YAZARLAR

İzmir’de ne yapsak? İzmir’i ne yapsak?

Kültür-sanat konusunda tozlanmış İzmir, kültürel ve tarihi değerlerini canlandırmak üzere Kemeraltı’ndan başlayıp Basmane ve Kadifekale’ye uzanan planlar içinde. Şehrin merkezinde kültürel miras arıyor, bu şehrin hikayesini merak ediyorsanız, işaretleri beraber takip edelim...

Eminönü’nü Ebru bilir, Kemeraltı’nı annem, daha da iyi Nilüfer Teyze bilir. Ben buraları çok severim; ama her yeri karıştırırım, asla yönümü bulamam. En iyi balıkçı nerede, en iyi kahve nerede içilir, kokoreçin hası kimde, hangi köşede kimsenin bilmediği şahane bir tatlıcı var, o handa ne var, bu handa ne yok, yılbaşı süslerinin en iyisini kim satıyor, Vakko’ya bile hediye paketi kutularını kim yapıyor, dünya üzerinde “Ay ben bunu nereden bulurum?!” dediğin o şeyi bu çarşılarda hangi dükkan ve amcalarda bulabiliriz? O sahafta muhabbet edelim, bu takıcıda çay üstüne kahve içelim. Falıma bakacak var mı? Yokmuş. Olsun, hepimizin bahtı güzel olsun...

Bu çarşılar büyülü birer dünya gibidir benim için. Dar sokaklı, çok gürültülü, aradığın her şeyi bulabileceğin, 40 yılda bir gitsen de çay-kahve içtiğin kişilerin seni unutmadığı bir dünya. Üzerine bir de zevkle mide fesadı geçirtecek seçenekler sunar sana. Buralar hiç bozulmasın, 40 yılda bir gitsek de orada dursun, eski filmlerdeki halleri bugüne kadar nasıl kaldıysa kalmaya devam etsin isterim. Benim çarşısına karıştığım iki şehirden İstanbul’da Eminönü, sadece kendini sunmaz sana, inanılmaz bir tarih sunar Bizans’ından Osmanlı’sına, cumhuriyetine. Peki diğer kahramanım İzmir’de Kemeraltı’nın uzandığı Basmane’nin, Kadifekale’nin hikayesi, neden yok denecek kadar sönüktür?

İZMİR’E GİDECEĞİM, NE YAPAYIM DERSİN?

.

En sıkıntılandığım soru bu... Doğup büyüdüğüm İzmir’de ne var ki? Kordon var, Pasaport’ta çay içebilirsin, Gül Sokak’ta etrafa bakınabilirsin... Sonra? Sonra işte çevreye, dışarı çıkman gerekir; eğlenmek istiyorsan mesela Çeşme’ye, tarih istiyorsan Efes’e, Bergama’ya. Ailemin iki sene önce taşındığı Urla kasabası bile İzmir merkezden daha alengirli. Bağları, yemek kültürü, iskelesi, Sanatçılar Sokağı, her pazar antika pazarından tohum değiş-tokuşuna bir organizasyon olan hangarı... Evet, maalesef durum böyle.

Bu şehir niye meşhur o zaman bu kadar? Ne saklıyor gizli gizli? Ne oldu o kadar kozmopolit şehre, cemaate, millete, din mensuplarına, o havalı hoş zamanlara da kendi içimize kapalı yaşar olduk? Kordon’da çekilen o Türk filmlerindeki yer karoları duruyor, (araya da her gördüğümde bana havale geçirten kazulet İTO binası gibi -bunu yapan iktidar partisinin inşaatlarına hiç laf etmesin- binalar girse de) Cumhuriyet mimarisinin belli binaları duruyor, insanı aynı rahatlık ve sefada, denizi aynı deniz, evet “enternasyonal” fuarın heyecanı söndü - çünkü dünya değişiyor, bir de sanki ileri gittikçe gerideki tarihi unutur olduk. Bir hikayesi eksik İzmir’in...

KAMU, SİVİL TOPLUM, ÖZEL SEKTÖR EL ELE

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Konak Belediyesi ve İzmir Valiliği destekli Tarihi Kemeraltı Projesi, resmi adıyla Tarihi Kemeraltı İnşaat Yatırım Ticaret A.Ş.-TARKEM’i duyduğumda belki de bu eksik hikayenin tekrar hatırlatılması için bir şans vardır diye düşündüm. O sihirli çarşıda bir şeyler oluyor!

.

150 ortaklıymış TARKEM; dernekler, belediyeler, bakanlıklar, özel yatırımcılar... Anıtlar Kurulu'ndan aldıkları onaylarla özellikle çöküntü bölgelerde restorasyon, canlandırma projeleri yapıyorlarmış. Bazen binaları satın alıyor, bazen ortak şirketler kuruyor, bazen de kiralıyorlarmış. Sürdürülebilir olmayı hedefliyor ve üniversitelerin mimarlık fakültelerinden görüşler alarak ilerliyorlarmış.

