
Türkiye Paris İklim Anlaşması'na taraf olacak
Türkiye iklim değişikliği meselesini çok geriden takip ediyor. Öyle ki iklim anlaşmalarına en son taraf ülkelerden biri. Daha kötüsü politika anlamında hiçbir anlaşmanın özüne uymuyor. O yüzden ilk iki anlaşmaya bu kadar geç taraf oldu ve peşinden kömür, gaz, petrol ithalatını arttırmak ve bunun için asfalt ve beton dökmek üstüne kurulu bir iklimi değiştirme politikaları uyguluyor.
Paris Anlaşması’nda da benzer bir durum var ve olacak. Taraf olmayan 12 ülke kalmış. Biri de Türkiye. Paris Anlaşması için olacak durumu anlamak için önceki iki anlaşmayı anlamak gerekiyor.
BMİDÇS
1992 yılında Rio’da yapılan zirvede, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) karara bağlandı. Sözleşme 21 Mart 1994’de yürürlüğe girdi. Yıllar sonra Türkiye sözleşmeyi gündemine aldı. 16 Ekim 2003 tarihinde TBMM’de görüşüldükten sonra 21 Ekim 2003 yılında Resmi Gazete’de yayınlandı.
Bundan sonra da süreç ağırdan alınmaya devam edildi. Ancak 24 Mayıs 2004’de Türkiye resmen taraf oldu. Yani sözleşmenin karara bağlanmasından tam 12 yıl sonra BMİKÇS’ye taraf olabildi.
Peki ilk işi ne oldu? Sadece iki örnek verelim:
3 Şubat 2005’de Resmi Gazete’de bir yönetmelik çıkarıldı: Maden Kanunun Uygulama Yönetmeliği. Bu yönetmeliğe eklenen bir geçici madde ile Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne yeni yetkiler verildi. Sonrasında ülkede rödovans yoluyla kömür ve elektrik üretimi katlandı. O zamana kadar rödovans yoluyla kömür üretimi yılda sadece 447 bin ton iken 2014’de 4,3 milyon tona çıktı. Rödovans yoluyla elektrik üretimi modeli toplam 887 milyon ton kömür rezervini kapsayan, 3 bin MW kurulu güce sahip bir hacme ulaştı.
İkinci bir iş daha yaptılar. 1987’den bu yana durmuş olan kömür madeni aramaları 2005 yılında tekrar başlatıldı. Yaklaşık 8,7 milyar ton olan bilinen rezerv böylece bugün 18 milyar tona seviyesine çıkarıldı. Bu da ülkede kömür madenlerini ve haliyle diğer madenleri olağanüstü arttırdı.
Yani Türkiye önden sözleşmeye taraf oldu, ardından kömür üretimini katlayan politikaların önünü açtı. Bize ise daha fazla iklim değişikliği ve 301 işçinin canını kaybettiği Soma maden faciası kaldı.
KYOTO PROTOKOLÜ
Japonya’nın Kyoto kentinde düzenlenen 3. Taraflar Konferansı’nda (COP 3) bir araya gelen devletler 11 Aralık 1997’de dünya çapında sera gazlarının azaltılması için bağlayıcı hedefler içeren “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne İlişkin Kyoto Protokolü”nü imzaladılar. Protokol Rusya’nın 18 Kasım 2004 tarihinde taraf olması ile 16 Şubat 2005 tarihinde fiilen yürürlüğe girdi.
Sözleşme, 5 Şubat 2009 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda kabul edildi. Resmi başvurunun yapılarak taraf olması için 26 Ağustos 2009’u beklememiz gerekti. Yani Koyoto Protolü’nün karara bağlandığı zirveden tam 12 yıl sonra Türkiye taraf oldu.
Bu sefer sözleşmede yaptığını aynen uyguladı. Önden protokole taraf olan Türkiye arkasından iklimi değiştiren politikalara hız verdi. Nispet yaparcasına 2012 yılı “kömür yılı” ilan edildi. Mega ithal kömür santralleri, mega şehir hastaneleri, havaalanları ardı sıra geldi.
İktidar adeta her nabza göre şerbet verdi. Kendi programına iklim değiştiren yatırımları alırken topluma anlaşmasını bıraktı.
Şimdi ise durum hem farklı hem de çok benzer.
PARİS İKLİM ANLAŞMASI
İklim müzakerelerinde devletler o kadar ağırdan alıyorlardı ki, görüşmeler adeta ağır çekimde ilerliyordu. 1987 yılında karbondioksit yoğunluğu güvenli sınır olan milyonda 350 parçacığı geçti. Buna rağmen 1992’de çerçeve sözleşmesini, 1997’de protokolü konuşmak ne kadar büyük ayıp ise daha ayıbı Türkiye’nin ilkine 2004, ikincisine 2009’da taraf olması.
Asıl olması gereken atmosfere salınan sera gazlarını iddialı bir şekilde azaltacak, bağlayıcı, etkili ve herkesi kapsayacak yeni bir anlaşma idi. Böyle bir anlaşmanın 2009 yılında tamamlanması gerekiyordu. Devletler çıkartmadılar, engellediler. Onun yerine bağlayıcılığı pek olmayan, emisyonları azaltmayan, aksine arttıran, ciddiyeti oldukça düşük bir anlaşma, 2015 yılında Paris’te gerçekleşen 21’inci Taraflar Konferansı’nda çıktı. Evet, anlaşma başarılı olursa iklim bir tık daha yavaş değişecekti. Devletleri ortak bir zemine çekerek iyi bir başlangıç noktası olması şansı vardı. Tabii ki bir de kötü bir anlaşma bile anlaşma olmamasından iyidir diyebiliriz.
Paris İklim Anlaşması anlaşma olmamasından iyi ama çözüm olamıyor. Ülkeleri bağlamıyor, sınırlamıyor, sadece hizaya çekiyor. Bu mantıkla konuyu ertelemeye zaten yatkın iktidarların imdadına yetişti. Anlaşma öncesinde ülkelerden niyet beyanları (INDC) istendi. Ülkeler atmosfere salacakları emisyonları şişirdiler. En çok şişiren ülkelerden birisi de Türkiye idi. Anlaşmaya taraf olursa kendisini hiçbir şey bağlayamayacaktı. Kendi resmi belgelerindeki rüzgar, güneş hedeflerini bile aşağı çekti. 25 yılda iklime yaptığı kötülüğün çok daha fazlasını sonraki 15 yılda yapacağını beyana koyarak bunu “azaltım” diye sundu.
Çok basit bir örnek verecek olursak, Türkiye 1990 yılında iklimi değiştiren sera gazlarının üstüne 20 yılda 193,5 milyon ton eklemişti. Niyet beyanı ile verdiği hedefte emisyonlarını 2010 yılına göre azaltmak yerine, üstüne bir 517 milyon ton daha seragazı eklemeyi taahhüt etti. Böylece 1990’da 200 milyon ton mertebesinde olan salımlar 2030’da 929 milyon tona çıkacaktı. Yani 20 yılda ne kadar termik santrali, köprü yapmışsa, ne kadar asfalt- beton döktüyse, bunun neredeyse iki katını daha sonraki 20 yılda yapmayı politika olarak sundu.
Bu sefer önden anlaşmayı imzalayıp arkasından iklimi değiştiren projelere hız vermek yerine baştan “imzalarsam fazlası ile iklimi değiştirebileyim” diyerek önlemini aldı. Bu güvenle 2016 Nisan ayında gerçekleşen Paris Anlaşması’nın sembolik imza törenine katıldı. İmzayı atan bakanın tören dönüşü ilk durağı Sabancı’nın Adana’daki termik santralinin açılışı idi.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı, Paris İklim Anlaşması’nı New York’taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda düzenlenen törende imzaladı.

.
İktidar Paris Anlaşması’nın bu yanını iyi okudu. Taraf olsa bile kendisinin kömür-petrol-gaz-asfalt-beton politikası engellenmeyecekti.
Şimdi 2004 ve 2009’daki durumun aynısı yaşanıyor. Salda Gölü’ne beton, Kaz Dağları gibi onlarca doğa parçasına altın madeni, ODTÜ Ormanı’na yurt ve daha çok kömür-petrol-gaz-asfalt-beton projesi var. Böylece 1990’da 45,9 milyon ton olan kömür üretimi 5,6 milyon ton olan kömür ithalatı 2017’de 71,7 milyon ton üretime ve 38,3 milyon ton ithalata yükselmişken 2030’da çok daha fazlasına çıkacak. Bu listeye petrolü, gazı ve bunların tüketimini arttıracak asfalt ve betonu da ekleyin.
Türkiye’nin iklim fonlarından yararlanması pahasına Paris İklim Anlaşması’nı savunmak büyük bir felaket. Hele iklimi değiştirme iddiası bu kadar yükselmişken taraf olması demek, ülkelere kötü örnek olması demek. Emin olun, çoğu siyasetçi sırf bu yüzden Türkiye’nin taraf olmasını istiyor.
Türkiye zaten baştan beri Paris Anlaşması’na taraf olmak istiyor, hazırlıklarını ona göre yapıyor. Evet taraf olacak, hem de çok yakında. Ancak iklimi değiştirmek için mi, yoksa bu değişikliği yavaşlatmak için mi taraf olacak? Onun cevabı ise bizde ve bizim doğru politikaları savunmamızda.
Proje yöneticisi, enerji ve iklim uzmanı, aktivist. Çeşitli sektörlerde proje yöneticiliği yaptıktan sonra son yıllarda iklim değişikliği ve enerji alanında uzman olarak çalışmaktadır. Tüketici ve İklimi Koruma Derneği yönetim kurulu üyesi olup 350ankara.org iklim aktivist grubunun kurucularındandır. Yaptığı çalışmaları ve değerlendirmeleri daha önce Cumhuriyet Enerji'de kamuoyu ile paylaşırken, aynı zamanda yesilekonomi.com'da da yazmaktadır. Raporlarına ve arşivine http://www.onderalgedik.com/ adresinden ulaşılabilir.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bütün kömür santralleri kapatılabilir!
Bütün kömür santrallerini kapatmamız mümkün! Şimdi tasarının veto edilmesi ile bunun yolu açıldı. Ama bizler kamu politikalarını boş bırakırsak, vekiller meclisi boş bırakmaya devam ederse tersi olacaktır. Ancak şu durumu da uyarı olarak belirteyim; nasıl Bakan altı ay içinde filtre taktık diyerek termin planını kastediyorsa, arkada böyle bir söz oyunu varsa, bu vetonun arkasında da olabilir. Bunun cevabını hep beraber arayacağız, söz.
