YAZARLAR

Ateşe doğru ‘diplomatik’ safari

Rafta tutulan yaptırım tasarılarının salona inmesi hızlanabilir. Bunu önleyecek olan seçenek belki “Türkiye, Fırat’ın doğusunda Amerikan hedef ve çıkarlarının bekçisi olacaktır” sözüdür. O zaman da Erdoğan’ın Astana ortaklığından çekilmesi, Rusya ile kapışması, İran’la bozuşması, SDG’nin Suriye ordusuyla ortak cephe oluşturmasını göze alması gerekir. Risk payı hayli yüksek bir yol. 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı şahsen ilgilendiren Halkbank dosyası yeniden masaya inmiş…

Türkiye’nin aleyhine iki tasarı Temsilciler Meclisi’nden ezici oyla geçmiş…

Türkiye’nin Suriye’de önlenmesi gerektiğine dair yazışmalar sızdırılmış…

TSK’nin yedeğine takılan Suriye Milli Ordusu’nun savaş suçu işlediğine dair yayınlar sıraya girmiş…

Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Eliot Engel, Erdoğan ailesinin dostu Ilhan Omar’ı da yanına alarak toplam 15 vekille “Ziyareti iptal et” diye Başkan Donald Trump’a seslenmiş…

Erdoğan’ın dayakçı korumaları yeniden güdeme oturmuş…

Ve Trump’ın tehditkâr ve hakaretamiz mektupları sümen altında kalamamış…

Trump’dan gayri “Gel” diyen de yok. Ama aynı davet, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Abdi’ye de gitmiş. Erdoğan’ın IŞİD lideri Ebu Bekir Bağdadi’nin öldürülmesine atfen, “Türkiye de aynı hakka sahiptir, buna övgüler dizdikleri teröristler de dahildir” diyerek suikast vaat ettiği Kürt komutana...

Cephe genişlemiş, diplomasinin koridorları alev alev.

Yine de üç meşhur damat Berat Albayrak, Mehmet Ali Yalçındağ ve Jared Kushner kanal açmaları için seferber edilmiş. Vaziyet berkemal görünmüş olmalı ki kendisi de davete icabet ediyor.

Diplomasinin bekleme salonuna alındığı, daha doğrusu tepelendiği bir ‘diplomatik safari’ daha. Bugün, Türk-Amerikan ilişkilerinin sıvama günlerinden biri!

***

Türkiye’nin ABD ile NATO ortaklığıyla perçinlenmiş ilişkileri bir yana Erdoğan kendi bekası için de Washington’dan emin olmak ister. Ne de olsa iktidar yürüyüşüne başladığı yer Oval Ofis’teki ocak başıdır. Bu seferki ziyaret, itibar ve kredi devşirdiği önceki seyahatlere benzemiyor. Amerikan düzeninin temel kurumları açısından Erdoğan artık istenmeyen misafir. Model ortaklık ve BOP Eş Başkanlığı’ndan nereye!

Erdoğan için hâlâ bir iki tutunacak dal var: Türkiye’yi Rusya’dan uzaklaştırmak için havuç-sopa dengesini iyi ayarlamak gerektiğine inananlar, Erdoğan’ı köşeye sıkıştırırken Ankara’yı kaybetmeme hassasiyetiyle koridorları belli oranda açık tutuyor. Trump’ın ‘kafadar’ bulduğu Erdoğan’ı kayıran tutumları da ziyarete zemin sunuyor.

Yine de Erdoğan’ın her bir köşede yüzleşeceği manzara taviz verdirtmeye ve nedamet ettirmeye ayarlı. Kongre ve Beyaz Saray’dan gelen mesajlar, S-400’de geri adım atılmazsa ve Barış Pınarı Harekâtı ile ilgili ateşkes şartlarına uyulmazsa Trump’ın da Erdoğan için fazla bir şey yapamayacağını fısıldıyor.

Trump “Sert adam olma. Aptal olma” dediği ilk mektubundan sonra geçen hafta Erdoğan’a ikinci bir mektup yazmış. İddiaya göre Trump, S-400’lerin çalıştırılmaması, bunun Amerikalı yetkililerce düzenli olarak denetlenmesi ve başka Rus sistemlerinin alınmaması koşuluyla Türkiye’nin F-35 programına yeniden kabul edileceğini belirtmiş. Aksi halde yaptırım dayatmak zorunda kalacağını vurgulamış.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O'Brien da pazar günü, "NATO’da S-400’ün yeri yok” deyip ekledi: “Bu, Erdoğan geldiğinde Trump'ın kendisine açık bir şekilde vereceği bir mesaj olacak."

Trump’ın bir önceki tutumunu hatırlayalım; S-400 alımından dolayı Ankara’yı mazur görüp Amerikan öfkesini, Türkiye’den Patriot sistemini esirgeyen selefi Barack Obama’ya yönlendirmeye çalışmıştı. Trump, şimdi, “Benden iyilik bekliyorsan S-400 konusunda sen de bana bir iyilik yap” diyen bir tutum beliriyor.

Diğer elini Vladimir Putin’e kaptırmış olan Erdoğan’ın bu konuda esnemesi Rus cephesinde işleri bozabilir. Putin, stratejik projeleri sürdürse de en azından Suriye’de sunduğu ceplerde Erdoğan’ı bunaltabilir. Ya da Erdoğan, Trump’la pazarlığında mümkün olanı ve olmayanı iyice gördükten sonra bu kez Putin’e dönüp anlayış dileyebilir.

