YAZARLAR

Sezai Temelli: Yargı eliyle HDP muhalefet yapamaz hale getirilmek isteniyor

On yıldır devam eden KCK Ana Davası’nda, Yargıtay 16’ncı Ağır Ceza Dairesi 4 Eylül’de karar verdi. Karar dün mesai bitiminde açıklandı. Dosyadaki 154 sanık arasında bazı HDP milletvekilleri ile bazı HDP’li belediye başkanları ve parti teşkilatlarından isimler de bulunuyor. Demokratik siyaset adeta tasfiye edilerek ne yapılmak isteniyor?

Kürt seçmenin, kayyımların rövanşını alırcasına 31 Mart Yerel Seçiminde tekrar HDP’ye teslim ettiği üç büyükşehir belediyesine bir kez daha kayyım atanması… HDP’nin önceki eş genel başkanı Selahattin Demirtaş hakkında, verilen tahliye kararından sonra serbest bırakılması beklenirken yeniden tutuklama kararı çıkması… Erdoğan’ın önceki eş genel başkanlar Demirtaş ile Figen Yüksekdağ için “onları bırakmayız” demesi… Ve son olarak KCK Ana Dava’da kararını açıklayan Yargıtay 16’ıncı Ceza Dairesi’nin, aralarında HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven ile Diyarbakır Milletvekili Musa Farisoğulları’nın da bulunduğu çok sayıda Kürt siyasetçinin cezasını onaması…

Kısa süre içinde peş peşe yaşanan bu gelişmelerin arkasına, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Engin Yıldırım’ın dünkü açıklamasını da ekleyelim: Türkiye'de yaşayan insanlar Türk yargı sistemine pek fazla güvenmiyor. Bu çok ciddi bir sorun.

KCK Ana Dava kararını sorduğum HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, “Cumhurbaşkanı bir açıklama yapıyor; yargı, bu sözlerden kendine vazife çıkarıyor ve gereğini yapıyor. Talimatlı yargı, ne yasa ne içtihat tanıyor” dedi.

HDP, DBP, HDK’de siyaset yapan binlerce kişi cezaevinde, çok sayıda siyasetçi de aldığı cezalar sebebiyle yurt dışında. Bir zamanlar Kürtler ovada siyaset yapsın deniyordu. Bugün ise demokratik siyasetin önü tıkanmak isteniyor. Peki amaç ne? Bu soruya şöyle yanıt verdi Sezai Temelli, “HDP’ye yönelik yargı marifetiyle sürdürülmeye çalışılan bir operasyon bu. Amacı da HDP’yi muhalefet yapamaz hale getirmek. Herkesin, tüm muhalefetin, toplumsal muhalefetin, bu gelişmeleri doğru yerden okumasında büyük yarar var.”

Yaz aylarından bu yana iyiye yoracağımız pek bir işaret olmamasına rağmen, yaşanan kimi gelişmeleri, olası bir barış sürecinin gelişi diye yorumlayanlar oldu. YSK kararıyla tekrarlatılan İstanbul seçimi öncesinde, 8 yıldır avukatlarıyla görüştürülmeyen Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesi, kamuoyunun hiç tanımadığı bir akademisyenin, devleti yönetenlerce Öcalan’a gönderilmesi, Kürt seçmene Öcalan’dan mektup getirilmesi gibi kritik zamanlarda çok enteresan olaylara tanık olduk.

Bunlar acaba yeni bir çözüm sürecinin emareleri mi, diye sorarken Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediyelerine kayyım atandı. Sonrası tam bir keşmekeş!

On yıldır devam eden KCK Ana Davası’nda, Yargıtay 16’ncı Ağır Ceza Dairesi 4 Eylül’de karar verdi. Karar dün mesai bitiminde açıklandı. Dosyadaki 154 sanık arasında bazı HDP milletvekilleri ile bazı HDP’li belediye başkanları ve parti teşkilatlarından isimler de bulunuyor.

Demokratik siyaset adeta tasfiye edilerek ne yapılmak isteniyor?

Siyasi iktidarın kendi içinde nasıl bir kavgaya tutuştuğunu izliyoruz günledir. Acaba devleti yöneten aktörler de kendi aralarında kavga mı ediyor? Erdoğan ve AK Parti iktidarının Kürt meselesine ilişkin “topyekûn savaş” politikası dışında bir hedefi olmadığı görülüyor. Tutarlı bir devlet politikasının olmadığı da…

Devleti yönetenlerin ajandasında yeni bir barış süreci olsun veya olmasın biz, benzer süreçleri dünyanın farklı coğrafyalarında yaşamış, tarafları masaya oturtmuş birine kulak verelim şimdi…

Bu köşede, 2016 yılının kasım ayında, “Peacemaker” yani “arabulucu/barış müzakerecisi” olarak tanınan Padraig O’Malley ile yaptığımız iki bölümlük röportajı yayınlamıştık.

IRA’nın barış müzakerelerinde görev almış, Mandela ile IRA’cıları buluşturarak iki tarafın birbirine deneyimlerini aktarmasını sağlamış, üniversitelerde “çatışma çözümleri” üzerine dersler veren O’Malley’in üç yıl önce söylediklerini aynen alıntılıyorum:

Kürtleri hapse atmak çözüm değildir tam tersi sorunun daha da çözümsüz hale gelmesidir. Hükümetin bunu kabul etmesi lazım. Türk halkının da Kürt halkının da iki tarafın da birbirleri üzerinde uyguladıkları şiddet ne kadar artarsa artsın bunun çözüm olmayacağını kabul etmesi gerekir. Bugün ya da 10 yıl sonra veya 20 yıl sonra mutlaka müzakereye başlayacaklar. Aradaki tek fark 20 yıl sonra daha fazla insanın ölmüş olacağıdır. Bu gerçeği her iki taraf da kabul etmeli, bu gerçeği görmeli.

- https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2016/11/28/baris-muzakerecisi-padraig-omalley-ile-baris-umudunu-konustuk-1/

- https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2016/11/29/baris-muzakerecisi-padraig-omalleyden-turkiye-analizi-2/