Meclisin içler acısı karnesi
Yıllarca bir grup insan seçimlerde “iktidar zaten kazanacak” diyerek iktidara çalıştı. Hem de muhalif görünerek bunu yaptı. Şimdi ise muhalefet vekilleri örgütlü bir şekilde bunu yapıyor, zaten sayımız yetmez gibi bir cevap veriyor. Bunu bu ülkede sandığa gitme oranı yüzde 85 iken yapıyorlar.
Apollinaris Lejyonu’nun Dipsiz Göl hazinesi
Apollinaris Lejyonu'nun oraya hazine gömdüğünü sorgulamayan, araştırmayan, tarihi incelemeyen kamu görevlileri değil, devlet. O görevliler devlet politikası çerçevesinde izin verdiler. Peki 11 yılda 1183 define izini verenlere ne demeli?
Poşetten devletin ne kazandığını açıklıyorum!
Bakanlık verilerine göre alışveriş poşeti kullanımı yüzde 22'ye düşmüş. Yani neredeyse her beş poşetin dördünü almamışız. Bu büyük başarı. Bunun da bakanlığın politikasının başarısından çok genelde sadece halktan para alma derdinde olan devlete, özelde ise yaptıkları tartışma götüren bakanlığa tepki olduğunu söyleyebiliriz.
11 milyon fidan neyi örtüyor?
Orman Bakanlığı aslında Ormanı Korumama Bakanlığı. 11 milyon fidan dikimi de bu gerçeği örtme, bu yeşil yalana halkı alet etme işi. Bakanlık 2012-2018 arası tam 41 bin 122 izin vermiş, 2 bin 714 kilometrekare alanı şirketlere açmış ve sadece 2018’de Alamos’un yaptığı doğa katliamının neredeyse 42 katına göz yummuş.
Kapadokya'ya 'evet' dersen Boğaziçi'ne kayyım gelir
Yeni düzenleme üç kurumu kaldırıp yerine Boğaziçi Başkanlığı ile Boğaziçi Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma ve Düzenleme Kurulları getiriyor. Hepsi de başkanın adamları olacak.
İklim dostu ilk belediyemiz
İklim krizini durdurma politikası iklimi değiştirme politikası gibi somuttur. Öyle somuttur ki hayatın her alanında kendini belli eder. En basitinden mezarlar bile endüstriyelleşti ve bedenlerimiz beton kutulara konuluyor. Ağzımıza dayayarak içtiğimiz su bile petrol türevi şişelere giriyor.
Türkiye’nin Volkswagen skandalı
Dünya insan sağlığına zararlı gazları aşırı miktarda verdiğini saklayan Volkswagen'ı cezalandırdı. Türkiye ise dokunmadı ve üstüne teşvik verdi. Yetmedi, üstüne 40 bin araçlık alım garantisi ekledi. O da yetmedi, gümrüksüz olarak araç getirme imkanı ile Amerika’da geri alınan araçları almanın yolunu açtı.
Her şey beton için mi?
Bu operasyon ekonomik kriz ve iklim krizi yaşadığımız bir dönemde sınıra yakın bölgede yaşayan yüz binlerce akrabamızı yerlerinden edip, yerine iki milyon Suriyeliyi yerleştirip 14 bin 400 kilometrekarelik alanda 185 milyon metrekarelik bir kentsel dönüşüm ile inşaat sektörüne 300 milyar TL kazandırma operasyonudur.
Elektrik zamlarına tek cevap: Kamulaştırma
Yüzde 14,9 elektrik zammı bir elektik zammı değildir. Bu 15 ayda yüzde 54 fatura artışı da değildir. Açık bir şekilde borcunu ödemeyen şirketlere “sen daha ödeme, ben halktan alıyorum” demenin adıdır. Öyle olmasa dağıtım bedelleri 15 ayda nasıl yüzde 65 artabilir?
Erdoğan BM’nin iklimini değiştirdi
Erdoğan BM İklim Eylem Zirvesi’nin iklimini değiştirdi. Fosil yakıtları nasıl katladığını, çöpünü dönüştüremediğini iyi bir şey gibi anlattı, betonu dünya gündemine politika olarak koydu.
Enerji yatırımları kamulaştırılsın
2008’de HES’ler satılmaya başlandı. Ardından termik santral özelleştirmeleri başladı. 2013 yılında ise dağıtım şirketleri özelleştirildi. Böylece 2013 sonu itibariyle dağıtım şirketleri yüzde 100 özele geçti. Yani beş yıldan fazladır dağıtım şirketleri ucuz ve hazır kredi ile para kazanıyor. Ama borçlarını ödeyemiyor. Üretim şirketlerinde de benzer bir resim var
Mutmain olma sıkıntısı
TOKİ’nin yapacağı işe kimse inanmıyor. İnanmamakta haklılar, çünkü ortada korunacak denilen alana 43 bina yapılacak, 140 bin metrekarelik tesis konulacak. Onlar da farkında ki ihale sonucunu açıklayamıyorlar. Yetmezmiş gibi Emine Erdoğan halka “mutmain olma” çağrısı yapıyor ve bu geziye çevre örgütlerini de götürüyorlar.
Amazonlar yakılıyor, Karadeniz kurutuluyor
Karadeniz’de her vadi bir ekosistem. Amazon kadar olmasa bile kendine ait bir döngüsü var. Sadece ekosistem olarak değil, ekonomik sistem olarak da birbirlerine benziyorlar. Orayı da maden ocakları ve HES’ler istila etmiş.
Belediyelere kayyım, ormanlara kayyım!
70’lerde Ankara Belediye Başkanı Vedat Dalakoy tam da şimdiki gibi görevden alınmıştı. Şimdiki gibi diyorum, çünkü suçu işçi grevlerine destek vermekti, yani o zamanın teröristi idi. Vedat Dalokay görevden alındığını ilk duyduğunda, “Yasa dışı. Anayasa dışı bir yazı üzerine, işi bırakıp gidersem, bir Anayasa suçu işlemiş olurum” dedi ve belediyeyi terk etmedi.
Obsesyon A.Ş.
Aslında “temizlik” önce “kirletme eylemini” yapmamakla başlar, doğal yollarla kirden arınmakla devam eder. Obsesyon A.Ş. ise farklı çalışan bir anonim şirkettir aslında. Amacı daha çok kirlenirken sizin petrol türevi deterjanlarla rahatlamanız, daha fazlasını da kozmetiğe para harcamanız üstüne kurulmuştur. Böylece yılda 28,8 milyar gram kimyasal tekstili mendil diye satar, 8,8 milyar TL’lik deterjan, 9,4 milyar TL’lik de kozmetik parasını sizlerden toplar.
398 defa Kaz Dağları
Kaz Dağları’nın Çanakkale tarafı ülkede en fazla altın madeni işi olan, en fazla kömür santraline, en fazla ekolojik yıkım projesine sahip. Öyle ki Kaz Dağları’nın Çanakkale tarafında 398 yerde maden aranıyor, maden çıkartılıyor. 398 yerde ağaç kesilmiş, kazma vurulmuş, iş makinesi doğayı parçalamış.
Salda Gölü değil, Salda City!
Şu dakikada “Salda Hepimizin” diyen sosyal medya tembelliğini bırakıp TOKİ’ye, Şehircilik Bakanlığı’na “Salda’ya sahip çıkıyorum ve ne olduğunu biliyorum” deme zamanı. Salda Gölü ya inşaat sektörünün olacak, ya da doğanın. Bu farkı yaratmak tek bir gerçeği örgütlemeye, o gerçeği işin sorumlularına iletmeye bakar, o kadar.
Ekonominiz batsın
Düzce’de yaşanan felakette geçmişte dökülen her asfalt ve betonun, o asfalt üstünde giden arabanın yaktığı petrolün, o beton evlerde yakılan gaz ve kömürün rolü vardır ve o rol belediye hizmet alanının bir parçasıdır. Ancak çözüm için bilgi gerekir ve o bilgi belediyenin neyi doğru neyi yanlış yaptığını bilmekten geçer.
Yenilenebilir enerji paraları kime gidiyor?
Yenilenebilir enerji destekleri genelde piyasada yer bulamayan ve genelde HES dışında kalan kaynakları desteklemek içindir. Ama Türkiye’de durum böyle değil. Bu desteklerin yarısı HES’lere gidiyor.
KYK İnşaat A.Ş. ODTÜ’de
Ortada 2,5 milyon metrekare beton, yüzlerce milyon liralık ihaleler, çalışma kampına dönen bir yurt anlayışı ve beraberinde getirilen bir ekonomik model var. Ama kimse gerçekleri konuşmazsa, herkes olaylar gelişirken kafasını çevirmeye devam ederse yalanlarla dolu bir ülkede sadece inşa edeceğimiz tek şey “hocam o ağacı niye kesiyorsunuz?” diye soran kızın üzüntüsü olacak.
Haziranda sıcaklık rekoru kırdık
Bugün dökülen beton-asfalt, kesilen ağaç ve yakılan fosil yakıtlar hep daha fazla iklim değişikliği, daha fazla iklim felaketi anlamına geliyor. Yani bugün beton ve asfaltın her damlası o siyasetçiyi iklim krizinin ortağı yapıyor.
Bu yaz çok sıcak geçecek
Asfalt-beton politikaları yüzünden bu yaz yağan her yağmur bize bir sel felaketi olarak dönüyor ve her güneş ışını beton ve asfaltta biriken ısı adaları olarak geri dönecek. Yani iklim değişmese bile bu yaz çok sıcak geçecek.
Afetler Allah’ın işi, kârlar kimin?
Ortada her yıl kişi başına bir ton asfalt ve beton dökülmesi gibi bir gerçeklik varken bakanlarımıza ben de bir soru sorayım: Bu felaketler Allah’ın işi ise bu dökülen asfalt-betonun kârları kimin işi?
Şehir hastanesi değil, hasta ticaret merkezi
Unutmayın. Bu aynı şehir hastaneleri tesisleri hekimlerin, sağlık emekçilerinin yok sayıldığı, inşaat şirketi mantığının işlediği bir model. Siz ise bir metasınız. Çalıştığı her saniye yıkım demek. Ya siz onu yıkacaksınız ya da onlar sizi yıkacak.
Marmaray’ın yatan vagonlarının altında kimin imzası var?
