YAZARLAR

Tepemizde pervane dönmeye devam ediyor...

Biz de karşıya kaçak geçmek için gelmiştik. Panama vize istiyordu ve üç ay beklemek gerekiyordu o günlerde. Devletleri sevmiyorduk zaten, hiçbirini. Neden sınırlarına ve kaprislerine uyalım ki? Eğer devletler iyi bir şey olsalardı, kendilerini ortadan kaldırırlardı.

Ortalık geçici kokuyordu. 3-5 gün, en çok bir ay kadar kalıyordu herkes bu kasabada. Barlarda çalışanları ve seks işçilerini saymıyorum. Onlar daha çok oranın parçasıydı. Kalın ağaçtan bar masası, tavanda asılı pervane, bardaklar daha çok bir sonraki içki ile temizlenen, havada asılı keskin rom bulutu gibiydiler. Gemici aşkı ve gece sarhoşluğuydular az bir parayla satın alınabilen. Onlar da geçiciydi yani ya da bir kelebek hayatı kadar çok uzun…

Gemilere yük taşıyan işçiler de geliyordu bazen. Sırt ağrılarını roma yatırıyorlardı. Gemicilerle Panama’ya kaçak geçme pazarlıkları dönüyordu aralarında. Kanalda çalışmak istiyorlardı. Yük taşımak yine tabii. Bir süre sonra, belki oradan ABD’ye geçebilirlerdi ve belki sürekli ve belki artık yük taşımak dışında bir işleri olurdu. Bu süre biraz daha uzun sayılabilir, iki ya da üç nesil kadar…

Eğer şansınız varsa ABD kimlikleri olurdu torunların. Her insanın bu dünyaya bir amaç için gönderilmiş olması iyi bir şey, belki de leyleklerin suçu bu, herkesi aynı yere bıraksalar…

-Kim söyleyebilir dünyada kast sistemi olmadığını? -

Biz de karşıya kaçak geçmek için gelmiştik. Panama vize istiyordu ve üç ay beklemek gerekiyordu o günlerde. Devletleri sevmiyorduk zaten, hiçbirini. Neden sınırlarına ve kaprislerine uyalım ki? Eğer devletler iyi bir şey olsalardı, kendilerini ortadan kaldırırlardı. Önce başkanları, vergi dairelerini, Kanal Kurumu’nu, Devlet İstatistik Teşkilatı’nı mesela, neyse işte sayamıyorum o kadar çok ki, bulaşık şey, iğrenç ve tankların içine çam dikerdik, iğne yapraklı, seviyor rutubetli toprağı çünkü, demiri de işe yarardı ilk defa. Bize vize vermedikleri için de demiyorum. Bakın her yerin devleti var ve dünya ne halde.

-Dünyada orta kastlardan birindeyiz biz Türkiyeliler. İsviçrelilerin, Norveçlilerin ayak ucunda, Afrikalıların oldukça üstünde, Arapların, İranlıların omuz başında, Asyalılara göre aşağı yukarı işte, ülkesine bağlı. Bütün bunlar sadece pasaportlar üzerinde değil, kafalara kazılmış daha çok. Boşuna mı, Avrupa’da beni herkes, İtalyan’a, İspanyol’a benzetti deyişlerimiz ve mesela son günlerde Kanal İstanbul konu olduğunda, ‘topraklar Araplara satılıyor’ denilmesinin arka planı sanki mesela Norveçlilere satılıyor olsa itirazımız daha az olacakmış gibi ve sanki Araplar elleriyle yiyorlar kanalı der gibi mütemmim cüz ırkçılığımız. -

İki el silah patladı sonra. Herkes önce şöyle bir kendi üstüne baktı. Vurulup vurulmadığını kontrol etti. Kadınlar daha sakindiler, sanki vurulsalar sadece elbiseleri kan olmuş diye endişelenecek gibi. Sonra iki polis göründü ayakta. Vuranların onlar olduğu anlaşılıyordu. Ehliyetleri vardı. Öldürme ehliyetleri. Bu yüzden pek kimse telaş etmedi. Polisleri sevdiklerinden dolayı değil. Kim sever ki polisleri. Yapacak bir şey yoktu sadece.

‘Mafya mı?’ diye sordum barmen kadına, romları tazelerken, ‘vuranlar mı’ dedi?

Tepemizde pervane dönmeye devam ediyordu.


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...