YAZARLAR

Nafakada restorasyonla geçmişi canlandırma isteği

Tek adam yönetimindeki iktidar partisi ve sadık müttefiki, gerçeklerle yüzleşmekten korktukları için olacak Nafaka Hakkı Kadın Platformuyla görüşmeye dahi cesaret edemedi. Keza Adalet Bakanlığı ile Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da muhtemelen sadece icazet alamadıkları için değil aynı zamanda kadınların haklı olduğu gerçeğini bildikleri için de yüz yüze görüşmekten kaçındılar.

Gerçeklerin çarpıtıldığı haberlerin manipülatif manşetleriyle şekillendiği anlaşılan ikinci yargı reformu paketi yolda. Henüz ilk paketin içeriğine ilişkin tartışmalar bitmeden yeni düzenleme haberlerinin basına servis edilişi, Erdoğan taktiklerinden. İtinayla sızdırılan haberler ilk paketin gündemdeki yerini alt sıralara çekmeyi hedefliyor. İlaveten yandaş medya ve GONGO yapıların bu haberle gündemi işgali, sözüm ona sivil toplumun yargı reformunu desteklediği(?) imajı yaratmak da cabası.

Geçmişi günümüze taşıyacaklar. Reform değil olsa olsa restorasyon hevesi bu. Yıllar süren kadın mücadelesiyle geriletilmiş olan patriyarkayı tekrar canlandırmaya hizmet edecek, servis edilen haberlerden anlaşıldığı kadarıyla. Yoksulluk nafakasına, geçmişte olduğu gibi bir değil yüzde yüz zamla iki yıl alt sınır getirilmesini öngörüyor düzenleme. Hayatın akış hızının baş döndürücü seviyelere ulaştığı günümüzde 1988 öncesi telefon kullanmaya geri dönülmesini istemek kadar mantıksız ve tutarsız, hayatın gerçeklerine tamamen aykırı bir düzenleme öneriliyor meclise. Topluma ilişkin her şey yirmi birinci yüzyıla aitken kadının aile içindeki konumunu ve toplumsal statüsünü 1988 öncesine ışınlamak istiyorlar. Bu ülkedeki kadınlar eskiden olduğu gibi şiddet gerekçesiyle boşanmak isteyen kadının davasını, hakimin “kadının karnından sıpasını sırtından sopasını eksik etmeyeceksin” sözüyle ret ettiği yıllardaki gibi yaşasın istiyorlar.

Yoksulluk nafakasına mahkeme kararıyla peşinen süre sınırı getirilmesi, kadınların boşanma hakkının kullanabilmesinin yasal teminatını ortadan kaldırmaktır. Kadınların boşanma kararı almasını önlemenin yolu olarak BoşanMA Komisyonu'nca icat edilip, yandaş örgütler ve medya sayesinde topluma pompalanmıştı zaten bu talepler. Yoksulluk nafakasına süre sınırı getirilmesi toplumsal talep değil siyasi yönlendirme olarak karşımıza çıkmıştı, ilk günden bu yana da böyle devam etti. Yoksulluk nafakasının süresiz olarak ibaresiyle yani peşinen bir alt sınır belirlemeden bağlanmasının toplumsal sorun yarattığına dair hiçbir resmi veri sunulmuş değil bu güne kadar. Bu konuda yapılan yayınlar iktidar destekli medya, dernek ve vakıflarla bunların temsilcilerinin beyanlarından ibaret. Hedeflenen şey kadının aile içindeki konumunu, erkeğin ya elinin kiri ya da kölesi olduğu geçmişe sabitleyerek dondurmak… Kadının toplumsal statüsünü de bu doğrultuda geriletmek istedikleri açık. Üstelik bunu aileyi korumak niyetiyle yaptıklarını söylüyorlar ki tümüyle safsata. Erkek için boşanmayı kolaylaştıran akıl almaz yollar öneriliyor fetvalarla SMS ile boşanma gibi ama kadın boşanmak isterse ekonomik açıdan sembolik miktarlardaki yasal güvenceden bile yoksun bırakılsın, demektir bu düzenleme. Yani kadına medeni kanunla tanınan boşanma hakkı kullanılamaz haklardan birisine dönüşerek kağıt üstünde kalsın demektir. Henüz tam belli değil ama bu düzenleme Medeni Kanun madde 175’te bir değişikli öneriyorsa arkasından gelebilecek olanlardan gerçekten korkmalıyız.