Ofislerine gittiğinizde güler yüzle bilgi veriyorlar, birçok projeleri var, hepsinden bahsediyorlar.

İlk dükkanları, eczaneleri, restoranları Kemeraltı’nda olan, Eczacıbaşı, Barçın, Yaşar gibi bu semte ait ailelerin desteklerini de, hikayelerini de yanlarına almışlar. “Kentin kültürel ve tarihi değerlerini, yaşayanları yerinde koruyarak ve katılımcı yönetim anlayışıyla, kamu-özel sektör işbirliği içinde kalkındırmak” üzere, sokak ve meydan dokusu, han, atölye, otel, hamam, cami, kilise, sinagog, okul, çeşme gibi 2 binin üzerinde tescilli anıtsal ve sivil mimari örneğini haritalandırarak işe koyulmuşlar 2012’de.

TARKEM ziyaretinden sonra öğrendim yine projenin ortaklarından olan Kentimiz İzmir ve İzmir Tarih kuruluşlarını. (Bir de ilgilenenler için pek güzel yayınları olan İzmir Akdeniz Akademisi var.) Restore edilen binaların bir kısmını gördüm; bir de çalışmalarını deneyimleyeyim diyerek İzmir Tarih uygulaması ile yola çıktık...

DENEME 1-2: BASMANE

İzmir Tarih uygulamasını düşünenleri, yapanları ve özellikle kaliteli içeriğini oluşturanları tebrik etmek gerek. Biz ilk olarak Basmane rotasını denedik ve çok da güzel bir gezi yapmış olduk. Gel gör ki, yola çıkarken onca işaretlenmiş alanın öyle genel geçer turistik şartlarda olmadığının farkındaydık ama bu kadarını beklememiştik!

.

Kısaca anlatmak gerekirse; uygulamanın içerisindeki rotalarda İzmir’in önemli tarihi binaları, meydanları, yolları var harita üzerinde. Binaların, sokakların üzerine bastıkça da her gösterilen noktanın fotoğrafları ve birkaç saatlik bir gezi için gayet de yeterli olan kısa tarihini görüyorsunuz. Onları görüyorsunuz da çoğu yerde binanın kendisini görmek oldukça zor. Örneğin; bu rotada güzelim (olduğunu aslen resminden anladığınız) Cihan Palas-Emniyet Oteli’nin bahçesi, çılgın okeylerin döndüğü bir kahvehane, işleten amca da güneş gelmesin de sardırmış sarmaşığı, binayı göremiyorsun. Hayat sorgulatan Paşa Konağı-Tevfik Paşa Oteli, (aşağıda) ayrı bir hikaye... Diğer binalar metruk, terk edilmiş, sadece dışarıdan görebiliyorsun. Bir tek Mavi Kortejo (ki Kortejolar da Sefarad mimarisinin İzmir’de önemli bir sembolüymüş; bu güzel hikaye de başka bir yazıda anlatılsın) şu an TARKEM eliyle inşaat halinde.

Biz biri esmer, dördü sarışın beş kadın bir kere Basmane’ye ayak bastığımız anda semt halkının “Alman turistler gelmiş ama niye gelmiş anlamadık,” karşılamasıyla girdik. Basmane dediğin, İzmir’in ana yeme-içme-yaşam semti Alsancak’a 10, bilemedin 15 dakika yürüme mesafesi; Alsancak ve Basmane halkı arasında öyle bir uçurum var ki adamlar (çünkü pek de kadın yok) seni Alman sanıyor! Zaten bu kısmı ayrı aklımı aldı. Diğer kısım, tamam binalar bakımsız, eskiden birinin konağı olan, sonra başkasının pek gözde (genelde Levanten) oteli olan oteller çoktan gözden düşmüş, bazı binalar harap bile olmuş. Diğer taraftan binaların içleri insani dram. Bizim binayı merak ettiğimizden daha çok bizim orada ne işimiz olduğunu merak eden otel sakinleri ve sahiplerinin bakışları altında dalıverdiğimiz hollerde üst üste mülteciler yaşıyor. Geceliği 10-15 liraya kalıyorlarmış. Devletin piyon olarak kullanıp ülkeye hiçbir olanak sağlamadan alıp yığdığı, sonra da “Kapıları açar üzerinize salıveririm ha!” diye tehdit unsuru yaptığı insanlar, ne şart-sızlıkta yaşıyor, inanılacak gibi değil. Bu işler otellerden Paşa Konağı-Tevfik Paşa Oteli TARKEM satın almış; içindekiler ne olacak, yenilenen binada o mahallede kim kalacak, hepsi izlemeyi beklediğim konular.

.

