YAZARLAR

Davutoğlu ne diyor, muhalefet ne anlıyor?

Sakarya konuşmasının tümüne bakıldığında, Davutoğlu’nun çözüm sürecinin bitirilmesinin arkasındaki karanlık olayların ifşasını imâ etmeyi bir kenara bırakın, bilakis o süreçteki aktif rolünün bilinmesini istediği, daha da ötesi, çözüm sürecinin bitirilmesine 7 Haziran seçimlerinden yaklaşık 9 ay önce karar “verdiğini” anlıyoruz. Fakat Davutoğlu “ayıyı” gösterdiği halde muhalefet nedense “ayak izlerini” soruyor. İnsan gerçekten hayret ediyor.

Dedem bazen öfkeyle “yahu ben ayıyı gösteriyorum, sen ayak izini soruyorsun” derdi. Geçen hafta Sakarya’da konuşan Ahmet Davutoğlu da başta HDP olmak üzere muhalefete aynı tepkiyi gösterse yeridir!

“Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa, birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Bizi bugün eleştirenler insan yüzüne çıkamazlar! Açık söylüyorum. Neden mi? Gelin hafızanızı biraz yoklayın. İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden biri 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır…”

Çözüm sürecinin bitirilişinin temel aktörlerinden biri olan Ahmet Davutoğlu’nun geçen hafta Sakarya’daki konuşmasında ifade ettiği bu sözleri, nedense hemen herkes, özellikle “yanlış” anlamak istedi. Sanki Davutoğlu, çözüm sürecini bitiren, AKP’nin 1 Kasım 2015 seçimlerinde tekrar tek başına iktidar olmasını sağlayan karanlık olayların arkasındaki hakikatleri ifşa etme şantajı yapıyormuş gibi kabul edildi.

İyi de o dönemin temel aktörü olan Davutoğlu, kendisinin de ustalarından olduğu bir duvarın altından neden tuğlayı çeksin? O duvar yıkıldığında kendisinin de altında kalacağını bilmediği mi sanılıyor?

Zaten Davutoğlu da bu sözleriyle, bine yakın kişinin hayatını kaybettiği o kaos ve katliam aralığında AKP’nin kirli çamaşırlarını ortaya serme tehdidinde bulunmuyordu.

Davutoğlu’nun yaptığı, AKP 7 Haziran’da iktidardan düştüğünde MHP’nin koalisyona yanaşmayarak “terörle mücadelede” kendilerini yalnız bıraktığına yönelik basit, hatta hakikatle örtüşmeyen bir tepkiden ibaretti.

BAHÇELİ, DAVUTOĞLU'NU İŞARET ETMİŞTİ

Daha da ötesi 7 Haziran’ı 8’ine bağlayan gece, sandık sonuçları belli olduğunda Erdoğan’a hakaretler eşliğinde konuşan Devlet Bahçeli, geçici hükümetin kurulması için bizzat Davutoğlu’nu işaret etmişti: “Cumhurbaşkanı birini görevlendirebilir. Sayın Ahmet Davutoğlu'nun görevlendirmesi gerekir. Davutoğlu mecliste bulunan partilerle nasıl bir çalışma yapacağını görüşmesi gerekir.”

Türkiye bu atmosferde 1 Kasım’a gitti ve o dönem boyunca toplumu etkisiz hale getiren her türlü olay, Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde yaşandı. Üstelik AKP’nin iktidardan düştüğü 7 Haziran gecesi erken seçimi ilk telaffuz eden de Bahçeli olmuş, 1 Kasım sonrasında artan şehir savaşlarındaysa MHP, AKP’ye desteğini sunmuş, bu ilişki 15 Temmuz darbe girişiminden sonra “Yenikapı ruhu” adıyla tescillenmişti.

Davutoğlu’nun AKP-MHP ittifaklaşması sürecinde ekarte edilmesinin nedeninin de, yeni Türkçü-İslamcı çizgiden uzaklığı asla değil, kişisel hırslarının Erdoğan’ın gözüne batması olduğunu artık herkes biliyor.

Öte yandan Davutoğlu’nun geçen haftaki MHP tepkisi, 31 Mart yerel seçimler sonrasında oylarının yüzde 30’lara kadar düştüğü AKP ve Erdoğan’ı MHP ittifakına son vererek “eski çizgiye”, yani kendisine yeniden rol verilmesine yönelik davetiyle tutarlılık arzediyor.