Vagon fabrikamızı emekliliği bekleme yerine çeviren, Güney Kore firması ile AKP’li müteahhitlerin vagon pazarına çöreklenmesini sağlayan, kurdukları düzen ile yerli üretimi kendi ceplerine aktaranlar aynıdır. Asıl ilginci TUVASAŞ’ın arazisini veren, Hyundai Eurotem fabrikasının temelini atan, Marmaray ihalesine imza atan ve araç alım sözleşmesine de imza atan kişi aynı kişidir.
Çernobil’i izleyin, Akkuyu’yu görün!
Valery Legasov, Çernobil kazasından tam iki yıl sonra intihar ediyor. Çernobil dizisinin finalinde ses kayıtlarından alıntılandığını tahmin ettiğimiz şu sözlerini duyuyorsunuz “Şimdi sadece soruyorum: Yalanların Bedeli nedir?” Çernobil’de söylenen, öncesinde söylenen o yalanları, tarihini bilmek için diziyi izleyin. O zaman arkada bir Akkuyu göreceksiniz.
AK-Projecilik battı mı?
Muhalefet AK-Projecilik yapmaya devam ederse bu, AKP’ye yarar, AK-Projecilik batmaz. Ama Karayalçın gibi halk ile proje yönetimi yaparsanız iktidara değil halka yarar. Mesele bu kadar basit ve politiktir aslında.
İSKİ: Su Paralarını Araç Kirasına Harcama İdaresi
İBB’de, İSKİ’de skandal değil skandallar var. Bir yılda 300 milyon TL’lik araç kiralama ile İBB, her yıl bunu tekrarlayarak bir dizi skandalın önünü açıyor. Sadece İSKİ penceresinden bakınca korkunç bir para transferi olduğunu söyleyebiliriz. İSKİ’nin su paralarını araç kiralama şirketlerine aktardığını bile iddia edebiliriz.
Poşet krizi
Bir bakanlık poşetten para toplayıp bunu kamuoyundan saklar mı? 8,6 milyon tondan fazla ambalaj malzemesi üretilen ülkede piyasaya 4 milyon 356 bin ton sürülüyor deyip kenara çekilir mi? Aradaki bir o kadar fark ne oluyor, insan hiç mi sorgulamaz?
Her şeyin acayip güzel olmasının yolları
İmamoğlu gelir gelmez toplu taşımada ve suda indirim adımı ile büyük motivasyon yarattı. Kısa sürede atılan bu adımlar aslında AKP’nin belediyecilik yapmadığını herkese gösterdi. Şimdi diğer belediye başkanlarına büyük görev düşüyor.
Akkuyu nükleer temel felaketi
Akkuyu inşaat sahasına kimse giremiyor. Orada bağımsız denetimci değil, bol miktarda istihbarat trafiği olduğu söyleniyor. Ortaya dökülen bu bilgiler Akkuyu projesinin tamamen politik olduğunu, imar barışı gibi politikalar neticesinde yıkılan Yeşilyurt Apartmanı işinden bir farkı olmadığını gösteriyor.
Kıbrıs’ta iklimi kim değiştiriyor?
Kuzey Kıbrıs fosil yakıt bağımlılığı ve ona bağlı asfalt politikaları dışında bir de beton bağımlılığına sahip. 2018 yılında 18,3 milyon dolar narenciye satan KKTC, karşılığında 25 milyon dolardan fazla para verip çimento ve çimento hammaddesi satın almış. 43,6 milyon dolarlık süt ürünleri ihracatına karşılık inşaat demirine 2018’de 63,2 milyon dolar harcamış.
25 Litre
Film neler anlatmıyor? Örneğin DSİ’nin standart verilerini hem belgeselde hem de proje sayfasında kullanıyor. Ama DSİ’nin “kullanım anlaşmaları” ile akarsuları şirketlere nasıl devrettiğini, böylece halkın ve doğanın elinden alındığını söylemiyor. Söylese su kıtlığının en önemli kaynağı ortaya çıkacak.
Dünyanın iklimini değiştiriyoruz!
Sera gazları envanteri çok politiktir. Türkiye’nin atmosfere saldığı sera gazlarının envanteri basit bir şey söylüyor. AKP ve yerel iktidarlar iklimi değiştirmeye çalışıyorlar. Toplumu ve doğayı gözeten kimse yok. Bilim ise bir şey daha söylüyor: Artık kömür, petrol ve gaz bacalarını kapatma zamanı. Buna belediyelerin asfalt plentleri, beton santralleri ve çimento fabrikaları da dâhil.
Sıra ücretsiz ulaşımda!
Görünen o ki Ankaralının cebinden 10 milyar TL’den fazlası çıkacak ve Ankaralı sevgilisine, annesine gidemeyecek. Yani Ankaralılar erişemiyor. Tıpkı diğer kentler gibi. Ortada böylesi bir para varsa bu para mutlaka halkın cebinden çıkıyor.. Kaba bir hesapla, her vatandaşın cebinden ulaşım için yılda ortalama 2 bin TL çıkıyor ama vatandaş erişemiyor.
Topal ördek ve Son Başkan
İktidar belediye meclislerini, seçim sayımlarını, belediye ihalelerini kilitlemekle tehdit ediyor. Ama iktidar bazı şeyleri bilmediğimizi zannediyor. Artık 2002’deki gibi oyların üçte biri ile meclisin üçte ikisini aldıkları ya da 2014’teki gibi oyların yüzde 43'ü ile belediyelerin yüzde 59’unu yönettikleri o günlerin geride kaldığını şimdi görüyoruz.
İki buçuk kriz ve seçim
31 Mart’ta köklü değişikliklerin olması kolay değil. Ama seçim sonuçlarında ilginç sapmalar, defolu sonuçlar olacak gibi görünüyor. Bunda ekonomik kriz, iklim krizi ve onların derinleştirdiği siyasi krizin etkisi olacak. Bu iki buçuk kriz ise 1 Nisan’da bizi bekliyor olacak. O yüzden her ne olursa olsun 1 Nisan’da yan yana durmak, konuşmak çok değerli.
İklimin beka sorunu
Veriler Türkiye’nin seçimden sonra da fosil yakıt ithal edeceğini gösteriyor. Çünkü seçim maliyelerini karşılamak için bu ithalata ihtiyaçları var ki halktan vergi alabilsinler. Sorun şu ki bu durumda iklim değişikliğini mi finanse edeceğiz yoksa iklim değişikliğini yavaşlatmak için mi adım atacağız?
Peyzaj A.Ş. hepinize iyi seçimler diler
Peyzaj A.Ş. çok açık ki kent içinde kalan doğal alanları, ardından kıra da sirayet ederek o toprak örtüsünün mülkiyetini ve kullanış biçimini asfalt, beton ve hafriyat ile değiştirip yüzeyi doğaya değil kapitalizme uygun hâle getirme sektörü olarak karşımıza çıkıyor.
Ocakta çarliston, şubatta marul çok politikti
TÜİK’in aylık en fazla artanlar listesinin üst basamaklarında taze meyve ve sebze var. Ocak ayında üst sıralarda biber, patlıcan, salatalık görünce neden bu gıdaların satıldığını anlıyorsunuz. Şubat ayında ise marul, maydanoz gibi yeşillikler çok artmış.
Kayyım Raporu hepimizin raporu
Rapordan da görüleceği üzere kayyım meselesi sadece HDP’nin değil, AKP’lilerin, CHP’lilerin, kadınların ve herkesin meselesi. Kayyım meselesi kadını, doğayı ve toplumu gözden çıkartarak başarı kazanan bir siyasetin de önünü kesme meselesi.
Nükleer mevzuat felaketimiz oldu
Toplam 22 dakikada ülkenin Nükleer Düzenleme Kurulu ile ilgili KHK değiştirildi. Kimse temmuzda “KHK’da ne yanlıştı da bunu bugün düzelttiniz” diyemedi. Kimse “o zaman eksik yaptıysanız bugün de eksik yapmış olabilirsiniz ama” diyemedi. Ya da "altı ayda Nükleer Düzenleme Kurulu'na dair ne değişmiş olabilir ki" diye soramadı.
9 maddede kalıcı tanzim satış kurma tüyoları
AKP kamu kaynaklarını havalimanına, köprüye, şehir hastanelerine yatırdı ve iş koltuk derdine gelince yüzde 64,1 artan taze sebze ve meyvede günü kurtarma derdine düştü. Aslında yaptığı 2,5 ay sürecek anlık satıştır. Şimdi yapılması gereken ise anlık, seçimi değil, tarımı, üreticiyi ve halkı kurtaran kalıcı bir tanzim satış.
Enis Bey’i hatırlar mısınız?
Belki hatırlamazsınız ama bu ülkede 1976 yılında belediyenin gecekondu fonu ve o fon ile gecekonduda yaşayan halka konut yapan belediyecilik anlayışı varmış. Hatta o zamanlar Bayındırlık Bakanlığı'nda, bilgisayar programlarına rağmen sorgulayan mühendisler varmış. Hatta o zamanlar kendine hayır diyen belediye çalışanlara güvenen, onlar haklı çıkınca mahcup olmayı bilen belediye başkanları varmış.
Yok öyle bir dünya
Salda Gölü’nde bir sanal gerçeklik ile karşı karşıyayız. Gölün beton ve asfalt ile korunabileceğini zannedenler var. Ülkenin bütün güney sahillerindeki pek çok tarım arazisi su altındayken, hortum ve fırtına ile cebelleşirken böylesi iklim düşmanı projelerin yapılabileceğini düşünenler var.
Asfalt beton gönül işi
Kriz çok derin ve derinliğini AKP’nin “memleket işi, gönül işi” demesinden, asfalt-beton belediyeciliğini reddetmesinden görüyoruz. 20 milyon insanın siyaseten umutsuzluğunu çok iyi görüyor ve onların başkasına gitmemesi için kendini reddediyor.
Politikacılar kaynaklı iklim felaketleri yaşıyoruz
Dökülen her asfalt ve beton, yakılan her kömür, petrol ve gaz Antalya’da, Bodrum’da, Çukurova’da, Ege’de yaşanan aşırı yağışları, su baskınlarını, dolu ve hortum gibi aşırı iklim olaylarını “politikacı kaynaklı iklim felaketi” yapıyor. O yüzden de kimse 2018’in en sıcak ve en felaket ikinci yıl olmasına rağmen insanlara beton ve asfalt dışında bir belediyecilik söz vermeye, kömür ya da gazdan enerji verimliliğine, toplu taşımaya geçeceğimizi anlatamıyor.
