YAZARLAR

Şili, kadınlar ve kimlik

Bütün dünyada kadına yönelik şiddet, bugüne kadar görülmemiş orana yükseldi. Neoliberal sistemin saldırdığı, yok etmeye çalıştığı, hedef aldığı bir ‘kimlik’, kadın...

Bu hafta -moda deyimle- sosyal medyayı sarsan şey, Şilili kadınların danslı protestosuydu. Hükümet meydanında! Kadınlar işaret parmaklarını otoritenin-otoritelerin suratına sokuyor, ‘Tecavüzcüsünüz’ diyordu. Sonra dünyanın birçok ülkesinde kadınlar aynı şeyi yaptılar. Muhtelif hükümet meydanları, kadınların bu son savaş dansına sahne oldu: Tecavüzcüsünüz…

Bunun Şili’de olması, -Latin Amerika’ya uzaktan bakanlar için- burada her şeyi festival sananlar için zaten normaldi. Latin Amerika da değil midir, Salsa’nın, Samba’nın ya da Tango’nun vatanı ve daha onlarcasının…

İşte kadınlar da yine bunu yapmışlardı, faili teşhir etmenin çarpıcı biçimiyle…

Fakat bu protesto sadece Latin Amerika’nın sadece kendinden menkul, damarlarındaki asi kanından doğmadı, Neoliberalizmin dünyada ilk uygulanmaya başladığı ülkeydi Şili ve bunun manası kadının bir ‘kimlik’ hali olarak ‘tecavüz edilen’ haline dönüşmesinin de ta kendisiydi.

Biraz karışık olduysa… Nasıl anlatsam, bir Kürt hali ile anlatayım; ‘amele’ ile en yoksul işçinin kast edilmesi gibi, bunun aynı zamanda ilk olarak ‘Kürt’ işçiyi akla getirmesidir bu. Yani ‘sömürge’ ile ‘proletarya’nın birlikte anılmasının tesadüf olmaması gibi bir şeydir.

Neoliberalizm ve neoliberal kentle birlikte daha da mutlaklaşan otorite ve erkekleşen kentle yok olanın, dehşetli bir yabancılaşmanın merkezindedir kadın.  Bunun manası, kadına neoliberalizm öncesi tecavüz edilmediği değil ama neoliberalizm ile ve özellikle kentin erkekleşen yeni haliyle kadının daha da yalnızlaştığı, kristalize olan hayatın -en kolay parçalanabilir- en küçük parçası halinde ve öte yandan görüntünün günlük hayatı hegemonik işgalinde, ilk ve en çok teşhir edileni olmasıdır. Yangında ve huzur içinde, hangi durumda olursa olsun, ilk tecavüz edilen nesne haline dönüşmesi halidir bu.

Yani mesela kadınlar, Nazi Almanyası’nda saldırıya uğruyorlardı ama bu kadınların bir kısmı nasıl ‘toplama kampına’ kapatıldıklarında bu saldırı, normal, sıradan ve olabilir olduysa, neoliberal kentin izolasyon hayatında da bu kadar dehşetli bir değişiklik ortaya çıktı. Bu yüzden bütün dünyada kadına yönelik şiddet, bugüne kadar görülmemiş orana yükseldi. Neoliberal sistemin saldırdığı, yok etmeye çalıştığı, hedef aldığı bir ‘kimlik’, kadın. Yoksa her zamanki saldırıların bugün ortaya çıkması da değil bu.

‘Kadın’ artık bir kimlik olarak, ‘ezilen bir sınıf hali’ ve bu yüzden kurtuluşun temel öznesi.

Ve bu yüzden başkanlar gözlerini kapasalar, başlarını erkeğe gömseler de herkes onları görüyor, kim olduklarını…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...