YAZARLAR

Retorik ve sağ siyasetin karanlık yüzü

Toplumun yarısını oluşturan kadınlar, parti programında eşitlik perspektifiyle yoksa o parti demokrasiye katkı sunamaz. Demokrasiye katkı sunmaktan çok kadın karşıtlarına katkı sunacak bir yeni partimiz oldu.

Davutoğlu’nun mitingleri değil ama salon konuşmaları her zaman umut verici olmuştu. Gelecek Partisi, Davutoğlu’nun Ak Parti'de ilk genel başkan seçilip, başbakan oluş aşamasında dile getirdikleriyle örtüşen, benzer umut yüklü konuşmasıyla girdi siyasete. O, içeriğini hiçbir zaman tam olarak öğrenemediğimiz şeffaflık paketi gibi seçmenin ihtiyaç duyduğu ilkesel ve etik değerler örgüsüyle kurgulanmış bu ilk konuşma da. Erdoğan “partilere ilçe başkanı bile bulamazsınız” sözüyle gündemden ve yeni başbakanın ajandasından düşürüvermişti bir çırpıda. Ki o zamanki sistemde yetki tahkimi açısından güçlü olan başbakanlık makamıydı. Parti içi dengeler ve Erdoğan faktörü tabi bir de ne olduğunu halen daha anlayamadığımız bir pelikan yapılanmasıyla başbakanlık makamının yetki alanı, hukuka aykırı olarak daraltıldı o günlerde. Ve şeffaflık paketi bir anda buharlaşıverdi. Şimdi de pek çok doğrunun art arda sıralandığı tanıtım konuşmasında eski heyecanıyla izledik Hoca’yı: “Hangi görüş ve ideolojiye mensubiyet söz konuş olursa olsun siyasetin dini semboller ve hassasiyetler üzerinden güç devşirmesinin önüne geçecek bir kurallar ve teamüller manzumesi oluşturulacaktır.” Retorik sağlam, iyi niyet muhteşem, kimse de itiraz etmez. Ancak nasıl gerçekleştirileceğinin ipuçlarını parti programı ve tüzüğünde görebilen var mı, mesele bu.

Toplumsal muhalefetin ki sol entelijansiyanın nüfuz alanı olduğu malum, Gelecek Partisi'nin söylemi ve eyleminden çok varlığıyla heyecanlanması anlaşılır bir durum. İktidarın yıpranmasına katkı sağlayacak her oluşum gibi heyecan yarattı, ilgiyi üzerine topladı ama o kadar işte, ötesi yok. Çünkü zaten sağ siyasetten beklentileri yok. İktidar yıpransın yeter bakış açısıyla ayın karanlık yüzü gibi sağ siyasetin görünmeyen yanında giderek büyütülenler dikkati çekmiyor. Oysa siyasi yelpazenin sağındaki parçalı görünümün artış, toplamda muhafazakar oyların artışına denk geldi her zaman. Yakın geçmişe göz attığımızda hemencecik görebileceğimiz gerçeklerdendir bu. Sağda parti sayısının artışı solda oy oranının düşmesine tekabül etti, 60’lardan bu yana. Ama varsın bunu sol aydın düşünsün, benim derdim başka. Siyasi rekabet çerçevesinde iktidardan koparılacak her lokmayı, kendi boğazından geçmişçesine minnetle karşılama popülizmi benden ırak olsun. Yelpazenin solundaki küçülmeye sebep olan muhafazakar reflekslerin güçlenmesinden kadının payına düşen, benim derdim.

Kadının payına düşeni görmek için toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinin, giderek artan oranda aşındırılıp düşmanlaştırılmasına Gelecek Partisi'nin sunacağı katkının boyutlarını izlemek gerekir. Zira sağdaki küçük partiler, hali hazırda görüldüğü gibi toplumsal cinsiyet eşitliğini din düşmanlığı olarak tanıtan kesimlerin oylarına talip ve bu talepleri bu kesimleri giderek daha etkili hale getiriyor. İlkesel doğrular, hamasi nutuklarla birleştiğinde güçlü, etkileyici retorik söylem çıkarıyor, toplumun karşısına. Ancak söz sanatının yarattığı etkiden biraz uzaklaşılarak bakıldığında bile söylemin bırakın toplumsal cinsiyet eşitliğini, bırakın kadın erkek eşitliğini, kadını bile içermediği görülür. Toplumun yarısını oluşturan kadınlar, parti programında eşitlik perspektifiyle yoksa o parti demokrasiye katkı sunamaz. Demokrasiye katkı sunmaktan çok kadın karşıtlarına katkı sunacak bir yeni partimiz oldu. Nur topu gibi değil bu yeni doğan parti benzerleri gibi erkeklik ideolojisinin neferi.

Tesadüfi değildi yukarıda örnek verdiğim cümle bilinçli seçim olarak sormak için almıştım: "…siyasetin dini semboller ve hassasiyetler üzerinden güç devşirmesinin önüne geçecek…" bir düzenlemenin yolu ilkin eşitlikten geçmeli değil mi? Sosyal varlık olarak insan türünün cinsleri arasında eşitliği kabul ve ilan etmeden tüm toplumsal kesimleri ve insanlığı eşit göremezler. Eşitlik olmadan demokrasi olmaz. Aynı zamanda o “dini hassasiyetlerle” güç devşirilmesini önlemek için bugün özellikle dini gerekçelerle saldırılara hedef olan toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının kabul ve ilanı gerekli. Eşitliği inkar ederek, bu kavramı düşmanlaştırarak güç devşiriyorlar bugün. Bu gücün etkisini kırmak için bu söylemi ret etmek gerekiyor. Ama biz bunu görmüyoruz yeni partide. Tam tersine eşitliğin telaffuz edilmeyişiyle eşitsizliği din zanneden zihniyete güç aktarılmış oluyor.

Sağ partiler iktidarıyla, muhalefetiyle bunu hep yapıyor. Her biri kadın düşmanlarına mavi boncuk dağıttıkça bu kesim, her bir partiyle biraz daha büyüyor. Allah’ın eşit yarattığını inkar edenlerin uydurulmuş dini giderek siyasette etki gücünü arttırıyor. Tesadüfen olmuyor üstelik. Sağ siyasetin karanlık yüzünde en etkili güç kadın düşmanlığına dayalı uydurulmuş din anlayışı yatar zira. Hal böyleyken bu etkiyle siyasette güç devşirilmesinin önüne geçecek tek şey Allah’ın eşit yaratışına uygun olanı toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifini parti programının temeline yerleştirmek olurdu. Ama AKP, iktidarı kaybetmemek için sağ muhalif partiler, iktidardan pay alabilmek için patriyarkanın sosyal inşa ürünü olan cinsiyet rollerini, inanç esası gibi sunanlara göz kırpıyor. Her dinin radikalinin yaptığı gibi kadını ikincilleştiren zihniyet karşısında açık pozisyon almadan dini hassasiyetlerden siyasetin güç devşirmesini önlemek mümkün olmaz. Tersine Allah’ın yaratışını değil patriyarkanın sosyal inşa ürününü inanç esası gibi sunanlar büyütür. Kadını siyasetin asli unsuru, öznesi saymayanlara, kadın sorunlarını siyasetin tali meselesi gibi görenlere itiraz ederken şimdi Gelecek Partisi'nde tali mesele olarak bile kadına yerilmeyişi bile tek başına yeterli bu partinin ülke siyasetine yeni bir soluk getirmeyeceğini anlamak için. İktidarı birkaç puan geriletir ama gelenekselci, ataerkil din yorumlarının, siyasetteki etki gücünü yükseltir, söyleminin hilafına.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.