Poşete yasak geliyor
Poşet düzenlemesinin market, bakanlık ve hazineye gelir olacağını bugün hepimiz biliyoruz. Poşetin gerçek maliyeti çevre, insan sağlığı, ekosistem ve iklimedir. O 25 kuruş zarar görene gitmeli ve gitmediği için bize gerçekte maliyeti neredeyse 50 kuruş. Bu yüzden mevcut düzenleme geri çekilecek, doğa ve toplumu gözeterek yeniden değerlendirilecek.
Rakibim Mansur Yavaş
Mansur Yavaş konuşmasında bol bol araçların ve betonun kenti sarmasına vurgu yaptı. Pek asfalt lafı kullanmadı araç dedi, betonu aynen kullandı. Hatta bir Kızılderili ruhu ile “Betonlaşma uğruna insanı yok saydılar” dedi, yetmedi ardından “Kendisi yüksek olan ama ruhu olmayan binalarımız oldu” ve en sonunda “Şehir insanlara göre değil, araçlara göre tasarlanıyor” bile dedi.
AKP betona beton, asfalta asfalt dökecek!
AKP’nin bu seçimlerdeki tek vaadi betonun üstüne beton, asfaltın üstüne asfalt dökmek. Bütün devlet aygıtı ellerinde olmasına rağmen bunu bile konuşamıyoruz, poşeti konuşuyoruz. İktidarın ilgi çekmeyen seçim kampanyası ve Özhaseki’nin ilgi çekmeyen seçim proCeleri bunun örneği.
Poşet A.Ş.
Herkes 3,1 milyon ton plastik ambalaja dokunmayan ama halka ve doğaya dokunacağı aşikâr bir düzenlemede kendini çok aldatılmış hissediyor. Dahası halkımız bitkisel yağına, ilaç şişesine geri kazanım payı adı altında bakanlığa para vereceğini keşfetmedi. Onu da keşfettiğindeki hayal kırıklığı ne olacak?
2019'u akşamcılar ve tiryakiler kurtaracak!
Yeni rejim akşamcıları seviyor. Akşamcılar bu kadar vergi ile ne kadar sevildiğini biliyor mu? Bütçe çevreyi kirletenden değil akşamcıdan kazanıyor. Ne olursa olsun, 2018 yılı gibi 2019 da akşamcıların yılı olsun.
Kimsenin konuyu bilmediği torba kanun mecliste!
Dikkatsiz bir vekil 43'üncü maddenin gerekçesinde 2020 yılına kadar 100 milyar dolar enerji yatırımı yapılacağını görüp devam edecektir. Hadi vekil bunun anlamını ıskaladı, teklifi hazırlayan kişi bir enerji yatırımının süresinin en az iki yıl olduğunu bilmiyor mu? Hadi her şey hazır, bugün temel atsa çoğu yatırımın 2020’ye yetişemeyeceğini bilmiyor mu?
Plastik hakkındaki 7 yanlış
Atık meselesi herkesin meselesi. Ama atık devlet için sadece gelir meselesi. 1 Ocak’tan itibaren yürürlüğe girecek düzenleme ise bir yeşil yalan ve bizler bu propagandayı sorgulamalıyız, reddetmeliyiz. O zaman poşetin doğada yok olmayıp mikroplastiğe dönüştüğünü bulursunuz, düzenleme ile faturanın halka ve doğaya ödetildiğini görürsünüz.
Sarı Yelekliler, Yeşil Yelekliler ve Kara Yelekliler
Sarı Yelekliler derken geçen hafta başımıza Yeşil Yelekliler çıktı, güzel oldu. Sarı Yelekliler ve Yeşil Yeleklilerin karşısında çok açık ki bir de Kara Yelekliler var. Kara Yelekliler öyle böyle değiller; aralarında Suudi Arabistan, ABD, Rusya gibi fosil yakıt tüccarları ve yanlarında nedense Türkiye de var.
Sarı Yeleklilerin meselesi iklim meselesi
Sarı Yelekliler hareketi eşitsiz kapitalizmin eşitsizliği arttıran neo-liberal saldırısı üstüne devletlerin iklim değişikliği sorununu eşitsiz çözme politikaları ardından sokağa çıktı. Fransız devletinin eko-vergi dediği ama bizlerin Türkiye’de halkı vergilendirme politikası olarak çok iyi bildiğimiz bir şeyi uyguladığı için insanlar ayaklandı.
COP24 İklim Zirvesi: Bütün krallar çıplaktı
Sponsorluğunu kömür şirketlerinin yapacağı COP24, Polonya’nın Katowice kentinde gerçekleşecek. Ev sahibi Polonya’nın iktidardaki milli kömürcü AH Parti’si, karbon yoğun yatırımlarını ihraç eden gelişmiş ülkeler ve bunları ithal etti diye mutlu olan Çin gibi, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin bir araya gelmesi bir çelişki olabilir.
Sayılar politiktir, tıpkı poşet gibi!
Geçen hafta iktidar “poşet 25 kuruş olacak” diye bir torba kanunu lanse etti. İki günde geldi, bir günde komisyonda tartışıldı ve ertesinde meclise havale edildi. Kimse o kanunun neden torba olduğunu, neden 7-8 kanunu değiştirdiğini, neden bir kanuna bir kelime çekip başka bir kelime sokularak kanun yapılamayacağını konuşamadı.
İstanbul Büyükşehir Bakanlığı
Metro ve İETT yeterince çalışmazsa kim çalışır? Tabii ki asfaltçılar! Yol yapımı, yollar için kavşak, köprü yapmak, asfalt dökmek için İBB o kadar büyük paralar döküyor ki! Bunlar için harcanan para Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'ndan daha büyük! 2018 yılında İBB köprü, yol, kavşak yapmak ve asfalt dökmek için tam 2,7 milyar TL ayırdı. İstanbul’un asfaltı koca Enerji Bakanlığı'ndan bile büyük.
Ankara’ya ücretsiz toplu taşıma nasıl gelir?
Ücretsiz toplu taşıma fikren 77’den beri, pratikte ise 89’dan bu yana Ankaralı. Şimdi çok daha kolay, boşa giden paralar bile yeter. Düşünsenize bir belediye başkanı çıkıyor, Ankara’ya ücretsiz toplu taşıma geliyor ve diğer kentlerin belediye başkanları de başkente geldikçe imar artışı belediyeciliği, asfalt-beton belediyeciliği değil, ücretsiz toplu taşımayı öğreniyor.
Belediye başkanlığı adaylığımı açıklıyorum
Ücretsiz ulaşım çok mümkün. Geniş kaldırımlar, her köşe başında bir park, kendine yetebilen, kent bostanları dolu bir kent çok mümkün. Hatta bana Ankara Büyükşehir Belediyesi'ni (ABB) verin, Mars’a belediyeye ait uydu göndereyim. Olası mı? Hep beraber görelim.
Asfalt ve beton belediyeciliği nasıl çöker?
Asfalt ve betonlaşma konusunda AKP’nin eline kimse su dökemez. Durum böyle olunca muhalefet asfalt ve beton derse AKP kazanır. Muhalefet kazanmak istiyorsa asfalt ve beton dışında, imar artışı dışında bir belediyecilik önermek zorunda. Kaldı ki asfalt-betona karşı durmadıkça iktidarı besleyen muslukları açık bırakmaya devam etmiş olacak.
IPCC Raporu: Muhammed Ali'nin yumruğu suratımıza!
Sanayileşme öncesine göre 1,5°C’lik sıcaklık artışına 12 yılımızın kaldığı söylemi o kadar tuttu ki sanki 12 yıla bir gün kala başlasak her şey düzelecek havası yaratıldı. Ancak mesele çok farklı. Düşünün, karşınızda Muhammed Ali var ve yumruğunu germiş ve yumruk yüzünüze doğru yola çıkmış. Sunucu bağırıyor, “Yumruğu yemeye daha 12 salisesi var!” Bu kişi sunucu değil politikacı olabilir.
Dünyanın kömürünü yakan beş Türk
Dünyanın yüzünü karartanlar arasında ilginç ilişkiler var. O listede kömür yakmayı arttırmak isteyen beş Türk şirketi var. Ama o beş şirketin karşısında da "kömüre yer yok" diyenler ise çok daha kalabalık.
Metan artık politik bir moleküldür!
4 hidrojen ve bir karbondan oluşan metan yani CH4 size çok basit bir şey anlatıyor: O kadar karbondioksit ve metan salarsanız yerküre ısınır, ısınırsa yeryüzü de metan salar. Yani CH4 basit bir molekül değildir, şu hâli ile politik bir moleküldür.
Yeni Ekonomi Programı eski çıktı
YEP, eski programı aynen uyguluyor söylemini bile değiştirmeden. Hiçbir şekilde enerji verimliliğini uygulayarak, toplu taşımayı geliştirerek, Haydarpaşa tren garını açarak yakıt tasarrufu aklına gelmiyor. AVM yapmayarak enerji tüketimini boşa arttırmamak, ithal santralleri kapatıp yerine rüzgar ve güneşi kullanmak hiç akıllarına gelmiyor. Adına Orta Vadeli Plan diye duyurdular, Yeni Ekonomik Program diye açıkladılar, ama bizlere gayet Eski Fosil Yakıt Programını sundular.
Üçüncü havalimanı: İklim ve emek düşmanı
İklim düşmanı bir proje ne kadar işçi dostu olabilir? Olmadığını biliyorduk, görüyorduk ama hep beraber konuşamıyorduk. Ta ki işçilerin kötü koşullar nedeniyle işi bırakmasına kadar. Düşünün ortada 35 milyar avroluk bir gelir kapısı var ve işçilerin yatakhanelerini tahta kuruları basmış, lavabolar pislik içinde, servisleri düzgün değil, herkesin en az iki aylık maaşı içeride.
Enerjide zam gerçekte ne kadar?
Herkesin rahat hesaplayabilmesi için aylık 100 kilowatt saatlik (kwh) bir tüketimimiz olduğunu kabul edelim. 100 kwh’lik tüketim hâlinde yılbaşında 41,2 TL ödüyorduk. Bu tüketim için temmuzda 46,1 TL öderken ağustosta gelen faturada karşınıza 50,3 TL çıktı. Bu ay tüketiminize dikkat edin. Çünkü aynı tüketim için ağustosta 50,3 TL öderken eylül sonu faturanızda yaklaşık 55 TL gibi bir bedel çıkacak.
Krizde doğanın adını anan gördünüz mü?
