YAZARLAR

Kadın örgütlerine terör ithamı, istismarcıya af

Çocuğa yönelik cinsel istismarın, evlilik adı altında ve çocukları tecavüz failiyle evlendirme çirkinliğinin suç olmaktan çıkarılıp meşrulaştırılacağı öyle açık bir gerçek ki bu düzenlemedeki ısrarın tek adı kadın düşmanlığı. Cinsel suçların affedilmeyeceği yönündeki iddialara rağmen çocuğun cinsel istismarını meşrulaştıracak bu ceza indirimi infaz düzenlemesine girdiği takdirde kadınların vereceği tepkiyi de taktiksel bir öngörüyle peşinen suç alanına çekiverdiler işte.

“Kadın istismarı”, “hevesliler grubu”, “aynı tipler”… Geçen yıl 25 Kasım'da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, kadın örgütlerini, kadına yönelik şiddetle mücadele eden aktivistleri bu sözlerle kriminalize ederek hedef göstermişti. İstiklal Caddesi'ndeki 25 Kasım eylemine yönelik suçlamasıyla da kadına yönelik şiddet uygulamaktan geri durmamıştı: "Kadına şiddete karşı eylem gününde kanuna aykırı eylem yapıp, güya kadına şiddet olduğunu hem Türkiye'ye hem bütün dünyaya göstermek istediler" ifadelerini kullandı. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü çerçevesinde gerçekleştirilen eylemlere karşı iktidar duruşu, suçlama, terörle ilişkilendirme, yasaklama ve gözaltılarla yaşanıyor bu yıl da. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla HDP Kadın Meclisi’nin Kürtçe ve Türkçe hazırladığı “Erkek ve devlet şiddetine karşı isyandayız” başlıklı broşürler hakkında Van 1’inci Sulh Ceza Hakimliği toplatma kararı verdi. 14 Kasım'da alınan mahkeme kararı uyarınca Mardin’de HDP il Başkanlığı binasındaki ilgili broşürlere de, güvenlik şube ekiplerince el konmuştu. Van’da ise broşür dağıtma eyleminin polislerce engellendiği biliniyor. Bir yıl önceki suçlamaların bu yıl broşür toplatma kararıyla sonuçlanması kadın karşıtı “istikrarlı” politikanın göstergesi.

Arada şaşırtmaca beyanlarla da karşılaşılıyor elbet. Örneğin 19 Kasım tarihli Kadına Yönelik Şiddet İzleme Komitesi'nde Adalet Bakanı'nca verilen söz üzerine yazmıştım daha önce. Hatırlanacağı üzere Gül, “kadın haklarından geri adım atılmayacağı” sözü, vermişti. Bu sözden sadece bir hafta sonra istismarcı affının 2. Yargı Paketi'ne girmesiyle ilgili haberler tekrar gündemi işgal etmişti. Kadın karşıtı politika, kadınlara ve çocuklara yönelik hak gasbında istikrarlı iktidar. Kamuoyunu yanıltıcı açıklamalardan medet ummakta da… Veya Bakan Abdülhamit Gül Medeni Kanun'la getirilen, evlilik için 18 yaş alt sınırını kadın hakları arasında önemli bir kazanım saymıyor olabilir. “Erken yaşta evlilik” adıyla çocuk istismarını meşrulaştırma çabaları da pakete dahil, son yazımda atıf yaptığım habere göre. Haber istismarcı affı konusunda da bilgi(?) içeriyor. Erdoğan’ın “erken yaşta evlilik nedeniyle eşi hapiste olan bir aileyle” (dikkatinizi çekerim bir kadınla değil bir aileyle) görüştüğü bilgisi eşliğinde istismarcı affının da beklenen düzenlemede yer almasının kesinleştiği belirtiliyor. Evlilik adı altında kız çocuklarına dört şiddet biçiminin aynı anda uygulandığı vakalarda suçluları affetme çabası, son yıllarda her 25 Kasım öncesi kadınlara inat gündeme taşınmakta. Çocuğa yönelik cinsel istismarın, evlilik adı altında ve çocukları tecavüz failiyle evlendirme çirkinliğinin suç olmaktan çıkarılıp meşrulaştırılacağı öyle açık bir gerçek ki bu düzenlemedeki ısrarın tek adı kadın düşmanlığı. Cinsel suçların affedilmeyeceği yönündeki iddialara rağmen çocuğun cinsel istismarını meşrulaştıracak bu ceza indirimi infaz düzenlemesine girdiği takdirde kadınların vereceği tepkiyi de taktiksel bir öngörüyle peşinen suç alanına çekiverdiler işte.

Çocuğun, duygusal şiddetle zorlanmasına “rızası vardı” etiketi yapıştırılan o meşhur önerge, bir kez de infaz yasasıyla karşımıza gelecek demektir. Baskıyla kabul ettirilmesi aynı zamanda fiziksel şiddetin varlığını da gösterir. Çocuk yaşta evlendirilerek uğradığı cinsel, fiziksel, duygusal şiddet kendisini geliştirmesine de engel olduğu için ekonomik şiddet de yaşatılıyor, çocuklara. Eğitim hakkının ihlal edilmesi, kendi hayatına dair karar alma gücüne erişmesini engelleyip iradesini ipotek altına alma biçimlerinden birisidir. Bir tek eylemle ama çok kişi tarafından bir çocuğa karşı işlenen çoklu suçtur, erken evlilik adıyla meşrulaştırılmak istenen, çocuk istismarı. Çocuğun sadece cinsel istismarı değil ekonomik, psikolojik, fiziksel istismarı da söz konusu. Girift bir suç zincirinden söz ediyoruz. Üstelik karmaşık ilişkiler ağıyla çeteleşmiş aileler tarafından işleniyor bu suç. Bu da yetmezmiş gibi yıllardır çetenin, politikacılarla, bazı partilerle, bazı basın yayın organlarıyla giderek genişlediği göz önündeki gerçeklerden. Şimdi bir de Cumhurbaşkanınca desteklendiği ima ediliyor haberde. Bu Erdoğan taktiği de olsa, Cumhurbaşkanını en yakınlarının içinde yer aldığı kurmaylarınca yürütülen ikna etme çabası da olsa sonuç değişmez. İnfazda indirim, cezanın bir kısmının dışarıda tamamlanması gibi kelime oyunlarıyla yapılmak istenen, istismar failine af getirmektir. Çocuğun cinsel istismarını suç olmaktan çıkardığında iktidar, bu suça ortak olacak. Tutuklu ve hükümlü annelerin çocukları hapiste ama çocuk istismarcıları serbest kalacak. Çocuk mahkumlar zaten yetişkin cezaevlerinde her türlü haklarından mahrum bırakılıyor bu ülkenin hapishane koşullarında ama çocuklara cinsel istismarı suç olmaktan çıkaracak yasa teklifi yargı reformu adıyla hazırlanabiliyor. Ve bu tabloya itiraz etmek de suça bulaşmak oluyor. Korku filmi senaryosu gibi…


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.