YAZARLAR

Müze açılışları bir savaş alanı mıdır?

Erdoğan, Koç ve Kavala… Yeni sanat sezonunun açılışlarına bu üç isim damga vurdu.

Sanatçı ve yazar Hito Steyerl 13’üncü İstanbul Bienali için hazırladığı performansında “Müze bir savaş alanı mıdır?” diye sorar. “Fakat müzeler elbette muharebe meydanlarıdır. Tarih boyunca hep öyle olmuşlardır. İşkence odaları, savaş suçlarının işlendiği, iç savaşların ve aynı zamanda devrimlerin yapıldığı yerler olmuşlardır” diye cevaplar. Yüzlerce yıllık savaş, sermaye ve sanat tarihinin iç içe nasıl geçtiğini aktarır. İşinin de parçası olduğu İstanbul Bienali’ni de bunun içine dahil eder.

Eylül ayıyla birlikte iki yeni müzenin açılışına şahit olduk. Önümüzdeki yıl açılması planlanan Resim Heykel Müzesi de 16’ıncı İstanbul Bienali’ne ev sahipliği yaparak bir nevi yıllar sonra kapılarını açmış oldu. Müzeler halen bir savaş alanı. Ancak savaşın formu, yapısı ve aktörleri değişiyor. Hafta boyunca bu kurumların açılışlarının sembolik savaş alanlarına dönüştüğünü görmüş olduk. Eskişehir’deki Odunpazarı Modern Müze’nin açılışına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eseriyle katılması, uzun zamandır açılışlara bilfiil katılmayan Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç’un hem Arter’in protokol açılında, hem de İstanbul Bienali basın toplantısında konuşma yapması ve bütün bunların arasında iş insanı ve sivil toplum aktörü Osman Kavala’nın tutukluluğunu hatırlatan sanatçıların ve aktivistlerin açılışlarda yaptığı protestolar… Az buçuk sanat dünyasını takip eden herkes bunlardan haberdar oldu zaten.

Hareketlilik aslında açılışlardan da önce başladı. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı imzasıyla yayınlanan kamu spotunda “İstanbul’u dünyanın sanat başkentine dönüştürenlere teşekkürlerimizle…” diye biten videoda 16’ıncı İstanbul Bienali, Arter, Contemporary İstanbul, Boğaziçi Film Festivali, Filmekimi, Borusan İstanbul Flarmoni Orkestrası, Akbank Sanat, İstanbul Modern, Pera Müzesi, Sakıp Sabancı Müzesi, Zorlu PSM, İstanbul Resitalleri, Pilevneli Galeri, Elgiz Müzesi’nin ismi yer alıyordu. Reklam ajansı prodüksiyonu kokan bu video pek yankı uyandırmadı. Bunun sebebi sanırım sanat dünyasının takip ettiği online mecralarda değil de televizyonda kamu spotu olarak dönmesi önemli bir etkendi.

Sonrasındaysa asıl tartışma Eskişehir’deki Odunpazarı Modern Müze açılışında gerçekleşti. Erdoğan’ın müze açılışına gelerek bir konuşma yapması ve temel atma töreninde yaptığı Vav işinin sergilenmesi üzerinden tartışma başladı. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı’nın böylesine büyük bir müzenin açılışına gelmesi beklenilir bir şey. Ancak iş yapıp müzede sergilemek pek de görülmüş bir şey değil. Peki, Erdoğan’ın açılışta söylediklerinin bu noktada bir anlamı olacak mı?

“Türkiye geçtiğimiz 17 yılda her alanda tarihinin en büyük dönüşümlerine, reformlarına, yatırımlarına, eserlerine, hizmetlerine kavuşmuştur,” dedi Erdoğan açılış konuşmasında. Ancak iki konuda hedeflenenin gerisinde kalındığını da vurguladı: “İnsan yetiştirme olan eğitim” ve “insanı zenginleştirme olan kültür sanat.” Erdoğan’ın açıklamasının devamına bakalım…

"Hangi kıtaya ve hangi ülkeye giderseniz gidin insanların ne giyeceklerinden hangi müziği dinleyeceklerine, kullandıkları teknolojik aletlerden evlerinin mimarisi ve dizaynına kadar hayatlarının her anı bu dev kültür endüstrisi tarafından biçimlendirilmektedir. Bu devasa çarkın insanlığın binlerce yıllık birikiminden geriye kalanları tamamen yok etmemesi için farklılıkları zenginlik olarak gören anlayışa sıkı bir şekilde sahip çıkmamız gerekiyor. Kendi tarihine, kültürüne, sanatına, değerlerine sahip çıkamayan, yeni nesillerin eğitimini bu bilinçle veremeyen ülkenin ve toplumun bir süre sonra kimliğini kaybetmesi kaçınılmazdır. Eğitimi ve kültürü, özellikle güçlendirmenin yolu ise bu alanda gayret gösteren, mücadele eden, emeğini ve birikimini ortaya koyan insanları desteklemekten geçiyor."

Kültür endüstrisi, insanlığın birikimi, farklılıkları zenginlik olarak görmek, insanları desteklemek… Bunlar aklı başında kimsenin itiraz edemeyeceği başlıklar. Sorun zaten Erdoğan’ın konuşmasında değil, Erdoğan’a güvenin kalmamasında. Barış Bildirisine imza atanların yargılandığı, KHK’larla binlerce kişinin işini kaybettiği, yüzlerce gazetecinin hapiste olduğu bir ülkede kültüre destek vermekle ilgili bu tarz vaatlerin pek kıymeti yok.

Odunpazarı’ndan Arter’in Dolapdere’deki yeni mekanına gelelim. Çağdaş sanatlar müzesi işlevi görecek binanın protokol açılışında da Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç bir konuşma yaptı. Koç aynı zamanda birkaç gün sonraki 16’ıncı İstanbul Bienali’nin basın toplantısında da bir konuşmasıyla oradaydı. Uzun yıllardır kültür ve sanat alanını en çok destekleyen kurumlardan birinin başında olmasına rağmen Ömer Koç bu tarz açılışlara gelmemesiyle, gelse de konuşma yapmamasıyla bilinir. Ancak art arda yapılan bu iki konuşma bir “konumlanma”yı işaret ediyor. “Sanat aynı zamanda farklı görüşlerin çok seslilik içerisinde ifade bulabilmesinin de en önemli mecrası. Arter’in yeni binasıyla birlikte tüm halkımızın, özellikle de gençlerimizin ve çocuklarımızın sanatla özgürle karşılaşabileceği bir ortamı mümkün kılmanın heyecanı içindeyiz” dedi Koç, Arter’in açılış konuşmasında. Bienal basın toplantısında da “Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki; toplum olarak daha iyi bir gelecek arzu ediyorsak, yaratıcılığa ve cesur adımlara, şimdi her zamankinden daha fazla ihtiyaç var” diye vurguladı.

Bunlar sürerken bir yandan da başka bir kanal sanatçılar ve aktivistler yönünde aktı. Açılışlardan bir hafta önce Osman Kavala’nın tutukluluğunu gündeme getirmeye yönelik bir çağrı yapılmıştı. Kavala’nın da kurucusu olduğu Depo İstanbul’da toplanan sanatçılar ve aktivistler bez çantalar ve tişörtler üzerine Kavala stencil’ları yaptılar. Amaç Kavala’nın sesini sanat gündeminin en yoğun olduğu dönemde duyurmaktı. Açılış haftası boyunca Kavala çantalarıyla gezildi. Arter protokol açılışında ve Bienal’in Fransız Sarayında yapılan kokteylinde Kavala’nın serbest bırakılmasına yönelik protestolar gerçekleştirildi, topluca fotoğraflar çekildi.

Yeni sanat sezonunun ve yeni müzelerin açılışlarına damga vuran üç isim: Erdoğan, Koç ve Kavala… Devlet, sermaye, sivil toplum ve sanat açılışlar üzerinden kendini ortaya koydu. Sanat açılışları sembolik savaş alanlarına dönüştü. Bu noktada belki de Steyerl’in Müze Bir Sanaş Alanı mıdır? videosunu tekrardan izlemek gerek. Ve tabii ki Steyerl’in vurguladığı sanat ve sermaye ilişkisine hatırlamak.