YAZARLAR

Yalan İstanbul

Hem büyüyen o talan sisteminin beslenmesi gerekiyor, hem krizde kendilerine destek verenlerin paralarının geri ödemesinin yapılması gerekiyor. O yüzden de halkın parası ile 15 milyar dolarlık Kanal İstanbul’u yapıp, birilerine teminat gösterip o talan düzenini sürdürmek istiyorlar.

Krizin, yoksulluğun ağır bir şekilde yaşandığı bir dönemde Kanal İstanbul neden gündeme alındı?

Çok garip değil mi? İktidar termik santrallerden bir gol yemişken, üstüne Simit Sarayı'nı kurtarma da bir gole dönüşüyorken neden Kanal İstanbul işi hızlandırılır?

Şimdilerde herkes Kanal İstanbul meselesine cevap vermeye çalışıyor. İşin ne kadar ekonominin, ekolojinin, kentleşmenin, Montrö Sözleşmesi’nin mantığına aykırı olduğunu anlatıyor. Bunların hepsi değerli, ama hepsi eksik. Kanal İstanbul’un anti-tezi haline indirgeme tehlikesi Kanal İstanbul’a zarar vermeyecek, sadece aşı yapacak. Projeyi daha güçlendirecek. Çok basit bir örnek verelim. Filtresiz termik santral projesi akla, mantığa aykırı olduğu için mi veto edildi? Hayır. Öyle olsaydı sadece 36 vekilin karşı oyu ile geçmezdi.

GERÇEK İSTANBUL

Kanal İstanbul projesinin aslını bilmiyoruz. Elimizde bir ÇED ve oradan yola çıkılarak yapılan itirazlar var. Bu işin varacağı noktayı kestiremiyoruz. Gerçeğini bilmediğimiz bir şeye nasıl hakkı ile karşı çıkabiliriz? İş sadece teknik bir sorun mudur?

İşin gerçeği tam olarak anlatılmazsa, bilinmezsek iktidarın hegemonya kurduğu iletişim araçlarına karşı başarılı bir tartışma yapmamız kolay değil. Bu tür durumlar için tercih ettiğim bir yol var. Bir konunun ekonomik boyutu tartışılırken iklim boyutunu çalışmak çok şey öğretir. Benzer şekilde herkes iklim boyutunu dert ederken ekonomik boyutunu çalışmak da görülmeyeni görmenizi sağlar. Yani emek-sermaye çelişkisi ile doğa-sermaye çelişkisini diyalektik bir matrise dönüştürmek kafa açıcıdır. Poşet meselesinde, Salda Gölü ya da Karayolları Holding gibi pek çok konuda bunları yapmaya çalıştık.

Gerçekte ne olduğunu ancak diğer açılardan sorgulayarak görebiliyoruz.

3. İSTANBUL

İstanbul’da olanlar aslında gördüklerimizin dışında bir politika değil. Birinci ve ikinci havalimanı derken üçüncüyü yaptılar ve ilkini yıktılar. Birinci ve ikinci köprü derken üçüncüyü yaptılar ve bunu için deniz ulaşımını öldürdüler, Marmaray’ı çalıştırmadılar. Şimdi ise İstanbul’u doğal olarak ikiye bölen Boğaz'ı ek olarak bir kanal ile üçe bölmek istiyorlar. Böylece yeni hafriyat işleri , beton ve asfalt işleri çıkacak. Ama unutmayın bu oyunun kazananı varsa kaybedeni de var.

İşin gerçeği, asıl gerçeği anlaşıldığı zaman bu ülkede pek çok şey hızla idrak ediliyor. Termik meselesi insan sağlığına zararlı olduğu gerçeği ile durmadı. Öyle olsaydı hiç geçmezdi. İşin aslı ortaya çıkınca özne olmaya karar veren toplum meclisten geçmiş bir kanunu veto ettirdi. Erdoğan veto etti demiyorum, toplum veto ettirdi diyorum.

