramını düşünürken ve anlamaya çalışırken intikama sadakat gösteren devlet görevlilerinin yeminini gözden kaçırmamamız gerek.

Video, 2017 yılında çekilmiş bir görüntü. Bakanlık tespit etmiş. Muhtemelen tebrik de etmiştir.


Dinçer Demirkent Kimdir?

1983 İzmir doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi ve Mülkiye Dergisi yayın kurulu üyesidir; 2018-2021 yılları arasında Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı olarak görev yapmıştır. İnsan Hakları Okulu Derneği'nde akademik koordinatörlük görevini sürdürmektedir. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir.