YAZARLAR

Suriye harekatının bilançosu

Alandaki iki küresel güç ABD ve RF bize karşı yahut en azından bizim arkamızdan anlaştı. PKK uzantısı YPG/YPJ berhava olmadı, üniforma değiştirip Suriye Ordusu’nun “V. Lejyonu” olarak Esat’ın elinde Türkiye’ye kinli ve ABD eğitimli-donatımlı bir Özel Kuvvet’e dönüştü.

Kulağımızın arkasından şeffaf BIC kalemi alalım, dilimizi tükürük hokkası yapıp, tükenmez kalemin ucunu mürekkebe “permanent” özellik kazandırmak amaçlı içine bandırdıktan sonra, önümüze koyduğumuz sarı defter sayfasının ortasına yukarıdan aşağıya düz bir çizgi çekelim. Dileyen tepeye “niyet neydi, akıbet ne oldu” diye başlık da atabilir.

Çizginin soluna yazalım: Rojava deneyiminin sonu geldi. PKK simgeleri ve Öcalan posterleri indi. Yani sınırımızda “PKK devletçiği kuruluyor” korkumuzu yendik. Altına ekleyelim: ABD’yi, çatışmaya girmeden, Suriye’den gönderdik. Yanına parantez açalım: Irak’ta yapamamıştık. Şimdi zincirleme reaksiyonla o olasılık da belirdi.

Bir satır daha alta inelim: Akçakale/TelAbyad ve Ceylanpınar/RasElAyn arasındaki 120 km. genişlikten, 30 km. derinlikteki M-4 karayoluna sarkıldı. Asterisk koyup not düşelim: TSK değil yeni adı Suriye Milli Ordusu olan cihatçılar indi. Henüz denetim sağlanamadı. SMO’nun disiplinsizliği ve işlediği insanlık suçları küresel kamuoyunu aleyhe çeviren başat etmenlerden oldu. TSK de sınır hattındaki iki yerleşim birimi Tel Abyad ve Ras El Ayn’ı tam denetim altına alamadı.

Sol sütuna kesikli çizgi çekip altına geçelim. “Anamuhalefet kendini sıfırla çarptı” ibaresini kayda geçirelim. Bu kalemden, yaptırımlar, Batı’dan dışlanma, muhalefetin dirsek temas aralığında hizaya girmesi, HDP’nin muhalefetçe dışlanması, hepsi iç siyasette “Tanrı’nın bir lütfu.” NATO’dan, AB’den, ABD’den, insan hakları hukukundan, USD ile iş yapmaktan, hepsinden kendimizi kurtarıp, dostumuz Vladimir’in kollarına atılıyoruz. Buna aşağıda geri dönelim.

Çizginin soluna bunları yazdıktan sonra kalemin arka ucuyla kafamızı kaşıyıp, duraklayalım ve tükenmez kalemin ucunu çizginin sağına koyup bir an boşa bakalım. Yazmaya devam edelim: Alandaki iki küresel güç ABD ve RF bize karşı yahut en azından bizim arkamızdan anlaştı. PKK uzantısı YPG/YPJ berhava olmadı, üniforma değiştirip Suriye Ordusu’nun “V. Lejyonu” olarak Esat’ın elinde Türkiye’ye kinli ve ABD eğitimli-donatımlı bir Özel Kuvvet’e dönüştü.

Artık uğraşacağımız ulusal güvenlik tehdidi, 2011’den bu yana yerinden edeceğimizi söylediğimiz Beşar Esat’ın Suriye devleti. “Soru işareti” koyalım: Mevcudu sınırlı ordusunu şimdi kuzey sınırına da yaymak zorunda kalan Esat, her ne kadar ardında RF hava kuvveti olsa da, Idlip’teki baskısını sürdürebilir mi? İki işi aynı anda yapabilir mi? Idlip’te yeni sınır, o cebi batı-doğu ekseninde ortadan ikiye kesen aynı M-4 karayolu mu olacak?

Uluslararası ortama bakalım: PYD/YPG/YPJ’nin PKK’nin organik Suriye uzantısı olduğu tüm ilgili taraflarca teslim edildi. Bunu da sol sütuna koyabiliriz. Ama hemen karşısına “bu yolla PYD itibar kaybetmedi, aksine PKK hiç olmadığı denli uluslararası meşruiyet kazandı” diye ekleyebiliriz. ABD Başkanı Trump’ın önce Cumhurbaşkanu Erdoğan’la, ardından yine bizzat kendinin doğrudan SDG komutanı Mazlum Kobane ile telefonda görüşmesi bu yeni durumun başat göstergesi.

BMGK’de Rusya ve Çin, Türkiye aleyhine çıkacak tasarıyı engelledi. Ardından TSK, SDG üzerinde baskıyı artırıp, ABD de aradan çekilince, SDG Şam’la anlaştı. Bunun ardından da Rusya ve Çin damperli kamyonun el frenini boşalttı, takozu çekti, BMGK yeniden Türkiye’nin Suriye operasyonu olağanüstü gündemiyle toplanıyor. Yani P-5’in tamamını karşımıza almakta muvaffak olduk. Bu sonucun bir yan anlamı da Astana Süreci’nin sonunun gelmiş olması demek olabilir.

Ve ambargolar, bakalım neymiş şu yaptırımlar: Malum Ekonomi Bakanı Albayrak Vaşington ziyaretini iptal etti. Trump, Kongre baskısını azaltmak adına adeta “siz dövmeyin, ben tokatlayacağım” dedi. Ama Senatör Graham’i kesmedi, o inatla yeni, daha acıtıcı yaptırımlar paketini hazırladığını duyurdu. Üstelik, rastlantı bu ya, bir yılı aşkın zamandır “tozlu raflarda” bekleyen HALKBANK dosyası masaya inip, işleme konuverdi. “Dikkat Yanıcı Madde – Ateşle Yaklaşmayın” demekle yetinelim.

“Ya al İttihad-ı al Awrabiyu” yani eyy AB: Kim var, kim yok silah ambargosu uygulama kararı aldı. Çok mu etkiler? Eh. VW Manisa’ya otomobil fabrikası kuracaktı, erteledi. Bak işte o hiç olmadı. Bir de rakamların ötesinde beklentilerin, imgelerin, izlenimlerin ekonomik dünyası var. Yaptırım altındaki, dünyayla kavgalı bir ülkenin tamtakır kasayı çekip, çevirmesi çok daha güçleşecek. Dolayısıyla, diplomatik manevra alanı da daralacak.

Bakkal bilançosu iyi-kötü tamam, sayfayı çevirelim. Yeni başlık: “Buradan Ötesi.” ABD Başkan Yardımcısı Pence ilk kez ülkemize geliyor. Yanında Ulusal Güvenlik Danışmanı O’Brien, Dışişleri Bakanı Pompeo ve Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey. Rusya Devlet Başkanı Putin de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı günübirlik Moskova’ya “davet etti.” Rus Dışişleri Bakanı Lavrov Şam ile SDG arasında arabuluculuk yaptıklarını teyit etti, şimdi Şam ile Ankara’nın arasını yapmak için uğraşıyor. Yine RF Suriye Özel Temsilcisi Lavrentiev, Adana Mutabakatı’nı, sihirli “5 km. derinliği” vurguladı. İran, Ruslarla aynı hatta.

Yan sahnede, Fransa Cumhurbaşkanı Macron telefonda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın eleştirel açıklamasını anımsatmış. “Ne zaman KKTC’yi tanıdınız?” yanıtını almış. Anlamlı. Keza telefonda Suriye’den çekilme çağrısı yapan Alman Şansölye Merkel de, “terör örgütünün yanında mısınız?” diye terslenince, telaşla “nein, nein…” demiş.

Üstelik Bakü dönüşü uçakta Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bizim de planımız var. Kapıları açıyoruz. 3.6 milyon şu anda bizdeki mülteci. ‘Haydi AB sizi çok seviyor. Sizler AB’ye gidin’ dememiz lazım” ifadesiyle diplomatik yaklaşımını yeniden ortaya koydu. Ve ekledi: “Bu DEAŞ’lı yabancı savaşçıları kendi ülkelerine göndeririz. Tutuşacaklar. Fransa diyecek ‘göndermeyin’, Almanya diyecek ‘göndermeyin.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar, Somali istisna, Arap Ligi’nin tepkisinden had safhada rahatsız olduğu Bakü’deki konuşmalarından belli. Söylemi neo-Osmanlıcı, ümmetçi, hatta ihvancı yaklaşımdan Turancılığı yeniden keşfe doğru evriliyor izlenimi veriyor. Tam da o sırada, Putin Suudi Arabistan ve BAE’yi ziyaret ediyor. Hakkımızda hayırlısı diyelim.

Sonuç olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan hem ateşkesi, hem diyalog sürecini reddediyor. “Siz IŞİDle görüşür müsünüz?” sorusunu yönelttiği Trump’tan “yeri gelince, evet” yanıtını aldığını yorumsuz paylaşıyor. Teröristle masaya oturmaya gelince, dünyadaki tüm barış süreçlerinde, bizde de yakın geçmişte yapılan bu. Kiminle uğraşıyorsan, kim seninle uğraşıyorsa veyahut, onunla konuşursun. Erdoğan, Münbiç’ten Irak sınırına harekâtın süreceğini de yineliyor.

Ulusal güvenlik yalnızca askeri boyuta indirgenip, silahlı kuvvetler bürokrasisine emanet edilirse, Genelkurmay MSB’ye bağlanıyor kisvesiyle eski Genelkurmay Başkanı’ndan MSB yapılırsa, neo-Osmanlıcı ergenlik hülyalarıyla maruf başbakan mezun edilir, ama yerine koalisyonun küçük ortağının bir o denli tehlikeli dünya görüşüne teslim olunursa, dış politika tamamen iç politika saikleriyle yürütülür, hariciye birikimi hepten devre dışı bırakılırsa dışarıda gidilecek fazla yol da kalmıyor. İçeride, yukarıda belirttiğim üzere tüm bu olan-biten, “Tanrı’nın yeni bir lütfuna” mı tekabül edecek, anamuhalefet böyle giderse ve belimiz bu defa hepten bükülmezse, o belki.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.