Demek ki işin asıl gerçeğini konuşmak gerekiyor. Bunu bu yazı ile yapacağımı buradan belirteyim. Bir miktar yelteneceğim, onu da belirteyim.

TALAN 3.0

Baştaki soruya dönelim, neden böyle bir zamanda böyle bir projeye ihtiyaç duyuldu?

Bunun için sermaye transferine bakmamız lazım. Ama burada iki şey bakacağız; birincisi özelleştirmeler. Yani dedelerimizin, babalarımızın emekleri, vergileri ile yapılan, birilerine çeyrek fiyatına satılan ve sonrasında her sene özelleştirme bedeli kadar bizleri tokatlayan o değerli yatırımlar. Türk Telekom’dan, şeker fabrikalarına ve Tekel fabrikalarına kadar her şey. AK Parti 2003-2019 arası özelleştirmeler yolu ile tam 62,2 milyar dolar gelir elde etmiş. Ülkenin geçmiş birikimi bu miktara birilerine bağışlanırken şimdi biz her şeyi pahalı tüketiyoruz.

İkincisi ise Kamu Özel Ortaklıkları. 2003-2019 arası AK Parti Kamu Özel Ortaklığı ile tam 179 projeye destek sağlamış. 53,3 milyar dolarlık yatırıma yol vermiş. 53,3 milyar dolar demek 4-5 defa bu parayı kazanmak demek. Şöyle ki bu yatırım öncelikle şişkin. Birincisi işi alan baştan inşaatı yaparken kazanıyor. İkincisi finansmanını bu halk sağlıyor. Aylıklarımızın yattığı, mevduatımızın durduğu bankalar bunları gayet rahat kredilendiriyor. Sonra devlet kira ödüyor, yapılan işlemlere para veriyor. Yetmedi bir de müşteri gelmezse onu da bütçeden karşılıyor. Yolcusu olmadan para kazanan Zafer Havalimanı, fahiş ödemelerle geçilebilen Osmangazi Köprüsü, hastaneleri bile yıktıran şehir hastanelerini hatırlayın.

Özelleştirmeler üstünde ne kadar sömürüldüğümüzü görmek için o bedelleri en az beş ile çarpmak gerekiyorsa, KÖO yatırım bedellerini de en az beş ile çarpmak gerekiyor.

Şimdi bu girişten sonra özelleştirme ve Kamu Özel Ortaklığı yatırım bedellerini tek bir grafiğe koyalım.

.

Grafikte 2009 sonrası özelleştirmelerin düşmeye başladığını, enerji özelleştirmeleri sayesinde 2013’de büyük bir sıçrama olduğunu görüyorsunuz. KÖO’ların ise 2010’de ilk çıkışı ile imdada yetiştiğini, 2013’de de sıçrayarak o sene toplam 35 milyar dolarlık özelleştirme ve Kamu Özel Ortağı yatırımı olduğu dikkate değer bir durum. Yani 2013 bizler açısından fena bir yıl olmuş. Ortalama her yıl 7,7 milyar dolarlık özelleştirme yapılarak ve özel şirketlere müşteri garantili iş yatırımı yaptırılarak iktidar varlığını sürdürmüş. 2018’de ise sadece 1 milyar 359 milyon dolarlık özelleştirme yapılmış. Ki bunlar şeker fabrikalarıdır. O seneki KÖO toplam yatırım bedeli 26 milyon dolar gibi az bir meblağ olarak gerçekleşmiş.

Bir de özelleştirme ile KÖO’ların yıllar bazında değişimine bakalım.

Özelleştirme ve KÖO’ların oransal ilişkisinin olduğu bu grafik aslında AK Parti'nin ilk yıllarında özelleştirmenin sermaye transferi olarak ağırlıklı rolünü bizlere gösteriyor. Ayrıca 2009 sonrası KÖO’ların ağırlığının arttığını da ortaya koyuyor. 2013 yılında hem özelleştirmeler hem de Kamu Özel Ortaklı yatırımlara verilen yatırım izni, rekor kırıyor. O yıl 12,5 milyar dolarlık özelleştirmeye karşılık 24,6 milyar dolarlık bir Kamu Özel Ortaklığı yatırımı görülüyor. 2018 yılında şeker fabrikalarının özelleştirmesinin olduğunu da hatırlatalım.