Biraz içeri girdiğinizdeki hissiyatı anlatmak gerekirse, yine aslen pek güzel bir kortejo olan Manisa Akhisar Oteli’ne girip kalan ahaliyi gördüğümüzde hakikaten 1920’lerde İzmir’den kovulan Rumların Atina’nın o dönemdeki varoşlarındaki hayatını anlatan Rembetiko filmine 2019’da girmiş gibi oluyorsunuz. Her otel, her içi gözüken bina ayrı bir film sahnesi gibi. 90’larda İstiklal Caddesi’nin tehlikeli arka sokaklarında geçen Eşkiya, Ağır Roman’daki Kolera Sokağı, (pek sevgili arkadaşım filmle ilgili bir enstelasyon da yaptığı için bende yeri ayrı olan) Dönersen Islık Çal filmlerini de hayal edebilirsiniz hani. Keza, mahalleli gece hep kaç-kovala olduğunu, semtin hiç tekin olmadığını söyledi.

Özetleyeyim diye başlayarak uzattığım lafın kısası binalar çok güzel, kaç senelik İzmirliler olarak birçoğunun hikayesini yeni öğrenmiş olduk; ortam oldukça fantastik, bizim gibi macera heveslisi değilseniz pek tabii sosyolojik gözlem kısmına girmeden, dışarıdan binalara bakıp turunuza devam edebilirsiniz.

ŞEHİR GÜZEL, TARİHİ ZENGİN, BEKLENTİ BÜYÜK!

Basmane’ye dönüp baktığımızda aslında bizi orada gizli saklı bekleyen en renkli hikaye, Cumhuriyet öncesi yakın tarih. Hani şu tüm Türkiye olarak barışamadığımız kozmopolit hali bu toprakların... Burası Rum mahallesiydi, karşısı Yahudi, burada Ermeni yemekleri yenirdi demek, pek dokunur milliyetçi damarlara. Ondan kum atar tarihinin, geleneğinin üzerine, gömer onu korkak milliyetçi kafa. Bilmez ki, bastığın yerden emin olmak, onun hikayesini benimsemek, duyurmak, sevmek onu daha çok senin yapar; hem senin için hem başkalarının gözünde. Bilemiyorum İzmir hikayesini böyle yaratabilir mi... Ah o terk edilmiş binalar dolsa, canlansa, bambaşka bir İzmir olur burası. İstanbul’da en sevdiğim sergi alanlarından biri, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’dür. Yakın tarihteki İstanbul’u size öyle bir güzel araştırıp sunar, gözlerinizin önüne sergileriyle serer ki, anlattığı dönemlerin havasını solur, o sokaklarda gezer gibi olur, şehri daha da çok seversiniz. Eminim İzmir’in de böyle çok sergilenecek hikaye barındırdığına.

Daha pratik konulara gelirsek, umuyorum ki TARKEM’in “kentin değerlerini koruma” vizyonu de binaların aslına sadık kalmadan, (maalesef birkaç örneğini şimdiden gördüğüm üzere) dokularını bozarak her yeri kafeye, otele çevirmek, bu mahallelerin halkını kaçırmak olmaz ve sivil toplumun da ortak olduğu bu projeler, kentin bugünün şartlarıyla gelişmiş farklı kültürlerini de koruyarak bu hassas dengeleri iyi yönetir.

Eskiyi onarırken elde olanı toparlamak, meraklısına işaret etmek için; Polis Anı Müzesi, (içeriği pek de bir şey vaat etmeyen) İzmir Kadın Müzesi, Basın Müzesi, Radyo ve Demokrasi Müzesi elden şöyle bir geçirilip güzelce haritalandırılıp daha iyi tanıtılabilir. Müzelerin hepsini görmedim, idare edenler de var ama İzmir’deki müzeciliğin genel halini merak edenler İzmir Tarih ve Sanat Müzesi, İzmir Arkeoloji Müzesi’ne gidip gözyaşlarıyla görebilirler; zira müzelerin kendisi müzelik olmuş. Sezar’ın hakkı Sezar’a Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin Antep’teki şehrin dokusuna karışmış, şehrin kültürünü anlatan küçük küçük müzeleri iyi bir örnek olarak gösterilebilir bu çerçevede. Sonuç olarak yapılabilecek çok şey var; şehir güzel, tarihi zengin, beklenti büyük!

Şimdi sıkıntılanmadan, mutlu mutlu cevap verebilirim; İzmir’de bir günün varsa İzmir Tarih uygulamasından bir rota seç (tek başına maceralara girmek istemiyorsan Basmane ve Kadifekale’yi birkaç kişilik gruplarla tur yapacağın bir zamana ayır, yürek yeme), 2-3 saat temiz yürü, şahaneler binalar gör, şehrin eski halini gözünde canlandır, üzerine de benden Kordon’da ister rakını ister soğuk biranı iç, Fezayir Abi’ye selam söyle!


Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.