YAZARLAR

Bir seviche tarifi ya da hayat...

Tamam ‘seviche’si güzeldi ama etrafa dağıttığı neşe yanında sönük kalıyordu. Karnı aç olmayanlar bile alıyor diye düşünüyordum, plastik tabak içinde çiğ balık, üstüne bolca neşe. Sürekli sıkılan insanlarla yaşamak, çok sıkıcı bence...

Ev oldukça çok balık kokuyordu. Çiğ balık. ‘Seviche’ yaparak geçiniyordu Maria Mercedes. Hemen biraz ilerdeki meydanda da satıyordu. Ben balık kasalarını taşıyordum daha çok, bazen de karides. Limonları sıkıyordum, iyice. Ben yokken bunları da Maria Mercedes yapıyordu tabii ki. Çocuğuna bakıyor, mahalle toplantılarına katılıyor, coşkulu Chavist konuşmalar yapıyor, sonra meydanda gülümseyerek çiğ balık, ‘seviche’ satıyordu. Bana daha çok neşe satıyor gibi geliyordu. Tamam ‘seviche’si de güzeldi ama etrafa dağıttığı neşe yanında sönük kalıyordu. Karnı aç olmayanlar bile alıyor diye düşünüyordum, plastik tabak içinde çiğ balık, üstüne bolca neşe.

-Sürekli sıkılan insanlarla yaşamak, çok sıkıcı bence-

O seviche satarken karşısında bir yere oturup kitap okuyordum. O günlerde böyle adetlerim vardı. Bazen sadece kitap okumak için bir yerlere giderdim. Bir ülkenin, hiç bilinmeyen bir kasabasının, çok bilinen -tek- meydanında, belediye çay bahçesinde mesela ya da sadece bir tren o saatte karşıma çıktığı için ve son istasyonu orası olduğu için indiğim ve yahut birileri barikatlarla yol kestiğinden, en yakın kasabanın bir kilise avlusunda, çantamda mutlaka olan bir kitabı, çok mühim bir iş yaparcasına okuyordum. Bazı kitaplarda -eğer taşıdığım kalemi kaybetmediysem ki sık yapıyordum bunu- sayfaların kenarına nerede okuduğumu yazıyordum. ‘127-132'nci sayfa Carapari Kilisesi avlusu, duvarın ortasından fışkıran çiçek, kökleri tuğlaya gömülü, ne inatçı. Çan kulesi iki karış boyunda, belki herkes kısa diye’, ‘187-212'nci sayfa,La calle Balcarce’de ki bar, güzel barmen kadın, chorizo, iki bira. Üç oldu’ gibi notlar tutuyordum. O sayfaları tamamlıyordu bence. Çünkü nerede ve nasıl okursanız o tadı bırakıyor kitap ve bu yüzden herkes başka okuyor, sadece insanlar değil değişik olan, mekanlar da yazıya bulaşıyor, yediklerin ve içtiklerin de…

-Seviche için, kılçıklarını alıyorduk balığın ve ince ince kesiyorduk. Soğanı ve kişnişi de öyle, küçük küçük. Ev sadece balık kokmuyordu o zaman, kişniş ve soğanla karışıyordu hava ve biz de tabii. Bence iştah açıcıydı ev. Bizi bilmiyorum. Sonra yeşil küçük limonları sıkıyorduk. Bunu birlikte yapıyorduk çok ‘lim’ sıkmak gerekiyordu çünkü. Bu limonla pişiyordu balık ateş görmeden. Yarım saatte oluyordu ‘seviche’. Karidesten de aynı şekilde yapılıyordu, kılçığı yok bazen tırnak aralarına saplanan, -ufak ama keskin bir acı- ama onun da kabukları işte-

Maria Mercedes seviche satarken okuduğum kitaplara da mutlaka not düşüyordum. ‘47-61'inci sayfa Jáuregui Meydanı, bulutlar çalınmış bugün, Chavistler daha çok seviche seviyor galiba, 14 sayfada bitirdi hepsini’ gibi. Kitabın bu sayfalarına da balık kokusu bulaşıyordu, soğan, yeşil limon, kişniş ve Maria Mercedes’in neşesi.

Sonra kendimize ekmek ve bira almaya gidiyorduk. Neşe bizimle birlikte geliyordu…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...