Çok açık ki biz konuşmazsak kimse emeği ve doğayı konuşmayacak. Herkes anlaşılmaz ekonomi lafları edecek, ekonomik savaştan ve yanlış politikalardan bahsedecek. Bizim için ortada, doğanın ve insanın bu kadar sömürülmesi, aşırıdan da öte, yıkımına üretimden kaynaklanan bir kriz var. Bugün krize doğa ve beşer çerçevesinden bakacak ve konuşacak insanlara ve bunun siyasetini yapabilecek politikacılara ihtiyacımız var.
2018'de plastiğe boğulacağız!
Çöp krizini bilmek için devleti bilmelisiniz. Devletin son 30 yıldaki politik dönüşümünü anlamadan bu krizi anlayamazsınız. İlgili mevzuatın gelişimi, bu mevzuat içindeki yaptırımlar, izleme, denetleme, takip ve raporlama mekanizmalarının varlığı ya da nasıl köreltildiği önemlidir. Bunlara bakmazsanız olayı bireyde görürsünüz.
Krizi hızlandırmak için kaç dolar yaktık?
584 milyar TL’lik fosil yakıt ithalatı ile hem aşırı iklim olayları hem de cari açık artıyor. Kimse bunun işi bilmemezlikten olduğunu söylemesin. Aşırı iklim olayları doksanlı yılların on katı. Ülke sıcaklık rekorları kırıyor ve iktidar 15 yılda 563 milyar dolarlık fosil yakıt yaktığı yetmezmiş gibi, sadece yılın ilk altı ayında 20,6 milyar dolar daha yaktı.
Ordu'daki sel siyasetçi kaynaklıdır!
Ordu’daki sel felaketi hem yerel belediyelerin asfalt ve beton sevdasından hem Karadeniz Otoyolu gibi devletin ulaşım politikasından hem de enerjideki HES politikasından kaynaklı bir afet. Bu afet bir iklim afetidir ve insan kaynaklı değil, siyasetçi kaynaklıdır. Çözümü ise iklimi değiştiren her adımın hızla yasaklanmasıdır. Yoksa siyasetçi bu afetleri kendi çıkarına kullanmaya devam edecektir.
Ya inşaat ya iklim batacak!
Ülkede belediyelerdekinden cumhurbaşkanına kadar herkes, ormandan bozkıra uzanan her yere çimento ve asfalt için çalışıyor, iklim felaketleri yaşanınca bile durumu anlamıyor. Hükümet akaryakıta zam yapmamak için 1.7 milyar TL ÖTV’den vazgeçiyorum diyor ama öbür taraftan elektrikte tahmini 7 milyar TL’lik zammı halka ödetiyor. Sonra da 100 günde dünyayı nasıl yok ederim diye plan açıklıyor.
Yunanistan'da kundakçı imar barışı mı?
Çok açık ki Yunanistan’da 2016’da başlayan imar affı bugün feci bir orman yangının baş aktörü oldu. Türkiye’deki imar barışı ve beraberindeki politikalar Beyoğlu Sütlüce’deki olayın gösterdiği gibi şimdiden uyarı sinyalleri veriyor. Her ülkede imar barışı ya da yasa dışı inşaatlara getirilen af daha fazla yasa dışı konutu, daha fazla suistimali getiriyor. Ancak daha kötüsü, bu sadece iktidarın sorunu değil.
Yerel seçime hazır mıyız?
Yani belediyelerde demokratik bir meclis olmadı. O yüzden partiler halktan bağımsız adaylar koyabildiler. O yüzden 12 Eylül bitmiş olsa bile, koyduğu kurallarla istediği biçimde bir iktidar hep varlığını sürdürdü. Şimdi hem belediyelerde hem de ülke yönetiminde başkanlık var. Ama ülkedeki başkanlığın devam etmesi için belediyelerde de başkanlık devam etmeli.
Elveda rüzgar, güneş, verimlilik, demokrasi
Ne yenilenebilir enerji ne de enerji verimliliği ülke politikasının önceliği değil artık. Zaten 2007’deki mevzuat çalışması bugüne kadar ertelene ertelene güdük hale geldi bile. Artık mevzuatlarımız kaldırımlar gibi sık sık değişiyor, her şey kömür-petrol-doğalgaz-beton-asfalt ekonomisinin hizmetine veriliyor.
Hep iki maliyeci ile içiyoruz
Öyle bir zam geldi ki tek başınıza bir rakı içseniz, “bir 35’lik alayım” deseniz cebinizden çıkan 63 TL’nin 25 TL’sini üreticiye, 38 TL’sini ise ÖTV ve KDV olarak devlete veriyorsunuz. Hadi diyelim 70’lik alayım deseniz hemen masanıza iki maliyeci oturuyor.
Treni kim devirdi?
Ortada rekor bir yağış yok, ortada menfezi kontrol edecek yol bekçisi yok, ortada menfezleri tamir edecek para yok, Meteoroloji verilerini okuyacak, önlem alacak bir ekip yok. Çünkü TCDD’de mühendis, teknisyen ve işçi çalıştırmak pahalı. Ama duble yol yapıp her sene tekrar asfalt dökmek ucuz! Köprü yapmak, ormana hava limanı yapmak ucuz.
Seçim ne kadar adildi?
Seçim Kanunu değişirken hiç fırtına kopartan, toplumun farklı kesimlerini örgütleyen, tasarıyı kilitleyen oldu mu? Ruhumuz bile duymadı. Seçimin her aşamasının adil olması için adım atmış ve kazanmış temsilcilerimiz var mı? Tepeden tırnağa adil olmayan bir seçim var karşımızda. Hâlâ bu seçimler adilmiş gibi Seçim Kanunu'nu değiştiriyoruz, adilmiş gibi propaganda yapılıyor ve adilmiş gibi sonuçlar sorgulanıyor.
Son başkan
Şimdi denklem biraz garip. İktidarsın ama MHP’ye ihtiyacın var. Devletin imkanları sende ama patates dolar kadar değerli. Karşında ana muhalefet partisi olarak CHP var diye sevinebilirsin ama HDP Ahmet Şık, Barış Atay ve KHK ile atılan akademisyen kadrosu ile mecliste. MHP ise sağlam olsa bile İYİ Parti'yi görmeden politika yapamayacak.
24 Haziran sonrası havalar güzel olacak
Bu seçimde betonu, asfaltı, kömürü, petrolü, gazı, otomobili, hafriyatı, inşaatı da oylayacağız. 24 Haziran’a kadar meydanlar hem insanlarla hem de su baskınları ile dolu olacak. 24 Haziran’da ise insanlar sandık başlarını dolduracaklar. 24 Haziran’dan sonra hava güzel olacak. Çünkü insanlar sadece kendileri için değil, tarlasına dolu vuran çiftçiler, hafriyat kamyonunun altında ezilenler, iş makineleri ile ormanı yok edilen canlılar, gecekonduları yıkılan insanlar için de oy kullanacak.
AK Parti'nin itirafları: İcraatlar
AK Parti İcraatlar çalışması ile çok güzel bir iş yapmış. Bu ülkede yatırımların üçte ikisinin asfalt ve betona gittiğini çok temiz bir şekilde ortaya koymuş. Sadece İstanbul, Ankara, İzmir ve Van’ı incelediğimizde bu yatırımlarla ülkenin pek çok sorunun çözülebileceğini ulaşım politikalarından görebiliyoruz. Güzel olan, AK Parti'nin bunu itiraf etmesi. Geleceğiniz eski Türkiye gibi sadece asfalt ve beton olsun derseniz, “İcraatlar” tam size göre.
İktidarın kabusu Sözen!
Nurettin Sözen bugün asfalt ve beton diyen iktidar için bir kabus, onların sarayları için bir korkudur. Park Otel ve başbakanın villası gibi pek çok binayı bir daha kent suçu işlenmesin diye törenle yıkan biridir o.
Politikacıların Dünya Çevre Günü kutlu olsun
5 Haziran politikacılar için bir gündür. Ama halk için çevre meselesi her gündür.
Hangi partinin iklimi daha güzel?
24 Haziran seçimlerinde iklim değişikliği, seçim bildirgelerinde pek iyi bir notu hak etmiyor. Açıkçası AKP daha fazla iklim değişikliği önererek en fazla sıfır puan alır. CHP ise mevcut politikaları referans alması, durumu kavrayamaması, bilimsellikten ve güncellikten uzak olması ile sıfırı hak ediyor. MHP konuyu bırakın, başlığı bile bilmiyor, bildiği şeyler ise dünyanın sonunun getirmek. HDP tabii bu resimde açık ara önde...
563 milyar doları nasıl yaktık?
Türkiye’nin bu krizi bal gibi de yüksek karbon krizi, fosil yakıt krizi. Bu karbon krizi uğruna 563 milyar doları gaz, petrol ve kömür tüccarlarına kaptırdık. Bir o kadarını ve belki de daha fazlasını da devlete... Fosil yakıt tüccarlarına bu parayı kaptırmasaydık 549 milyar dolar cari açık değil, 14 milyar cari fazlasını konuşacaktık.
Karapürçek ve YSK
YSK ve sandıklar bir bütündür, ikisine sahip çıkmazsanız kaybedersiniz. 16 Nisan’da bütün ülke sandıklara sahip çıktı. Ama partilerimiz YSK’ya sahip çıkamadı. Eğer 08.12’de o kadar belge ve bilgiye sahipseniz yedi saat YSK’yı beklememelisiniz. Böylesi durumlarda müdahil olacak YSK temsilciniz, acil durum programınız yoksa kazanamazsınız.
Geldiğimizde otlar yemyeşildi ve kuruydu Mamak!
Ankara’da kişi başına bir ton asfalt dökülüyor. Mamak’ta gecekondular yıkılıyor, beton binalar yükseliyor. Bugün kişi başına bir ton çimento tüketilen bir ülkeyiz. Tabii ki 500 yılda bir olan yağış olur... Ama belediye başkanı "İlk defa bu oldu" diyor. Geçen sene ve evvelki sene olmamış gibi. Mamak artık Kemal Burkay’ın şirin mi şirin gecekondu evlerinin olduğu bir yer değil.
Kömürcüler seçimi nasıl kaybetti?
Avustralya halkı 33 yıllık bir politikacıyı ve 11 yıllık bir iktidarı gönderdiği gibi, kömür sektörüne de çelmeyi taktı. Bunu yaparken izlemek yerine kendi yolunu çizdi, politikanın eksenini kaydırdı. Hem de 37 günde. Türkiye’de ise şimdi 53 gün var. Ya 53 gün bekleyip oy verecek ya da çözümü de üretecek, cevabımızı ortaya koyacağız.
