YAZARLAR

Siyaset futbola bulaşmasaydı iyiydi...

Tribünlerde yaşananı, tribünün sorunu olarak indirgediğimiz müddetçe çözülmesi gereken sorunlar olarak görünen şeyler kendini yeniden üreterek devam eder.

Önümüzdeki yıl gerçekleşecek Avrupa Futbol Şampiyonası'na katılabilmek için geçtiğimiz 10 günde oynanan milli maçlar için ayrılan sürede bir şeyler oldu. Futbol üzerinden ülkeler arasında birbirlerine mesaj verme kaygısının sahada iyi futbol oynama kaygısından ağır bastığı bir dönemdi. Kimin ne için mesaj verdiğine, kimin haklı olduğuna girmeyeyim. Çünkü oradan çıkılmıyor. En azından Türkiye'nin futbol milli takımları tarihinde ilk defa son 2 maç kala grubunu birinci sırada tamamlayarak bir turnuvaya gitme ihtimallerini hesaplamak kadar kolay değil. Çünkü tartışmalara başka bir gözle, özellikle Türkiye – Fransa maçında Kaan Ayhan'ın attığı golden sonra verilen asker selamıyla gelişen tartışmanın detaylarına, baktığınız zaman bir futbol maçındaki golle sonuçlanan pozisyon öncesinde ofsayt/faul var/yok tartışmasından farksızlaşıyor. Çünkü herkes kendine göre haklı. Kaan Ayhan'ın asker selamıyla golü kutlamaması kendi açısından haklı bir karar ama bir başkası için öyle değil. Veya Antoine Griezmann'ın Dünya Kupası finalinde madalyasını ülkesinin Başkanı Emmanuel Macron'dan alırken verdiği asker selamı milliyetçi/faşist bir içeriğe sahip değilken Türkiye Milli Futbol Takımı'nın asker selamı vermesi milliyetçi/faşist bir içeriğe sahip olabiliyor. Yaşandıkları zamanın ve mekanın bağlamından koparmadan iki hareketin yarattığı etkiyi analiz etmek gerek. Örneğin Nicolas Anelka gol sevincinde ellerini kuş şekline getirmesiyle, Xherdan Shaqiri'nin ellerini kuş yapması aynı manalara gelmiyor, gelemiyor. Ama bu olayların yaşanmasının sorumlusu futbol değil.

KİM KİME BULAŞIYOR? 

Bir gol sevincini, "Futbola siyaset bulaştı" sözleriyle net bir tespit koyarcasına yorumlamak, yaşananları tek bir bakış açısıyla değerlendirmeye girer demek isterdim ama bir şeyi değerlendirirken çok taraflı değerlendirmek gerekliliğinden yola çıkarak, "Futbola siyaset bulaştı" yorumu sadece bir klişeyi tekrar etmekten öteye geçmiyor. Siyaset hiç futbola karışmıyormuş gibi düşünmek ise sadece saflıktan öte. En basitinden Türkiye'de stadyumlara anayasaya uygun bir şekilde belirlenmiş bir kartla giriyorsunuz. Eh bu siyasetin futbola bulaşmasına net ve kısa bir örnek olarak kenarda durabilir.

Bulgaristan'da, İngiliz futbolculara yapılan ırkçı saldırı, Türkiye Milli Takımı oyuncularının asker selamı vermesi, bazılarının vermemesi, bazılarının da asker selamını beğenip beğenisini geri çekmesi, UEFA'nın henüz cuma günü açıkladığı karara göre Kosova ve Rusya'nın milli takımlarını bir araya getirmeme kararı, İran'da kadınların futbol stadyumlarına nihayet girebilmesi, Başakşehir-B.Mönchengladbach maçında üzerinde haç olduğu için bayrağın stadyuma alınmama gerekçesi de siyasetin futbola bulaştığı anlar.

Bu anlattığım hikayelerin hiçbirinde futbolun durduk yere kalkıp da siyasete bulaştığı yok. Ama siyasetin durduk yere futbola bulaştığı durumlar çok. Bu yüzden futbola siyaset bulaştı diyerek yaşananlar için çözüm aramaya kalkışmak oyunu kirletmekten başka bir şeye yol açmaz. Biz belki her gün her saat futbol izlediğimiz ve izlediğimiz maçlarda rastladığımız ırkçı, faşist, ayrımcı olayların gün geçtikçe arttığını gördüğümüz için futbolun siyasetle olan iç içeliği dikkatimizi fazla çeker hâle gelmiş olabilir. Ancak baş ve işaret parmaklarınızı uçlarından birbirine birleştirip dokunmatik ekranınıza koyduktan sonra uzaklaştırma suretiyle uzaklaştırmak suretiyle çerçeveye daha geniş açıdan bakarsak sadece 90 dakika görünen o ırkçılık,faşizm, militarizm, ayrımcılık, eşitsizlik hayatın diğer dakikalarında kentin sokaklarında yaşantısına artarak devam ediyor.

SOKAKTA OLAN ARTMIŞSA, STADYUMDAKİ DE ARTAR 

Stadyumda Nazi selamı veren de, asker selamı veren de, bir kadına futbol maçını stadyumda izlemesini yasaklayan da aslında sokaktaki insandan başkası değil. Bu insanları da birbirine kırdıracak biçimde, kendisinden olmayandan nefret ettirecek, hatta ölmesini isteyecek kadar fanatik bir hâle sokanlar da futbol oynayanlar değil, siyaset yapanlar. İnsan hayatının sokaktaki hayatının bir parçası olan oyun ve oyun seyri de insan bu kadar siyasete bulaşmışken, insan hayatının günlük melekeleri de futbol oyunu esnasında sadece zuhur buluyor. Futbolu, oyuna siyaset karıştıran futbolcular politikleştirmiyor, insana hayatını politik yaşamak mecburiyeti baskısı uygulayan siyasetçiler politikleştiriyor. O yüzden futbola siyaset bulaştı yerine siyaset futbola bulaştı demek stadyumlarda görünen o kötü '-çılık/-cılık'ların esas kaynağını bulup düzeltmemize engel oluyor. Siyaset futbola bulaşmasa tribünleri de futbolu da çok güzel yönetirdik aslında...


Volkan Ağır Kimdir?

1987 İstanbul doğumlu. 2006 yılından bu yana blog yazıyor. 2008 yılında Cumhuriyet gazetesi Spor Servisi'nde muhabirliğe başladı. O günden bu yana yoğunlukla spor muhabirliği yapıyor. Serbest muhabir olarak 2014 yılında Dünya Kupası'nı Brezilya'da, 2015 yılında Copa America'yı Şili'de takip etti. 2011 yılından bu yana Açık Radyo'da her pazartesi günü 19.30'da Efektifpas isimli spor programını sunuyor. Gazete Duvar'da haftalık, zaman zaman da çeşitli yayınlara özel konularda haberler hazırlıyor. Zaman zaman da kendisine dokunan sosyal ve toplumsal olaylar hakkında da yazıları ve haberleri çeşitli medyalarda yayınlanıyor. 2016 Ekim ayından bu yana Almanya'da Köln'de yaşıyor.