Net olan şey şu: Türkiye’nin Rus güvenlik kuşağına kayması Amerikan kurulu düzeninin kolayca sindirebileceği bir seçenek değil. Erdoğan ve ailesinin mal varlığını da mercek altına alan yaptırım tasarısı artık “Democles’in Kılıcı” gibi tepede sallanıyor. Senato’da Cumhuriyetçi çoğunluk lideri Mitch McConnell sayesinde tasarıyı askıya aldıran Trump’ın pazarlık masasından eli boş kalkması Kongre’deki fren mekanizmasını devreden çıkartabilir. Bu fren, Erdoğan’a ‘çark etme’ imkânı sunmak içindi. Ayrıca Kongre’de azil sürecinde Türkiye’nin ek dosyaya dönüşme ihtimali Trump’a fazla manevra alanı bırakmıyor.

***

Erdoğan’ın gündeminde tuttuğu en önemli mesele ABD’nin SDG ile ortaklığına son vermesi. Bu konuda da rüzgar ters yönde devinim kazanıyor. Kongre’nin öfkesi karşısında çekilme kararını gözden geçiren Trump, Erdoğan’ın kafasındaki 30x480 km’lik şeritte iki cebi Türkiye’nin insafına, geri kalan yerleri Türk-Rus müzakerelerine bıraksa da petrol rezervinin olduğu bölgede 700 kadar asker tutup SDG ile ortaklıkta yeni bir fasıl açtı. Amerikalı komutan Albay Myles Caggins, SDG ile görüşüp “Birlikte çalışmaya devam” mesajı verdi. Mazlum Abdi de “IŞİD’in yenilgisini temine dönük ortak operasyonlara yeniden başladık ve şimdi Amerikan güçleri ile birlikte petrol sahalarını koruyoruz” diye tweet attı.

Sahada Amerikan askeri varlığı, bölgenin yeniden dizaynına dönük Pentagon-Dışişleri-CIA üçgeninde şekillenmiş temel siyasetin devamlılığını teyit ediyor. Bu koşullarda Erdoğan, Trump’tan ekibini ortada bırakan yeni bir çekilme manevrası koparabilir mi? Eğer eldeki verilerle konuşursak süreç biraz soğumadan kolay değil.

SDG konusunda da uluslararası alanda empati artıyor. Bu, IŞİD lideri Ebu Bekir el Bağdadi’nin Kürtlerin yardımıyla öldürülmesinden beri daha da büyüdü. Erdoğan, Trump’la gündemini anlatırken “Ferhat Abdi Şahin'in nasıl bir katil olduğunu belgeleriyle ifade edeceğiz” dedi. Doğrusu Amerikan kanadının bu konudaki kanaatlerini oluşturan MİT’in raporları değil CIA ve Kürtlerle çalışan Amerikalı yetkililerdir. Ki ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Yardımcısı William V. Roebuck, Beyaz Saray, Dışişleri ve Pentagon’dan 50 yetkiliye gönderdiği değerlendirme yazısında SDG’yi ‘sağlam ve güvenilir bir ortak’ olarak niteliyor. Mazlum Kobani için “Optimist, güçlü bir şekilde Amerika ile ilişkilerin önemine inanan, pragmatizmiyle Amerikalı yetkilileri etkileyen ve Amerikalılarla çalışmayı isteyen biri” diyor. Ayrıca Barış Pınarı Harekâtı’na sert eleştiriler yöneltip, Türkiye’nin maaş ödediği silahlı İslamcı gruplar eliyle etnik temizlik yaptığına ve savaş suçu işlediğine işaret ediyor.

Yine Erdoğan 30x480 km’lik şeritten vazgeçmediğini “Ne Rusya ne Amerika terör örgütlerini temizleyebilmiş değil” diyerek ortaya koydu. Elindeki haritaya atfen “Irak sınırıyla Cerablus'a kadar olan bölge de güvenli bölge tablosu içerisinde" dedi. Çatlakları doldurma mantığına dayalı bu ısrar, Senato’da rafta tutulan yaptırım tasarılarının salona inmesini hızlandırabilir. Ancak bunu önleyecek olan seçenek belki “Türkiye, Fırat’ın doğusunda Amerikan hedef ve çıkarlarının bekçisi olacaktır” sözüdür. O zaman da Erdoğan’ın Astana ortaklığından çekilmesi, Rusya ile kapışması, İran’la bozuşması, SDG’nin Suriye ordusuyla ortak cephe oluşturmasını göze alması gerekir. Risk payı hayli yüksek bir yol.

Erdoğan, "Trump'la sorunların çözüme kavuşturulması noktasında hemfikiriz. Önceki yönetim bakiyesi kimi kesimlerin bürokratik ve siyasi sabotaj girişimlerine rağmen pek çok konuda ciddi mesafe aldık" diyerek Amerikan kurulu düzenine çomak sokmaya çalışıyor. Trump’ı da hizaya sokabilen Amerikan koridorlarında yön bulmalarını epey güçleştirecek bir yaklaşım.

***

Washington-Ankara hattında işler damattan damada özel ilişkilerin kurtaramayacağı kadar sarpa sarmış durumda. Liderler arasındaki ahbap-çavuş muhabbeti, bir mekanizma olarak ancak geçici umutlar ve sahte tablolar üretebilir. Hepsi bu kadar.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.