İktidar toplumsal mutabakatı önemsemeden ittifak içerisindeki parmak hesabıyla bu teklifi yasalaştırmayı planlıyorsa bilmeli ki suni erkek mağduriyetiyle ortaya atılan kof iddialara benzemeyecek derecede ciddi toplumsal sorunların yaşanmasına yol açacaktır. Kadınların yoksulluk nafakasına ilişkin görüşlerine zerrece değer vermeden sadece nafaka ödemek nedeniyle mağdur olduğunu iddia edenlerin bakış açısıyla yasa yapılması, her açıdan sorunları büyütür. Her şeyden önce nafakaya ilişkin gerçek sorunun ödenmeyen nafakalar olduğunu, asıl ihtiyacın nafaka tahsil usulünü, devlet güvencesine kavuşturacak bir düzenleme olduğunu görmezden gelmek iktidarın, gerçek sorunlara sırtını dönmesidir.

Kadının ekonomik açıdan eşitliğe ulaşmasıyla kendiliğinden ortadan kalkabilecek konulardan birisi yoksulluk nafakası. Ancak suni ve hiç kuşkusuz art niyetli taleplere kapılarak böyle bir yasa çıkarsa kadının statüsü geriletileceği için yoksulluk nafakasına olan ihtiyacın, bugünden daha fazla yükseleceği de ortada. Haberlerde sunulduğu gibi bir düzenlemenin kadınların yoksulluk nafakasına olan ihtiyacını derinleştireceğini iktidarın idrak etmesi zor görünüyor. Ancak muhalefet partileriyle yapılan görüşmelerde Nafaka Hakkı Kadın Platformu, konuyu tüm boyutlarıyla açıklama fırsatı bulmuştu. Parlamentoda yer alan muhalefet partileri, yoksulluk nafakasında her hangi bir yasal değişiklik gerekmediği yönünde bizimle mutabık kalmışlardı. İktidarın tabanında yer alan kimi nev-zuhur zenginlerin, yeni orta sınıflaşmış kesimlerin parayı bulunca eski eşten, “elini yıkayarak kurtulma” hevesiyle bu suni gündemi yarattığının farkında muhalefet.

Ancak tek adam yönetimindeki iktidar partisi ve sadık müttefiki, gerçeklerle yüzleşmekten korktukları için olacak Nafaka Hakkı Kadın Platformuyla görüşmeye dahi cesaret edemedi. Keza Adalet Bakanlığı ile Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da muhtemelen sadece icazet alamadıkları için değil aynı zamanda kadınların haklı olduğu gerçeğini bildikleri için de yüz yüze görüşmekten kaçındılar. Hal böyle olunca iktidar partisinin ve ortağının kadın vekilleriyle yandaş derneklerin kadınları bilsinler ki topun ağzındalar. Kadın kazanımlarını geriletmek için kurdurulan “paralel kadın sivil yapılanmalara” da kendilerine de artık pek ihtiyaç kalmayacak. Kadının statüsünü bugünkü yetersiz konumdan bile daha fazla geriletmeyi başardıkları takdirde “eve döndürülecek” olanlar ilkin kendileri. Bizlere gelince mücadeleye alışkınız. Geçmişte hiç yoktan var edilen kazanımları elde eden öncü kadınların yolundan giderek korumayı, gerekirse yeniden ve fazlasıyla kazanmayı başaracağımızdan kimsenin şüphesi olmasın!


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.