Şirket genel kurulu değil, erken seçim
24 Haziran’da ülkenin genel kurulu yapılmayacak, erken seçim yapılacak. Bu seçim 2017 yılında 52,9 milyar TL kurumlar vergisi veren o şirketlerin, o bankaların değil, sadece sigaraya, alkole, toplu taşıma olmadığı için araba kullanmak zorunda kalarak petrole 138 milyar TL ÖTV ödeyen halkın da seçimi.
Türkiye’nin 2016 karnesi: İklimi daha hızlı değiştiriyor
Yüzde 135,4’lük emisyon artışı ile 2016 yılı kömürün, asfaltın ve betonun yılıydı. 2016 hem en fazla emisyon artışının yaşandığı üçüncü yıl hem en sıcak dördüncü yıl hem de en felaket ikinci yıl olarak yaşandı. Bunu kömür santrallerine, otomobil politikalarına ve İnşaat Cumhuriyeti'ne borçluyuz.
Fabrikaları 1 kilo şekere mi satacaksınız?
Çorum ve Yozgat’taki şeker fabrikalarını kaça sattılar dersiniz? 528 milyon TL’ye Çorum fabrikası, 275 milyon TL’ye Yozgat fabrikası! Bütün fabrikaların üretimlerini toplayın, bakkaldan o üretimi alın, özelleştirmeden alınacak para o para bile etmiyor. Yani hepimiz 1’er kilo şeker alsak yine de daha çok para ediyor.
İklim felaketlerinde şeker mi, NBŞ mi ithal edeceğiz?
Şeker fabrikalarının özelleştirmesinin daha fazla beton, ithalat ve NBŞ demek olduğunu herkes biliyor. Bunun da hem daha fazla iklim değişikliği hem de ilk iklim felaketinde kotaların değiştirilmesi, NBŞ ve şeker ithalatı anlamına geldiği hepimizin malumu. Bunları iktidar da biliyor, hatta ifade ediyor ve çekiniyor.
Enerji Bakanı kime sitem etti?
Her ne kadar Berat Albayrak'ın konuşması Kılıçdaroğlu’na cevap gibi görünse bile, aslında kömüre karşı çıkan yereller ve onların içinde yer alan CHP örgütlerine cevap veriyor. Sadece CHP örgütleri yok bu resimde.
Karayolları Holding varken oy verene metro yalan!
Otobüse binemediğinizde, metronuzun, vapurunuzun olmadığını her düşündüğünüzde, arabaya anahtarınızı takarken mutlaka Karayolları Holding’i düşünün. Toplu taşıma bulamadığınızda, otomobil şirketine araba artı vergi ödediğinizde, petrol şirketine yakıt parası artı vergi verdiğinizde, köprü ve yollara geçiş parası artı vergi verdiğinizde Karayolları Holding’i düşünün. O holding şimdi yeni yatırımlar yapacak.
Enerji Bakanlığı: Kömür ve nükleer çok pahalı
Geçen hafta devlet ortada olmayan Alpu KES’in özelleştirmesini erteliyor, diğer yandan lisansı bile olmayan Akkuyu için Ruslar finansmana destek çıkacak ortak bulamıyor. Çünkü bu yatırımlar pahalı. Bunu Enerji Bakanlığı söylüyor. Belli ki enerji verimliliği gibi bedava, rüzgâr, güneş gibi yatırımı daha ucuz, yakıt maliyeti sıfır olan çözümler istenmiyor.
ABD Tarım Bakanlığı raporunda şeker özelleştirmesi
Şeker fabrikalarının özelleştirmesi ile ülkenin betona boğulacağını, NBŞ’nin yayılacağını, dünyanın beşinci büyük şeker pancarı üreticisinin NBŞ ve ithalata açılacağını herkes biliyor. Nitekim ABD Tarım Bakanlığı’nın raporları bile bizim gördüklerimizi onaylar şekilde. Bizim bildiğimizi ABD Tarım Bakanlığı raporları da saklayamıyor ama siyasetçimiz saklayabiliyor.
Şeker fabrikaları AVM olacak mı?
Arsası AVM’ciye, pazarı NBŞ’ciye gidecek bir özelleştirme var karşımızda. Şimdi filmin son sahnesi çekiliyor. Ya kızıp, bahane üretip, iş yapmayıp kazanmalarını izleyeceğiz ya da filmin son sahnesinde rol alıp asıl sorumluya dokunup mutlu sonla perdeyi kapatacağız. Böylece şeker fabrikalarının özelleştirilmesi iptal ettirilerek doğa ve toplum yeni bir yağmadan kurtulacak.
2017 sıcak bir yıl oldu, 2018’in telafisi yok!
2016 yılı dünyada ölçülmüş en sıcak yıl olmuştu; 2017’nin ise telafisi yok demiştik. Ama 2017’de siyasetçiler kömür kadar, petrol kadar, asfalt-beton kadar iklimi değiştirdiler. 2017 yılı Türkiye’de, çok sıcak, çok kurak, iklim felaketlerinin çokça yaşandığı bir yıl oldu. Bu sonucu 10-15 yıl önceki politikalar, yakılan fosil yakıtlar, kesilen ağaçlar, bunlara karar veren siyasetçiler belirledi.
Yaz saati çocukları enerji tüketicisi yaptı
Avrupa Parlamentosu kış saatinde kalmak için bir çalışma başlatmayı oyladı. Sonra raporlara göre karar verecekler. Türkiye ise en az gün ışığından yararlanarak nükleer, kömür ve doğalgaz tüketimini arttırmaya devam ediyor. Her ne kadar hükümet “tasarruf ettik” diye iddia etse de resmî istatistikler tam tersini söylüyor. Gelen tepkiler yüzünden iktidar kalıcı yaz saati uygulamasına 28 Ekim 2018’de son verse bile, bu arada milyarlarca dolarlık kömür ve doğalgaz ithal edildi, milyarca lira yerli kömüre aktarıldı.
Ev birası neden ucuz?
Endüstriyel bira ve alkol hem şirketlerine hem de devlet bütçesine ciddi kaynak sağlıyor. Sadece 2018’de toplanacak alkol vergileri neredeyse Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın bütçesinin iki, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın iki buçuk, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın dört ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ise beş katı. Yani endüstriyel alkol şirket kârları ve bütçe için faydalı, ev yapımı ise doğanın bizlere verdiği lütuf olduğu için ucuz.
Elektrikte 2017’de ithal yakıtlar kazandı
Enerji politikaları tüketimi ve üretimi arttırırken, bu artış ithal doğalgaza yaramış. Yani daha çok doğalgaz ithalatı için çocuklar karanlıkta kalkmış.
Kuraklık A.Ş.
Çok açık ki bu ülkede bir kuraklık sorunu var. 7 bin 200 tesis ile suyumuzu tam arıtamıyoruz, yarısını kaybediyoruz ve de suyumuzun tekrar kullanılacak kalitede olmadığı ortada. Bu yatırımlar, demek ki kuraklığın çözüm adresi değil, iklim değişirken Kuraklık A.Ş.’nin daha çok büyütülmesi ile ilgili.
2018'de paralar yerli kömüre değil asgari ücretliye
Yerli kömüre alım garantisini bitirip bu parayı işçi sınıfına vererek tarihe geçebilirsiniz. Hatta kanun yapsak 3-5 madde, başlığını ise “Asgari Ücretlinin Gelirinin Ve Toplumun İklim Dostu Refahının Kömüre Verilen Garantilerin Kaldırılması Yoluyla Arttırılması Tasarısı” koysak nasıl olur? Bakın bayağı da uzun oldu, oturaklı da bir adı var...
2017’den ne öğrendik?
2017’den çok şey öğrendiğimiz kesin. Resmî söylemin dışında genel söylemin de doğru olmadığını bu sene gördük. Mesela TBMM’de “iktidarın çoğunluğu nedeniyle hiçbir tasarının engellenemeyeceği” söyleminin kocaman bir palavra olduğunu zeytin ve meraları sanayi sitelerine açan torba kanuna karşı mücadele edenler çok net gördü.
Etiyopya’dan enerji bakanlığı ithal edelim
Türkiye’de yerli kömür diye diye, 2000 yılına kadar ithal kömür ile çalışan termik santral yokken şimdi 7 bin MW’ı geçtik. Etiyopya'da enerji bakanlığı kömür ve doğalgaza sıfır MW yatırım yapıyor. Madem her şeyi ithal edince ve halk ödeyince yerli oluyor, biz de Etiyopya’dan enerji bakanlığı ithal edelim.
İnşaat cumhuriyeti
Kimse bugün büyüme içinde “Dönüşüm Projeleri Özel Hesabı Gelir, Harcama, Kredi ve Kaynak Aktarımı Yönetmeliği” hakkında konuşmuyor. Bu yönetmelik ülkenin bayındırlık anayasasıdır! O sayede bu kadar beton mikseri sokakta geziyor, o sayede ekonomi büyüyor.
İthal viskiye inat Adana rakı festivali
Adanalılara devlet madalya vermeli. Rakı, ithalatı sıfır olan tek alkollü ürün. Tam olarak yerli ve milli. Ama viski, bira ya da şarap öyle değil. 2004 yılındaki ithalatımız ile 2016 ithalatı karşılaştırıldığında Türkiye’nin alkolde dışa bağımlı hale geldiğini görüyoruz. Tıpkı, havamızı kirleten kömür ve doğalgaz ya da ineklere verilen samanda olduğu gibi alkollü ürünlerde de ithalat öne çıkıyor.
Sarraf Davası bir enerji meselesi, halkın davası
İran, Türkiye’nin en çok petrol ve doğalgaz ithal ettiği ikinci ülke. İran’dan aldığımız petrol ve doğalgazın parasını, ÖTV’sini biz ödedik. Bu durumda iddia edilen rüşvet de bizden çıkmış oluyor. Yani Sarraf meselesi bir halk meselesi. Halkın enerjiye bağımlı hale getirilmesi, bu bağımlılığının oluşturulması için “enerjiye ihtiyacımız var” söyleminin halka yutturulması meselesi.
Bu kış havamız temiz olacak mı?
Türk Toraks Derneği (TTD) hava kirliliğini tartışma sezonunu açtı, hava istasyonlarından aldığı verilerle havamızın kirli olduğunu ortaya koydu. Biz de sağlamasını yaptık ve onların yaptığı gibi Çevre Bakanlığı istasyonlarını değil de Enerji Bakanlığı raporlarını inceledik. Bütün bu veriler bütün ülkenin havasının bu kış daha kirli olacağını ortaya koyuyor. Hem de 90’ları aratacak kadar.
İklim Zirvesi'nden Türkiye’ye 5+1 mesaj
COP23 Türkiye için çok güzel geçti. Çok sıcak ve samimi mesajlar verildi. Afrika ülkeleri, Fas gibi Müslüman ülkeler Türkiye’ye paranın değil iklim değişikliğini durdurmanın önemini anlatan dostane kararlar ilettiler. Suriye “işgal altındayım ama Paris Anlaşmasına şartsız katılabiliyorum” dedi. Şimdi Türkiye’nin önünde bir yıl daha var...
MTV’ye yapılan üç zam iklimi değiştirecek!
1990 yılında Türkiye’de 3,5 milyon araç vardı ve bu araçlar atmosfere 24,1 milyon ton karbondioksit saldı. 2007 yılında karayolu ulaşımı kaynaklı atmosfere 42,7 milyon ton karbondioksit saldık. O zaman 1300 cc’lik 1-3 yaşında bir araç için sadece 323 TL ödeniyordu. 2015 yılında bu vergi 591 TL oldu. 21 milyon araç atmosfere ise 67,9 milyon ton karbondioksit saldı. Şimdi aynı araç için MTV 743 TL oldu. Bu kadar tatlı kazanç varken kim iklimi ve barışı düşünür?
23'üncü İklim Zirvesi: 121 yıllık dejavu
COP23 söylenenin tekrar söylendiği ama yapılması gerekenin yapılmadığı bir zirve. Zirve boyunca 50, hatta 100 yıl önce söylenen şeyleri duyacağız. Örneğin sera gazlarındaki artışın tehlikeli noktaya geldiğini ve harekete geçmek gerektiğini bizzat IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlar, hükümetler söyleyecek. Halbuki Svante Arrhenius daha 1896’da yayımladığı çalışmasında karbondioksit ile sıcaklık artışı arasındaki bağlantıyı kurmuştu.
Doğayla toplumun betonla silahlanmayı finansman tasarısı!
Yeni torba tasarıya Bütçe açığını, "Betonlaşmayı ve silahlanmayı finanse etmek için doğa ve toplumdan para kazanma çorba kanun tasarısı” demek daha doğru olur herhalde. Zaten kimse anlamasın diye tasarı bir hayalet gibi komisyona geldi, 2 haftada da çıktı.
AOÇ ve ÇED Çorba Kanundan çıktı!
İktidar vekilleri kendi tasarılarını çekebiliyor, sayısal üstünlüklerine rağmen muhalefetin istemediğinde bazı maddeler geri çekiliyor. Demek ki oluyor. Oluyor ama neden diğer maddeler için olmuyor? Çok basit. Burada en büyük sorun siyaset ve asıl bizim bakış açımızda.
Kimseye söylemeyin, Şırnak faciasının tasarısı mecliste
Kimse farkında değil ama Şırnak’ta yaşanan kazanın maddesi TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda. Adı geçen madde 58'inci Bu madde, Türkiye Taşkömürü Kurumu ve Türkiye Kömür İşletmelerine ellerindeki maden sahalarını kârlı ve kâr getirmeyen diye bölüp kârlı olanları işletmeye vermeleri konusunda yetki veriyor. Böylece rödovansın yetmediği yerde yetecek yeni bir adım atılacak. Bu sayede yapılan işe yasal kılıf sağlanmış olacak.
Motorlu taşıtlar vergisi zamlandı mı?
22 milyon müşteri ki aldığı vergileri MTV üreticilerine ödemiyor. Daha fazla vergi toplamak için devlet, toplu taşımaya, yaya ulaşımına para harcamıyor.
Mecliste bir 'Çorba Kanun' hayaleti dolaşıyor
TBMM’de bir torba kanun hayaleti dolaşıyor. Bu hayalet asfalt ve beton politikalarına kuvvet, doğaya ve vatandaşa eziyet diyor. Bu hayalet inşaat rantının ödeyemediğini vatandaş ve doğa ödesin diyor. İster torba, ister çorba olsun, bu yöntem temel işleyişe aykırı, anayasaya bile aykırı. Çözümü ise basit.
Ormanı devlet korumaz, direnenler korur!
ODTÜ’yü bilmeyen ormana sahip çıkamaz. ODTÜ’yü bilmeyenler, burasının 1957 yılından bu yana ağaçlandırılan bir alan olduğunu bilmez. ODTÜ’yü bilmeyenler, 11 Mart 1985 tarihinde kayıt altına alınarak buranın 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine tabi olduğunu bilmez. ODTÜ’yü bilmeyenler buranın 1995 yılında SİT alanı olarak tescillendiğini hiçbir zaman bilmez.
MTV ödememenin yolları
Siz bunları dert etmeyin. Zaten bugün 50 bin TL’ye bir araba alsanız onun bakımı, sigortası, lastiği, vergisi, benzini derken cebinizden 200 bin TL gibi bir rakam çıkıyor. O parayı hem cebinizde tutabilir hem daha mutlu yaşayabilirsiniz. Nasıl mı?
Kıyılan ormanların arkasında çalışmayan metrolar var!
Çok açık ki kıyılan o ormanların arkasında çalışmayan metrolar var. Peki o metroları çalıştırmayanların arkasında ne var?
ODTÜ yolunun altında ne var?
ODTÜ yolunun altında ciddi bir sermaye aktarımı var. Bunun ortakları o protokolde imzası olanlar, onların destekçileri ve payını alanlardır. Bu kadar rant varken o ormanı ne ODTÜ’lüler, ne Ankaralılar kurtarabilir. O ormanı betona ve asfalta karşı birleşenler kurtarabilir.
İstanbul uyuz mu olmuş?
Astronot Randy Breskin bir dizi İstanbul fotoğrafı paylaştı. Aralarından bir tanesi 3. Köprü’nün pabucunu dama atacak cinstendi. Tam da o fotoya bakılınca insanın aklına, “Aa İstanbul uyuz mu olmuş?” gibi düşünceler getiren bir foto idi. Evet 3. Köprü’yü de içine alan Kuzey Marmara Otoyolu, Atatürk Havalimanı ve Sabiha Gökçen’in alanını toplayın, çok daha fazlasını içine alan bir orman tahribatı size bakıyordu.
Çöpüyle cennet ülkem
Almanya’da yaşayan bir vatandaş Türkiye’ye gelince neden çöpünü ortalığa atar? Orada atık sistemi kurmayan ve saatlerce kuyrukta bekletenlerin hiç mi suçu yoktur? Hedeflerini takip etmeyen, bu konuda sektörü denetlemeyen bir ülkenin atık politikası olabilir mi? Pet şişe suyu, cam şişede gazozu satan şirket atığından sorumlu olmazsa ne olur? Ülkenin atık politikası bile hafriyat ya da konteyner üreticisine para kazandırmak üstüne...
Moloz A.Ş.
Hafriyat kamyonlarının denetim yetkisi iki yıl önce Şehircilik Bakanlığı'ndan belediyelere devredildi. Sadece Ankara’da 2016 yılı içinde hafriyat kamyonları 20 bin kez denetlenmiş, 1227 tanesine park cezası verilmiş. Göstermelik bir denetleme olduğu çok belli. Bu denetlemeler konusunda kimsenin hesap sormadığı da çok belli. Yoksa yerleşim alanlarında gezmesine dair çok şey yapılmış olurdu. Sokakta sizi sıkıştırmasına dair ne yapıldığı ortada. Demek ki belediyelerin hafriyat bölümlerine ve zabıta şefliklerine yeterince laf anlatmamışız.
Avrasya Tüneli ODTÜ Ormanı'ndan geçecek!
1,2 milyon metrekare inşaat alanına şişik fiyatları ile 1,2 milyar euro’luk şehir hastanesi projesi yapılıyor. Bu hastanede on binlerce hasta ve binlerce yatan hasta garantisi veriliyor. Yetmezmiş gibi de her yıl devlet 340 milyon TL kira ve yıpranma bedeli ödeyecek. Böylece sadece 25 yılda kira ve bakım için 23.4 milyar TL cebimizden çıkacak. O kadar kaynak aktarmaya rağmen trafiği Bilkent, ODTÜ arazilerine sokmaya, bakanlık kampüslerinin çevresine yerleştirmeye ve bir sonraki kavşağa atmaya çalışıyorlar.
Belediyecilikte yık-yap dönemi
Birisi size “Her yıl 5 bin hafriyat kamyonu asfalt getirecek, 5 bin kamyon ise bunların molozunu, sökümünü götürecek, üstüne kimyasalı koklayacaksın” dese, herkes "deli saçması" der. Hele bir de o yol ertesi yıl çökerse, ömürlük denilen asfalt iki yıl bile gitmezse durum daha karmaşıklaşır. Aslında durum tam da bu. Ortada bir yık-yap ekonomisi var. Hatta eskimeyeni bile yıkıyorlar ki artık yenisi çabuk eskisin. Çünkü üretim çok fazla, sömürü çok fazla ve bir şey için bir defa değil, her gün para almak istiyorlar.
2017 ithal kömür yılı olsun!
Rusya’dan ya da Kolombiya’dan kömür çıkartılıyor; maliyetini, yol parasını, elektrik üretimini ve teşvikini biz karşılıyoruz. Yetmiyor yerli kömüre verilen alım garantilerini de biz ödüyoruz. Bütün bu teşvikler sonucunda Türkiye ihtiyacı için değil, halktan para toplamak için enerji üreten bir ülke haline geliyor. Bu kadar aşırı iklim olayları olurken, fosil yakıt ithalatı rekor kırmışken, elektrik ithalatındaki azalma manşetlerde geziyor.
Bir yıkım filmi: The Çimento
Yeniden yağmurlar yağdı, seller bastı ve biz iklim değişikliği üzerine felaket senaryoları konuşur oldu. Bu tartışma devam edecekse senaryo konularından biri de çimento olmalı.
Milli iklim meselesi
Dünyanın kömürünü, petrolünü ve doğal gazını ithal edip yakıyoruz, bunu yaparken “yerli kömür” kampanyasını sürdürüyoruz. Ama iş iklime gelince yerli ve milli sorunumuz olmuyor. İklim değişikliği “milli bir mesele” olsa bugün bu kadar asfalta, betona, kömüre bağımlılığımızı yeri gelince konuşmakla kalmaz, gerekliliklerini de yerine getirebiliriz.
