YAZARLAR

Putin’in Ortadoğu hesapları: ABD’nin kalbine yolculuk

Pazartesi Riyad’da salı Abu Dabi’de bando mızıkayla karşılanan, Krallık Sarayı’nda yatıya kalan Putin bu ziyaretten milyar dolarlık anlaşmalar ve etkisini artırmış bir lider olarak döndü. Ancak bundan da önemlisi Körfez'de Putin’in posterleriyle süslenen sokaklar, Rusya’nın bölgedeki etkinliğini ve değişen, pragmatizme yaslanan yeni dengeleri gösteriyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 14-15 Ekim’de Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) seyahat etti. Putin'in 12 yıl sonra ilk defa Riyad ve Abu Dabi’ye gitmesi Rusya dış politikası açısından başlı başına önemli bir adım. Putin, 2007’de aralarında Suudi Arabistan, BAE ve Katar’ın da olduğu Körfez ülkelerini ziyaret etmişti. Söz konusu dönemde Putin’in bu ziyaretleri Rusya’nın Ortadoğu’ya açılma stratejisinde bir ilk olması açısından önem arz ediyordu. SSCB ve ardından kurulan Rusya Federasyonu’ndan bir lider ilk defa Ortadoğu’ya üstelik kıdemli ABD müttefiklerinin başkentlerini içeren bir tura katılmıştı.

12 yılda hem Ortadoğu hem de Rusya dış politikasında büyük değişiklikler oldu. Rusya Batı odaklı dış politikadan bir yandan Asya Pasifik’e açılırken bir yandan da Ortadoğu’da varlığını pekiştirme gayretine girişti. Öte yandan Ortadoğu özellikle 2011’de başlayan Arap Baharı’yla en toyunun on yıldan fazla iktidarda kaldığı ülkelerin bir kısmında yönetim değişiklikleri yaşadı. 2014’te başlayıp 2017’ye kadar devam eden süreçte petrol fiyatlarında sert düşüş yaşandı. Bölgenin petrol zengini ülkeleri, Rusya ile beraber ekonomik çalkantılara sürüklendi. İran, 2015’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimî üyesi ve Avrupa Birliği adına Almanya ile (P5+1) ile nükleer anlaşma (Joint Comprehensive Plan of Action) imzaladı.

Başından beri anlaşmaya karşı olan Ortadoğu’daki ABD müttefikleri, Suudi Arabistan, BAE, Ürdün ve İsrail ABD’nin bu anlaşmadan çekilmesini talep ediyordu. Nitekim Mayıs 2018’de ABD anlaşmadan çekildi ve İran’ı yeniden yaptırım kıskacına aldı.

2011’de isyan dalgalarının sıçradığı Suriye’de Putin hem Suudi Arabistan hem de BAE, Türkiye ve Katar’ın ABD öncülüğünde Beşar Esad’ın iktidardan düşürülmesi için el ele verdiğini gördü. 2013’te kimyasal silahların Suriye’den ABD ve Rusya arasında yapılan anlaşmayla tahliyesine kadar Rusya süreci izledi. Tarafları tarttı. Peki sonrasında ne oldu da Moskova, Esad’dan yana tutum alırken Suudi Arabistan, BAE, İran, İsrail ve Katar ile aynı masada bir araya gelmeyi başardı? Rusya’nın 2015’te Suriye’ye müdahalesi başlarken nasıl oluyordu da Suudi Arabistan yönetimi müdahalenin başlamasından dört ay sonra Moskova yollarına düşüyordu? Bu yazıda bu sorulara yanıt arıyoruz.

RUSYA DIŞ POLİTİKASI: EKONOMİK DAR BOĞAZ VE BATI İLE ANLAŞMAZLIK

Rusya eski müttefiklerinden olan Libya’da Muammer Kaddafi’nin devrilmesine giden süreci başlatan Güvenlik Konseyi toplantısında veto hakkını kullanmadı, ancak sonrasında buna pişman oldu. Suriye konusundaysa daha stratejik adımlar attı. 2012’de başlayan Putin’in üçüncü döneminde dış politikada çok yönlülük (güzergâh çeşitlendirmesi) Batı karşıtı dilin ve milliyetçiliğin yükselişinin politik karşılığı oldu. Ukrayna’da başlayan savaş, Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesiyle noktalandı. Rusya, bu süreçte ayrımcılığa uğradığını düşündüğü Batı'yla ayrışmayı pekiştirdi. Derken ABD ile AB’nin yaptırımları başladı. Trump yönetiminin elinde bir maymuncuğa dönecek olan yaptırımlar Obama dönemiyle Rusya’ya uygulandı. Haziran 2014’te 100 dolar civarında satılan petrolün bir varilinin 2016’da 30 doların altına kadar düşmesine neden olan petrol şoku, Rusya ekonomisini alt üst etti. Yaptırımlar Rusya ekonomisindeki sarsıntıyı krize çevirdi. Sadece Ağustos- Aralık 2014 arasında Rusya ekonomisi Batı yaptırımları nedeniyle 100 milyar dolarlık zarara uğradı. 2015 Aralık’ında basın mensuplarıyla bir araya gelen Putin ekonomideki durumu saldırıya bağlamamış ve şöyle demişti “Rusya ekonomisinde zifirî karanlık bir tablo var. Çok koyu bir tablo, tablonun önce siyahlığını azalmak lazım.”