.

İki grafikle beraber akıllarda iktidarın yeni bir sermaye transferi aracına ihtiyaç duyduğu fikir gelecektir.

Mevcut sömürünün üstüne eklenen özelleştirme ile geçmiş birikimlerimiz talan ediliyor. Kamu Özel Ortaklığı ile bugünümüz ve yarınımız talan ediliyor. Talan 1.0 ve Talan 2.0’ın sonuna geldik mi? Şurası açık ki iktidar talan edeceği taze kana ihtiyaç duyuyor. O da Talan 3.0, öncü projesi ise belki de Kanal İstanbul.

BİR KANAL İSTANBUL SKANDALI DAHA

Bu kadar yazı yazdık bir Kanal İstanbul skandalı biz de paylaşmayalım mı? Kanal İstanbul için tam altı alternatif çalışılmış. O kadar zorlama bir çalışma ki, sadece ÇED’de verilen görüntü akla zarar. Ama daha ilginci, alternatiflerin incelendiği kısma baktığınızda hepsi İstanbul’un bir su kaynağını öldürüyor. Bunların çok daha fazlası 1596 sayfalık ÇED raporunda yer alıyor.

Çok açık ki Şimdi Erdoğan istedi diye bütün bakanlar kendilerini rezil ediyorlar, İstanbul’un su kaynağını yok eden bir ulaşım hattını savunuyorlar. Ama zaten mesele bu değil mi? Erdoğan istedi diye en büyük yalanları söylüyorlar. Belki bu laflara kızıyoruz, biraz da utanıyoruz. Ama mesele benim için tek yönlü bir yatırım meselesi değil. Yoksa iktidar sözcüleri ile ağız dalaşı yapmaya devam ederiz. Böyle bir şeyi savunmaları akılla değil, ancak iktidar ile açıklanabilir. İktidarın bir koltuğu kırılınca hemen akıllarına halk geliyor, bunu gördük.

.

Özetle, iktidar 15 yılda 62,2 milyar dolarlık özelleştirme ile bu halkın geçmişini birilerine devretti. Hem de çeyrek fiyatına. Şirketler ise aldıkları paraların çok daha fazlasını neredeyse her sene kazandılar. Üstüne yatırım garantili, kredi garantili, müşteri garantili, kâr garantili Kamu Özel Ortaklığı adı altında köprüler, yollar, hastaneler, tüneller, havaalanları yapıldı. Bunlar da 53,3 milyar dolarlık bir yatırım demek. Bu yatırımın birkaç katını şirketlerin cebine aktardılar. Şimdi artık yeni talanlara ihtiyaç var. Üstüne mevcut krizi de ekleyelim. Hem büyüyen o talan sisteminin beslenmesi gerekiyor, hem krizde kendilerine destek verenlerin paralarının geri ödemesinin yapılması gerekiyor. O yüzden de halkın parası ile 15 milyar dolarlık Kanal İstanbul’u yapıp, birilerine teminat gösterip o talan düzenini sürdürmek istiyorlar.

Talan 3.0’ın ilacı ve tedavisi ise çok basit. O da başka bir konu.


Önder Algedik Kimdir?

Proje yöneticisi, enerji ve iklim uzmanı. Çeşitli sektörlerde proje yöneticiliği yaptıktan sonra son yıllarda iklim değişikliği ve enerji alanında uzman olarak çalışmaktadır. İklim, Enerji, Çevre Sorunları Araştırma Derneği başkanı olup 350ankara.org iklim aktivist grubunun kurucularındandır. Raporlarına ve arşivine http://www.onderalgedik.com/ adresinden ulaşılabilir.