İstanbul su altında kalır mı?
Bugün için sanayileşme öncesine göre gezegeni bir derece ısıtmış durumdayız. Kuzey Kutbu yaz buzullarındaki küçülme, ardından Grönland buzulundaki erime ve sonrasında da mercan resiflerinde asitleşme geri dönüşü olmayan noktaların en büyük işaretleri. Aynı zamanda bunlar iklimi dengeleyen unsurların kaybı anlamına da geliyor. Batı Antarktika buzulları ise bu sürecin dördüncü olayı. Larsen C’deki kopma Batı Antartika buzullarındaki erimenin işareti olarak şimdilik pek görülmüyor. Ama bunun işareti olarak görülmesi, durumu çok farklılaştıracaktır.
G20’nin yıldızı Trump değil, Türkiye!
G20 zirvesinde Trump’ın iklim tartışmaları bir yana Türkiye’nin Paris Anlaşması'nı onaylamayacağını açıklaması hem iyi hem de kötü haber. İyi haber çünkü açıkça söylendi. Bizlerin uzun analizler ve politik okumalar yapmamıza gerek kalmadı. İyi haber çünkü dünya siyaseti bunu konuşacak. Kötü haber ise iklim değişikliği hızlanacak, siz seli ve sıcak hava dalgasını daha sık ve daha şiddetli konuşacaksınız. Yani Titanik’te en güzel koltukta oturuyor olacağız.
Gıdada gümrük vergisi indirimi kime yarıyor?
Türkiye 20 yıl evvel tarımda kendine daha yetebilir ülke iken şimdi öyle değil. Türkiye şimdi geçmeyeceğiniz köprünün parasını sizden çıkartan bir ekonomik modele sahip. Genel politika böyle şekillenirken gıdada aynı politikanın olmadığını söyleyemeyiz. Peki burada gıdada gümrük vergisi indirimi kime yarıyor?
Türkiye ispatladı: Nükleer ve kömür pahalı
Türkiye son yarışmalar ile kömürün ve nükleerin pahalı, güneşin ve özellikle rüzgarın ucuz olduğunu ispatladı. Şimdi bu verilere dayanarak, inadı bırakıp kömür ve nükleere verilen imtiyazları, hatta pahalı ve kirli çözümleri bitirmeli.
Zeytin, peynir kazandı!
Meracıların zeytinciler gibi tecrübesi yoktu. Konuya girmek kısa zamanda çok zordu. Ama oldu. İnsanlar merasına, suyuna, kuzusuna, üreticisine, sütüne sahip çıktı ve vekilini aradı. Siyaset millete sahip çıktı baskılara karşı sessiz kalamadı. Gece yarısı 1’de bütün partilerin ortak oyu ile tasarıdan meraların çıkartılması maddesi onaylandı. Bölünmüş meclis, "geçer" denilen maddede birleşmek zorunda kaldı.
Tasarı komisyona geri çekildi
Zeytin ile ilgili madde şimdi komisyona gidecek. Tekrar görüşülecek. Orada varılan karar ile tasarı tekrar meclise gelecek. Zeytinin kurtulması için komisyondan “3 km koruma bandı” gibi palavralara inanmamanız gerekiyor. Çünkü , “alternatif alan bulamadım” diyenlere, “kamu yararı vardır” diyenlere bu alanlar açılıyor. Toplum olarak “kamu yararı” lafı ile açılan madenin, taş ocağının haddi hesabı yok. Bu ifadeler Madde 4’ten çıkmadıkça koruma bandı lafının karşılıksız olduğunu bugün herkes biliyor.
Zeytin ve peynir nasıl kazanacak?
Zeytinlik koca resmin sadece küçük bir karesi. Tasarının özünde daha fazla alanı inşaata açma, aile ekonomilerini yok edip işsizleştirme, zeytin üretimini tekelleştirme ve sermaye birikimini arttırma var.
Trump’ın Paris İklim Anlaşması'ndan çıkması ne anlama geliyor?
Geri dönüşü olmayan noktaya çok yakınız. ABD’nin olmaması otobüsün 150 ile değil, 160 kilometre hızla duvara çarpması demek. Tabii zenginler emniyet kemerini satın almış olacaklar ama kime ne?
Zeytinlik gitti; sıra mera ve kıyılarda
Komisyon ilk gün konuşmalarda 10 defa inşaat sektörüne dem vurdu. İkinci gün ise bu ikiye katlandı. Zeytinliğin tanımı ile ilgili madde tasarıdan çıktı. Bu haber hızla “zeytinlikler kurtuldu” diye verildi. Aslında bu haber siyasetçiler kurtulsun ve rahatlasın diye yapılmış gibiydi. Çünkü 1 saat sonra zeytincilik kanununu delen Madde 4, küçük bir değişiklik ile geçti.
Zeytinlikleri sanayiye, sanayi arsalarını inşaata açma tasarısı
Kanun tasarısını kısaca özetleyecek olursak, tasarı ile yatırım ortamının iyileştirilmesi, bürokrasinin azaltılması, teşvik ve desteklerin kritik ve öncü teknolojilere yoğunlaşması, üretici üzerindeki mali yüklerin kaldırılması vs. amacıyla organize sanayi bölgeleri, endüstri bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri, sanayi siteleri ve serbest bölgelere ilave devlet teşviklerinin verilmesi sağlanıyor.
Mermer ve taş ocakları kapatılsın
Bugün Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu için yapılması gereken mermer ve taş ocaklarının yasaklanması. Geri dönüşümsüz inşaat malzemelerini birisi kullanacak diye toprağı susuz bırakmaya, yer altı su rezervlerini kurutmaya, geleceğimizi yok saymaya kimsenin hakkı yok.
Nükleer gibi desteklenmek istiyoruz!
Bir nükleer santral yapacağınız zaman ne ülkeye soktuğunuz alete gümrük vergisi ne dökeceğiniz çimento için KDV ne de işçinizin sigorta primini ödüyorsunuz.
İthal kömüre kredi artık çok zor
OECD'ye bağlı ülkelerin ihracat kredi bankaları artık ultra-süper kritik adı verilen ve yatırımın kendisini 12 yıldan önce karşıladığı projeleri destekleyebilecek. Türkiye’de böyle bir santral pek yok. Yani bugün elimizdeki santralleri tekrar yapsak para verecek ihracat bankası yok gibi.
Karayolları holding
Türkiye’nin en büyük şirketi hangisi? 37 milyar TL net satışı ile Botaş mı? Yanılıyorsunuz, Karayolları Genel Müdürlüğü. Yaratmış olduğu 58 milyar TL’lik gelir ile Botaş’tan daha büyük. Karayolları Genel Müdürlüğü bir şirket olsaydı, bir holding olurdu.
2015 Envanteri: Türkiye iklimi değiştirecek!
Dünya artık ekonomisini kömür, petrol ve doğal gazdan arındırmaya çalışırken, kentler yakın zamanda şehir merkezlerine araba sokamama kararı alırken, ülkeler petrol yakan arabaların satışını yakın gelecekte engellemeyi konuşurken, dünya çimento gibi zararlı alışkanlıkları bırakırken Türkiye tam tersini yapıyor.
O kadar köprü parası yanında Avrasya Tüneli kapalı olsa ne olur?
10’a yakın tünel ve köprü geçiş yatırımlarını bizler finanse ediyoruz. İşletme döneminde şirketlerin kârını da finanse ediyoruz. Birinci köprü yatırımı için kaç köprü parası kazandırdığımız ortada iken Avrasya Tüneli’nin iki günlük geçiş parasının lafı mı olur?
Yeni anayasa, iklim değişikliği ve denetleme
2015 ve 2016 yılında TBMM’nin İklim Değişikliği Politikalarındaki Rolü çalışmasını yapmış ve bir grup vekile bunu geniş bir toplantı ile sunmuştuk. 2011-2015 yılını kapsayan 24. yasama dönemini inceleyen çalışmada, iklim değişikliği konusuna değinen sadece 2 gündem dışı konuşma, 8 araştırma önergesi ve 20 tane de soru önergesi olduğu görülüyordu. Koca TBMM’de iklim değişikliğinin payı soru önergeleri arasında on binde 3, araştırma önergeleri arasında ise on binde 24 idi!.
İklim değişikliği ekonomik bir fırsat mı?
2016 dünyada en sıcak yıl, Türkiye’de en sıcak dördüncü yıl olarak yaşandı. Dünya sanayileşme öncesine göre 1°C, Türkiye ise 1971-2000 yılı ortalamasına göre 1,3°C daha sıcak yaşadı... İklim değişikliği bir fırsat değil, bir risk alanı ve bu riskler artarak gerçekleşiyor.
Çanakkale Köprüsü Van ile Seul halkını birleştiriyor!
Çanakkale Köprüsünün sözleşmesi imzalandı ve temeli atıldı. Temel atma töreninde başbakan o meşhur ifadesini yine kullandı ve “Bu eser 'Çanakkale geçilmez' diyen ecdadımız için. Çanakkale millet için her türlü geçilir. 1915 Çanakkale Köprüsü ile de geçilir.” dedi.
Enerji ihtiyacı söylemi yine çöktü!
Sadece kağıt üstünde enerji talebini yükseltmek ile “enerji ihtiyacı” söylemi yeterli olmuyor. Bunun alt yapısını oluşturmanız gerekiyor. Kış aylarında yaz saati uygulamasını sürdürürseniz tüketiminiz artar. Daha çok AVM yapar ve enerji verimliliği mevzuatını uygulamazsanız tüketimiz artar.
Havagazı Fabrikası yıkıldı, bize ne kaldı?
Onu restore etmediler, yıkıp yenisi de koymadılar. Tek yaptıkları o tesisin ürettiği kömür gazı ve elektriğin oluşturduğu sektörü özele, arsayı AVM’lere verdiler.
Enerji ihtiyacı söylemi çöktü!
Açık olan şu ki “enerjiye ihtiyacımız var” söylemi nükleer ve termik için gerekçe oluyorken, yapılan AVM’ler bile elektrik talebini şişirmeye yetmiyor. Bu söylem yerseniz yaşamaya devam edecek.
15/19 Şubat süreci konuşulmadı
15/19 Şubat sürecinde konu sadece sıcaklık rekoru haberleri ile basında yer aldı ama kimse konuşmadı. Unutmayın, o süreci hepimiz konuşsaydık Resmi Gazete belki Arnavutluk’un ağaç kesmeyi yasaklaması, İskoçya’nın kömür santralleri kapatması gibi kararlar basardı.