Rusya ekonomisi bulanacak çözüm faiz artışını içeren, enflasyonu kontrol altına almayı öngören önlemlerin yanında Asya Pasifik ve Ortadoğu’nun zengin ülkeleriyle yan yana gelmeyi gerekli kılıyordu. Hem ekonomik darboğaz hem enerji fiyatları üstüne Batı’yla yol ayırımı dış politikada sık sık telaffuz edilen “yeni yollar yeni ilişkiler” stratejisini pekiştirdi. 2014-2016 arasında dış politikada Çin ve Asya’ya verilen ağırlık 2016’dan sonra Ortadoğu’yu görünür biçimde kapsadı.

SURİYE MÜDAHALESİ VE DERDİM İSLAM DEĞİL ÜÇLÜSÜ

Tarih Eylül 2015, Putin New York’ta BM Genel Kurulu’nda Suriye konusunda soğuk duş etkisi yaratan şu sözleri söyler: “Suriye bataklığa çevrildi. Kürtler ve Esad yönetimi dışında kimse IŞİD ile savaşmıyor. Gidip dağı taşı bombalıyorsunuz. Biz Rusya olarak IŞİD ile savaşacağız, Suriye’nin toprak bütünlüğü için Suriye yönetiminin davetiyle oradayız”.

Böylece bir ay önce başlayan Rusya’nın Suriye müdahalesi açıklık kazanır. Öte yandan önce Rusya ile uçak krizi yaşayan, Emevi Camisi’nde namaz kılma hülyaları gören Türkiye, yetmezmiş gibi Rusya Büyükelçisi’nin topraklarında öldürülmesine engel olamadı. İran ve Rusya’nın yanında yer alacağı Astana Üçlüsü'nün ilk bir araya gelişinde Türkiye heyetinin paniği ve huzursuzluğu seslerinin titremesine yansıdı. Rusya Astana Üçlüsü'nü kurarken şuna dikkat etmişti: Bir Sünni devlet (Türkiye) bir Şii devlet (İran) ile bir arada olmak. Amacının İslam’a savaş açmak olmadığını, dertlerinin IŞİD başta olmak üzere radikal terör örgütleri olduğunu İslam dünyasına iletmek. Rusya bir yandan Türkiye ve İran ile koordineli giderken, Esad ile de yönetimin gücünü ve kontrol alanını genişletmesini sağladı. Aynı anda ABD ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) IŞİD’i püskürtmekteydi.

Rusya hem diplomasi hem de askeri angajmanla Suriye konusunda farklı bir senaryoya kapı açtı. Ancak varlığı bununla sınırlı kalmayacaktı. Körfez’e bakalım...

EY KÖRFEZ, UFUKTA GÖRÜNEN PUTİN MİDİR?

Moskova’da soğuk bir aralık günü… Beklenen misafir nihayet geldi. Gündem petrol. Petrol denildiğinde adı ilk sırada anılan Suudi Arabistan bir heyetle Rusya’dadır. “Ne olacak bu petroldeki düşüş, ekonomideki kriz” gündemli toplantı OPEC+ formülü olarak bilinen ve Rusya ile OPEC ülkelerinin ortak kesinti kararı almalarını sağlayan yapının ilk adımı olur. Nihayetinde taraflar 2017’de “vanaları kapatın” diyerek üretimde kesintiye gider. O kadar yol gelen Suudi heyetine "Tarım var, enerji var, teknoloji alt yapısı var, nükleer var, silah var. Ne ikram edelim size?" denir. Bu toplantıdan itibaren Kral Salman ilk defa Rusya’yı ziyaret eden bir Suudi Kralı olarak tarihe geçerek 3 Ekim 2017’de Rusya’ya gider. Milyar dolarlık anlaşmalar imzalanır. Rusya-Suudi Arabistan Ortak Yatırım Fonu kurulur. Suudi Arabistan’ın hasmı Katar da resimdedir. Katar Rusya’nın en büyük petrol şirketi Rosneft’in yüzde 14’lük hissesini alır. Bu iki düşman nasıl Rusya konusunda sorun yaşamıyor derseniz, Tahran ve Tel Aviv’in de Moskova ile yakın ilişkiler kurduğu dikkate sunulmalıdır.

Rusya Körfez’e şunu söyler: Biz sizin ittifaklarınıza, iç işlerinize karışmayız. ABD ile ittifakınız bizim için sorun değil. Gelin anlaşma imzalayalım, ekonomilerimiz canlansın. Hem bıkmadınız mı ABD’nin sizi yarı yolda bırakmalarından, oysa biz öyle miyiz? Esad’a nasıl destek olduk gördünüz. Bize güvenin.

ABD ile gerilimli süreçler yaşayan Körfez, İran Nükleer Anlaşması dahil olmak üzere pek çok defa Washington ile karşı karşıya geldi. Üstelik ABD artık bir petrol üreticisi, eskisi gibi bölgeye bağlı değil. Yakında pazardan pay kapmak için petrol piyasasında olacak. Körfez Rusya ile ilişkisini şöyle tanımlar: İttifaksa ittifak, neden tüm yumurtaları aynı sepete koyalım? “Dış politikada pragmatizm günah değil ya!” Bu düşünce Rusya ile enerji, tarım, silah, nükleer santral başta olmak üzere iş birliği için masaya oturmanın kılavuzu olur.

Özetle pazartesi Riyad’da salı Abu Dabi’de bando mızıkayla karşılanan, Krallık Sarayı’nda yatıya kalan Putin bu ziyaretten milyar dolarlık anlaşmalar ve etkisini artırmış bir lider olarak döndü. Ancak bundan da önemlisi Körfez'de Putin’in posterleriyle süslenen sokaklar, Rusya’nın bölgedeki etkinliğini ve değişen, pragmatizme yaslanan yeni dengeleri gösteriyor.


Mühdan Sağlam Kimdir?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzadığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir.