YAZARLAR

Suriye'de müdahale ve barış süreci

Türkiye ile ABD’nin “güvenli bölge” deyince aynı şeyden söz etmedikleri belli. “Ortak Güvenlik Düzeneği”, ki herhalde Şanlıurfa’daki Müşterek Harekât Merkezi işaret ediliyor, başlığı altında da yapılacak işlerde aynı yöne bakılmıyor gibi. Aşağıda savunma ve dışişleri bürokratlarının, bakanlarının çözemediklerini, yukarıda liderler arasında halli beklentisi de New York’ta boşa çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerginliği de devam ediyor.

Taraflar var, tarafların söyledikleri var, birbirleriyle konuşmayan ve konuşamayan taraflar var, tarafların sahada bulundukları konum ve durum var, bir de daha genel, kuşbakışı siyasal, tarihsel ve toplumsal bağlam var. Bunlara göre, Suriye’de olabileceklere bakalım, Suriye deyince Fırat’ın Doğusu’nu öne alalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tek yanlı askeri harekât için sürekli yineleyegeldiği "Eylül ayı sonuna dek” mühleti gerçekçi, akılcı ve uygulanabilir mi, anlamaya çalışalım.

Erdoğan BM kürsüsünden konuştu, PYD yetkilisi İlham Ahmed söyleşi verdi, ABD’li generaller basına açıklamalarda bulundu, Şam SDG’yi “ayrılıkçı terörist milis” ilan etti, Rusya ve İran görece sessiz. Ayrıca, Erdoğan-Trump yüz yüze ikili görüşmesi gerçekleşmedi. Cumhurbaşkanı “Bu seneki resepsiyon çok kısa ve özet geçti. Zaten resepsiyon fotoğraf çekimlerinden önceydi. Hemen orada görüşmemizi yapıp fotoğraf çekimi esnasındaki görüşmeden sonra müsaade alıp ayrıldık.” dedi.

Erdoğan’ın Trump ile ABD’ye varır varmaz yaptığı telefon görüşmesinin içeriği ve cereyan tarzı hakkında pek bilgi paylaşılmadı. Ancak, bu telefon görüşmesi, Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasından önceydi. Yani, Erdoğan ve konuşma metni yazan ekip, o görüşmeye göre paragraf sırası değiştirebilir, vurgu artırıp/azaltabilir, içerik ekleyip/çıkartabilirlerdi. Öyle mi oldu, bilemeyiz haliyle.

Erdoğan, BM kürsüsünden elindeki haritayı göstererek, Suriye’de yapmak istediğini tüm dünyayla açıktan paylaştı. Yurda dönmeden önce seçmece medya mensuplarıyla yaptığı toplantıda da “İki hafta süre vermiştiniz, bu süre hâlâ işliyor mu?” sorusuna, “Bu takvim şu anda işliyor. Ne gibi adımlar atacağımızı daha önceki planlarımız çerçevesinde uygulamaya koyacağız. Çünkü Türkiye oyalanacak bir ülke değildir” yanıtını verdi. Sınırboyunda askeri yığınağın tamamlandığına ve yerden, karadan devriyelerin başladığına da değindi.

Sözkonusu ziyaret öncesinde, Suriye’deki ve Şanlıurfa’daki ABD askeri varlığının tuğgeneral rütbeli üst düzey komutanları Wortman ve Naumann da akredite medyanın sorularını telekonferans yoluyla yanıtladılar. Her ikisi de, Türkiye’nin güvenlik yani PKK’ya yönelik kaygılarını had safhada gözeten ve ABD-Türkiye işbirliğini korumaya özen gösteren ton ve içerikte konuşmakla birlikte, TSK harekâtına yeşil ışık yakan bir ifade de bulunmadılar. Aksine, hem TSK hem SDG ile birlikte IŞİD’e karşı çalışmanın, diyalog ve eşgüdümün öneminin altını çizdiler.

O arada, SDK Başkanı İlham Ahmed de Jared Szuba’nın sorularını yanıtladı. Ahmed, sarih biçimde TSK’nin sınırına tarafında olmadığını ve tasarlanan harekât konusunda da ABD tarafı ile aralarında bir uzlaşı bulunmadığını belirtti. Ahmed’in anlayışı, 5 ila yerine göre 15 km derinlikte bir ağır silahtan, muhariplerden ve muhkem mevkilerden arındırılmış bir tampon bölge ile TSK’nin SDG denetimindeki bölgeden uzak tutulması. Anayasa Yazım Komitesi’ne çağrılmadıkları cihetle ortaya çıkacak belgeyi tanımayacaklarını da ekliyor.

Son olarak, tam da Erdoğan ABD’deyken, USIP Suriye Çalışma Grubu raporu yayımlandı. Raporu hazırlayanlar, kimi Demokrat ve Cumhuriyetçi senatörler ve eski diplomat ve askerler. Raporun ABD yönetimine temel tavsiyeleri özetle: Türkiye’yi esnetmek, Rusya’yı (ciddiye almak ve) dengelemek, İran’ı geriletmek, SDG’ye desteği sürdürmek ve SDG’yi dönüştürmek. Raporda, ABD’nin yeni bir barış sürecine öncülük etmesi ve YPG’nin içinden PKK’lilerin ayıklanması “dilekleri” sıralanıyor. Türkiye’nin tek yanlı askeri harekâtının ABD’nin amaçlarına zarar vereceği vurgulanıyor. Suriye’de siyasal çözüm için çaba gösterilmesi ancak bunun gerçekleşebilmesi için zamanın henüz erken olduğu kaydediliyor.

Bu resimden Ankara için ortaya çıkan yönetici özeti herhalde: “Ben tek, siz hepiniz!” olsa gerek. Türkiye ile ABD’nin “güvenli bölge” deyince aynı şeyden söz etmedikleri belli. “Ortak Güvenlik Düzeneği”, ki herhalde Şanlıurfa’daki Müşterek Harekât Merkezi işaret ediliyor, başlığı altında da yapılacak işlerde aynı yöne bakılmıyor gibi. Aşağıda savunma ve dışişleri bürokratlarının, bakanlarının çözemediklerini, yukarıda liderler arasında halli beklentisi de New York’ta boşa çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerginliği de devam ediyor.

Öyleyse ne olacak, ne olabilir? TSK’nin Fırat’ın Doğusu’na girmesi, Türkiye’nin ABD ile savaşa girmesi demek. ABD’nin TSK Zeytin Dalı veya Fırat Kalkanı benzeri bir harekâta izin vermeyeceği ortada. Buna karşılık, Tel Abyad/Gre Spi ile Resulayn/Serekani arasında istenilenden çok daha kısıtlı, ancak yine de 5 km. yerine 15 km. derinliğe inen bir askeri varlığa ise karşı çıkmayabilir. Barış Süreci için daha fazla tarafın perde gerisinden çabalara girişmesi beklenir. Olmaz ama Fırat’ın Doğusu konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir adım geri çekilip, Milli Savunma Bakanı Akar ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na daha fazla alan bırakması siyasi akıl gereği olur.

Haşa bana soran olmaz da, sorulsa “istihbarat teşkilatları böyle kilitlendiği anlarda oyunu açmak için var” derdim. MİT Başkanı Fidan’ı hem Şam’da Ali Memluk’la (ki bu zaten yapılıyor olabilir), hem SDG Komutanı Mazlum Kobane ile, hem Kandil’le, hem ABD’li (sessiz ve derinden giden) mevkidaşı Gina Haspel ile yoğun bir örtülü diplomasi trafiğine sokardım. Şam Büyükelçiliği’nin yeniden açılmasının altyapısını hazırlardım. İçeride de anamuhalefet CHP ile bilistişare AB standartlarında bir idare reformu ile terörün tanımı gibi konularda geniş ulusal mutabakat arardım.

Kaygım ise sunduğum bu menüden anamuhalefetin, bir devirler Saddam’la denendiği gibi, “Beşar Esat’la anlaşıp Kürtleri Şam-Ankara kıskacına almanın tam zamanı” gibi bir sonuç çıkarması. CHP, şehitler üzerinden siyaset yapılmasını artık engelleyebilmeli. Ayrıca, ucu açık, siyasi amacı belirsiz, çıkış planı olmayan askeri harekâtlara “terörle mücadeleye destek” adı altında omuz vermek yerine, yanılgıları, yanlışları teşhir edebilmeli. Anday’ın dizesindeki gibi bizi bu yola getiren ırmağa bakabilmeli.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.