YAZARLAR

Yurttaşın devletle imtihanı

Demirtaş çıkacakmış, ama Kaftancıoğlu içeri girecekmiş. Barış Süreci HDP’siz ama Öcalan’lı başlayacakmış. Barış Akademisyenleri’ne pasaport verilecek ama kürsüleri geri verilmeyecekmiş. CHP’li belediye başkanları, kayyımlarla aynı kareye girmek üzere bir “Feyzioğlu hamlesi” yaparak Beştepe davetine icabet edeceklermiş.

Madem başımıza ne geliyorsa, “olabiliyor da ondan” geliyor, ben de “ne olacaksa olsun artık” diyorum: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara’da 16 Eylül’de yapılacak Türkiye-İran-Rusya üçlü Astana Zirvesi’nden bilistifade Putin ile kameraların karşısına geçip nükleer bir güç olmak üzere ikili anlaşmanın paraflandığını açıklasın. Eylül ayının sonunda TSK dört koldan Fırat’ın Doğusu’na girsin ve önce M-4 karayolunu denetime almak ardından 32 km. derinlikte bir şeridi topyekûn işgal etmek amacıyla yalnızca SDG değil gerekirse ABD kuvvetleriyle de çarpışarak ilerlesin.

AB’ye derhal hiçbir zaman tam üyelik gibi bir hedefimiz olmadığı bildirilsin. Eşanlı olarak KKTC ilhak edilsin. Irak’ın Hakurk ve Sinat-Haftanin bölgelerinde devam eden Pençe 1-2-3 harekâtlarının kalıcı ve sürekli olacağı, ayrıca Şengal/Sincar’a dek uzanacağı, sınır kapısının denetimi TSK’da olmak kaydıyla Habur’dan Zaho’ya taşınacağı açıklansın. Türkiye-Irak-Suriye sınırlarının kesişme noktasından düz bir hat çizilerek, üzerine asfalt duble yol yapılsın ve bu yeni kapı o güzergâhla doğrudan Telafer’e bağlansın. İnşaat faaliyeti Fırat’ın Doğusu’nda da, ülkemizdeki Suriyelilerin tamamını iskân etmek üzere, önden TSK’nın ZPT ve tankları, hemen arkalarından TOKİ’nin iş makinaları ve betonyerler yürütülmek suretiyle başlatılsın.

İçeride, HDP’ye kapatılma davası zaman yitirmeksizin açılsın. Böylece, “terörist” ilân edilecek tüm HDP’li belediye başkanları istisnasız görevden alınsın. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza onansın ve adı geçen cezaevine girsin. İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Mersin büyükşehir belediye başkanlıklarına kayyım atansın. Benim de kendimce katkı sunduğum ArtıTV, MedyascopeTV ve Gazete Duvar başta olmak üzere tüm alternatif medya mecraları kapatılsın ve RTÜK tarafından asla yeni yayın ruhsatı verilmeyeceği açıklansın.

Ekonomide sıkı kambiyo rejimi denetimi ve sabit kur ilan edilsin. TÜİK verileri ulusal güvenlik gerekçesiyle “devlet sırrı” kapsamına alınsın. Bütçenin tamamı “örtülü ödenek” çatısı altına çekilsin ve tüm harcamalarda tek yetkili kimseye hesap vermemek kaydıyla Cumhurbaşkanı olsun. Ulusal güvenlik bakımından gerekli görülen rafineriler vb. “stratejik” önemdeki tesisler bilabedel kamulaştırılsın. Kamuda ve özelde tüm ücretler ikinci bir emre dek sabitlensin hatta gerekli hallerde düşürülsün. Tabiatıyla sendikal faaliyet tümden yasaklansın.

Eğitime de gelelim: İmam-hatip liselerinde bilim ve teknolojiyle, vidan ile liyakat birleşiyormuş (ama bu liselerin kontenjanları da nedense hep boş kalıyormuş). Eğitimde Batı’yı kopyalayıp, kayıp nesiller yetiştirmişiz. Öyleyse, derhal başta benim mezun olduğum Saint Joseph Lisesi, tüm gavur, misyoner okulları kapatılmalı, mülklerine el konularak millileştirilmeli. O arada herhalde internete de çekidüzen verilmeli, tek merkezden denetlenen ulusal erişimin altyapısı mutlak surette oluşturulmalı.

Doğrudur, yukarıda kayıtlı beş paragrafın tamamı hayal ürünüdür, masa başında uydurulmuş hurafelerden ibarettir. Bu deli saçması zırvaların ne okur, ne her biri yekdiğerinden bağımsız savcı ve yargıçlarca ciddiye alınır tarafı yoktur ve olmamalıdır. Bu tür düş ürünü uyarıları dile getiren çarpık zihinler varsa, onlar ülkenin hayrına çalışmamaktadır. Böyle safsataları okumak durumunda kalanlardan teker teker özür diler, engin hoşgörülerine sığınırım. İstemeden huzurlarını bozduklarımdan ayrıca af dilerim.

Kesinlikle haksızlık etmeyeyim. Bana bunları düşündürten, münhasıran Sayın Cumhurbaşkanı ve 17 yıllık AKP iktidarı değil. Başta muhalefetin zebunluğu, beni bu denli ipe sapa gelmez olasılıkları gözümüzde canlandırmaya dürten. Ankara’dan İstanbul’a yürüyerek adeta devletten halka doğru siyaseten hicret eden Kılıçdaroğlu, sonra hiçbir şey olmamış da, sanki Eymir Gölü çevresinde Pazar yürüyüşüne çıkmış gibi CHP Genel Merkezi’ne geri dönmüştü. Nitekim Kılıçdaroğlu, Kaftancıoğlu’nun duruşmasına katılmaya da tenezzül etmedi yahut zamanı olmadı. Böylelikle, Kemal Can’ın veciz tanımıyla “tehdit-lütuf” düzeneğinin aksamadan işlemesine istemeden de olsa sanırım dolaylı katkı sunmuş oldu.

Demirtaş çıkacakmış, ama Kaftancıoğlu içeri girecekmiş. Barış Süreci HDP’siz ama Öcalan’lı başlayacakmış. Barış Akademisyenleri’ne pasaport verilecek ama kürsüleri geri verilmeyecekmiş. CHP’li belediye başkanları, kayyımlarla aynı kareye girmek üzere bir “Feyzioğlu hamlesi” yaparak Beştepe davetine icabet edeceklermiş. Erdoğan’ın nükleer ve Fırat’ın Doğusu çıkışları New York’da ABD Başkanı Trump’la baş başa görüşmek içinmiş. İşsizlik artsa da, enflasyon düşüyormuş. Idlip’te TSK gözlem noktalarının çevresinde Rus askeri inzibat birlikleri güvenlik amaçlı tertibat alıyormuş. ABD, Fırat’ın Doğusu’nda TSK ile attığı ortak devriyenin hemen ardından, bu defa dönüp bir tur da SDG unsurlarıyla devriye atmış. Kabinede değişiklik, derken esnemeye mi başladınız? Haklısınız.

Memleketin birinde çekingen, utangaç adımlı bir kendine özgü tek adamlık rejimi inşası deneniyormuş. Gittiği yere kadar gidermiş, orada olup biten ne varsa, yönetenin çaresizlik ve kaybetmeye mahkûmiyet alametleriymiş. Bilgisayar oyunu değil ki yaşananlar, bir “bölüm sonu canavarı” beklensin-miş. Planlar tıkır tıkır işliyor, her şey güzel olacak, her şey iyiye gidiyor-muş…


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.