YAZARLAR

Neoliberalizmden sonra hayat var mı?

Neoliberal yıkım sadece -bizim eski tanımımızla- 3. dünya ülkelerini değil, merkez ülkeleri de paçalarından aşağıya çekiyor. Fransa’da geçen hafta 1. yılını tamamlayan ‘Sarı Yelekliler’ tam böyle bir hareket. Yani nedenlerinden doğru baktığımızda, hala devam eden Şili isyanın Fransızcası diyebiliriz buna. 

Neoliberalizm çöküyor. Hemen söylemeliyim ki -maalesef- biz filan çökertemedik bunu. Kendi kendine kara deliğine gömülüyor. Basit bir çökme nedeni var aslında. Mesela özelleştirecek bir şey kalmadı ilk neoliberal ülkelerde. Son yazıda Şili’den isyanı konuştuğumuz Margreta Pena’nın dediği gibi, ‘Her şey çok pahalı çünkü her şey özelleştirilmiş durumda.’ Hatta Arjantin gibi birkaç kez halk isyanlarıyla, diz boyuna çekilebilmiş neoliberal batağın, kurtarılmış şirketlerin, birkaç özelleştirilmesiyle, tavşanın suyunun suyu bile kalmamış durumda. Hep beraber, son çare kötü çocuklarla artık elde ne varsa, kaldıysa bunun talanına dalınıyor. Önümüze gelen bir maden ocağı, her yere GDO’lu tarımla bütün toprakların Monsanto’nun, Cargil’in Frenkeştayn tohumlarına terk edilmesi ve eğer hala elimizde kalmışsa son suyun barajla ya da Amazon’daki gibi dünyanın akciğerinin yakılarak, kesilerek yok edilmesi.

-Bu arada herkese sigarayı bırakmasını önerenlere, Amazon yağmur ormanlarının yok edilmesini durdurmak için elinden geleni yapmalarını salık veriyorum. Yoksa pasif ölücü oluyorsunuz ve sigara tiryakisi de değilim.-

Neoliberal günlerde, Brezilya’da, işgal fabrikalarının işçi komitesinden Serge Golard’ın sözleri aklıma geliyor. "Koloniyal dönemde tamam, ülkeyi sömürüyorlar, bütün kaynaklarını alıp götürüyorlardı ama bunu yapmak için tren yolları, limanlar yapıyorlardı. Bunlar şimdi yapılmış bu yerleri bile satıyorlar" diyordu. Sonra hepsini sattılar ve kalmadı. Aç kollarını kara delik…

Bu aynı zamanda neoliberal sac ayaklarının, bölgesel serbest pazar entegrasyonlarının, ALCA, NAFTA, Avrupa Birliği, Asya Pasifik Serbest Pazarı gibi, dünyevi! semt pazarlarının da fiili olarak yıkılmalarına neden oluyor. Bunu sermaye için de söylüyorum, yoksa bu ‘entegrasyon’  halklar için zaten pek olmadı. ABD’nin başta çelik olmak üzere bir çok malda yeni gümrük sınırlandırmaları getirmesi, bunu sadece Çin’e karşı değil, piyasada kankası AB’ye karşı da uygulaması, neoliberalizmin tarihe gömülmesinin çok açık işaretlerinden biri.

Yani bundan sonra yola katırlarla devam edecek kapitalizm… Trump’ın kararlarından söz ediyorum…

Neoliberal yıkım sadece -bizim eski tanımımızla- 3. dünya ülkelerini değil, merkez ülkeleri de paçalarından aşağıya çekiyor. Fransa’da geçen hafta 1. yılını tamamlayan ‘Sarı Yelekliler’ tam böyle bir hareket. Yani nedenlerinden doğru baktığımızda, hala devam eden Şili isyanın Fransızcası diyebiliriz buna.

Peki neoliberalizmden sonra hayat var mı ?

Post-neoliberalizm sadece Bolsonora ya da Bolivya darbesi mi ?

Ne yazık ki güçlü olasılık bu; aptallığını uyduruk resmi tarihlerden alan, yeni faşizmin sağlı sollu minvalleri…

Fakat bir şey daha var; kurumsal örgütlenmelerin hantallığından bıkmış, karar verme hakkını başkasına hiç bir zaman, hiçbir yerde devretmek istemeyen bir insanlık hali. İsyan yani…

Yoksa ?

Yoksa mı kara deliğe hoş geldiniz…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...