YAZARLAR

Uyup dansın iğvasına

Keyif için, sadece keyfimizin kahyasına hizmet etmeyi unuttuk da ondan hatırlatayım dedim. Para yok yani ve hâlâ bulaşamadığı yer var… Az ama var işte.

Elleri parçalanıyordu. Kendilerini kaptırıyorlardı ritme ama öyle sadece dinledikleri değil kendilerinin içinde olduğu bir şey. ‘Fakat artık şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyorum’ ritmi. Monte Video burası, bir kenar mahalle. ‘Timbaleros’ların, (Tumbacıların) renk renkti davulları ve üstlerinde yerli desenleri vardı bazılarının. Onların sesi gibi çıkıyordu ses, eskiden ve çoktan yapılmış…

Akşamları işten sonra buluşup çalışıyorlardı. Her mahallede bir ‘Timbaleros’ lokali vardı. Camları boyalı oluyordu genelde. Tesisatçılar, doktorlar, avukatlar, cenaze levazımatçıları, seyyar satıcılar, fırın çalışanları, işgal fabrikası işçileri yani kim varsa mahallede, onlar katılıyor, provalar yapıyorlardı. Tabii ki kimseden para filan almıyorlardı. ‘Elleri parçalanıyordu’ dedim ya sonunda para var zannedebilir insanlar. Keyif için, sadece keyfimizin kahyasına hizmet etmeyi unuttuk da ondan hatırlatayım dedim. Para yok yani ve hâlâ bulaşamadığı yer var… Az ama var işte.

-12 Eylül, sadece arkadaşlarımızı öldürmedi aslında. Birlikte bir şey yapmayı öldürdü mesela. Öyle sadece büyük ve harika şeyleri de değil devrim gibi, hani patronların sadece elbise kalıplarında kaldığı, çalışmanın günde iki saate indiği -en fazla dört ki o da yarısı yemek molası - inanmıyor musunuz, ben demedim Marx diyor, sonra balık avladığımız, resim yaptığımız, eğer böyle olmazsa devrim mi olur zaten ve mutlaka dans edilen. Dedim ya sadece kocaman şeyler de değil, küçük ve basit ama birlikte yapılan her şeyi yok etti. Geriye yan yana tıkıştırılmış metro vagonlarında cep hücreleri cep telefonlarımızla paylaştığımız sahte mutluluk resimlerimiz kaldı. Yan yana oturup tarhana bile kesilmeyen bir yerden hayır çıkar mı?

- Halbuki ‘Birlikte biçilen ot gür olur’ diyordu Tolstoy…-

- Kanser bu sistem, bulaşıcı alçaklığın katı hali. Yüzyıldan beri üstümüze boca edilmiş Protestan ahlakının arasına, kasaba muhafazakarlığı konunca bu çıkıyor işte. ‘Keyif’ verecek her şey, mesela beş kişi yan yana gelip sokaklarda davul çalarak dolaşmak bile yasak. Davulu bırak dolaşmak yasak beş kişi ve hele halay çekmek katiyen, adamın müzik zevki bile yok. Keyif verici herhangi bir madde, katı ya da sıvı hali, heyecan, kahkaha, hatta tebessüm ve teşebbüs her şey ama her şey, en azından azarlanacak bir bakışa muhatap olunmadan yapılamaz halde. Adam adam değil, tatsız tuzsuz hastane diyeti.-

-Eğer Hitler çok içseydi en fazla kendi karaciğerine zararı olurdu. 20 milyon insan ölmeyebilirdi. İçki bütün kötülüklerin anası değil demek ki -

Sonra kadınlar ve erkekler bu ritmin iğvasına uyup dans ediyorlardı. Davulların derisinin üstüne küçük kan izleri bulaşıyordu. Bir fırtınanın içine çekiyordu her vuruş ve bu dünyanın dışına taşıyordu herkesi. Hiçbir kameranın kaydedemeyeceği bir ses uçuyordu havada ve törenlerde neden hep davullar çalınır anlıyordunuz.

Ve Kızılderililerin tamtamlarından neden beyazların korktuğunu…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...