Ancak, Sakarya konuşmasının tümüne bakıldığında, Davutoğlu’nun çözüm sürecinin bitirilmesinin arkasındaki karanlık olayların ifşasını imâ etmeyi bir kenara bırakın, bilakis o süreçteki aktif rolünün bilinmesini istediği, daha da ötesi, çözüm sürecinin bitirilmesine 7 Haziran seçimlerinden yaklaşık 9 ay önce karar “verdiğini” anlıyoruz. Elbette karar mercii Davutoğlu değil Erdoğan’dı ama bu, Davutoğlu’nun esas itirafının önemini azaltmıyor.

SİLAHLI KUVVETLERE HAZIRLIK TALİMATI

Nitekim Sakarya’daki konuşmasının -ne yazık ki gözden kaçan- kritik noktasında, çözüm sürecinin bitirilmesine ilişkin kararı 7 Haziran’dan çok önce, göreve gelişinden kırk gün sonra, 6-8 Ekim olayları sırasında aldığını, hatta bunun için silahlı kuvvetlere hazırlık talimatı verdiğini şöyle itiraf ediyor Davutoğlu:

“Başbakanlık görevini 28 Ağustos 2014’te aldıktan bir-iki ay sonra 6-8 Ekim olayları oldu. Takriben 40 gün sonra… 6-8 Ekim olayları esnasında çözüm süreci adı altında Türkiye’nin kamu düzeninin nasıl yerle bir edildiğini görmek lazım. O zaman arkadaşlarımı topladım. O gün devlet görevini yürütenler bilirler, benim teröre karşı nasıl bir tavır aldığımı. Ve onlara şunu söyledim: Sayın cumhurbaşkanımız olağanüstü kongrede bize görevi tevdi ederken ‘iki emanetim var’ dedi. ‘Çözüm sürecine devam edeceksiniz ve FETÖ’yle mücadele edeceksiniz.’ Dolayısıyla şimdi bu çözüm sürecini derhal durdurmamız yanlış anlaşılır. Ama onlara son bir şans, eğer çözüm süreci varsa, verilir. (…) Bırakmazlarsa, seçim dolayısıyla, bir müddet seçim ortamının bir gereği olarak sabredilse bile, seçim sonrasında mutlaka şiddetli bir terörle mücadele başlatmak zorunda kalabiliriz. Buna göre hazırlıklarınızı yapacaksınız…” (Linkteki videonun 31-32. dakikalarına bakınız

O halde Davutoğlu, Ekim 2014’ten 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatı dâhil, Öcalan’a tecridin uygulanmaya başlandığı Nisan 2015’e kadar “devam eden” “çözüm sürecinin” tamamen bir kurgu olduğunu, iktidarın bu süreçte “mutlaka şiddetli”, büyük bir savaşa hazırlandığını ifade etmiş oluyor.

Zaten 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta gençlerin, peşi sıra 22 Temmuz’da Ceylanpınar’da iki polisin evlerinde katledilmesinden (gerçek failleri hâlâ bulunmuş değil) sonra, 23 Temmuz’da güvenlik bürokrasisini toplayıp büyük savaş kararını ilan eden ve 24 Temmuz’da da bunu icra eden bizzat Davutoğlu’ydu.

Halbuki Erdoğan ve Davutoğlu dâhil iktidarın tüm yetkilileri, 6-8 Ekim olaylarından sonra çözüm sürecinin devam edeceğini, bu konuda ısrarcı olduklarını söylüyordu.

Kobanê olaylarından iki ay sonra, 8 Aralık’ta Davutoğlu, çözüm sürecinin “halkın malı” olduğunu şu sözlerle ifade ediyordu: “6-7 Ekim bir tarafla ilgili sıkıntılar doğurmuştur. Son durumu gözden geçirdik. Başbakan yardımcımızı görevlendirdik, bazı görüşmeler yapacak. Bir daha bu topraklarda şiddet ve silah temelli hak arayışı olmayacaktır. Halkımız çözüm sürecini benimsemiştir. Bu artık halkın malıdır.”

Fakat Davutoğlu çözüm süreciyle ilgili bu açıklamayı yaparken Erdoğan’ın direktifi doğrultusunda “Güvenlik Paketi”ni de 2 Aralık 2014 tarihinde TBMM gündemine getirmekten geri durmamıştı.

Aslında HDP’lilerin o zamanki tabiriyle “çözüm sürecini zehirleyen” temel unsur da, çoğunluğu HDP’li 51 kişinin hayatını kaybettiği 6-8 Ekim Kobanê olaylarından sonra gündeme getirilen, başta “makul şüphe” olmak üzere çok sayıda unsuruyla kolluk güçlerine sınırsız yetki tanıyan, toplu gösteri ve yürüyüş hakkını rafa kaldıran bu paketti.

8 Aralık’ta “çözüm süreci artık halkın malıdır” diyen Davutoğlu, ertesi gün, 9 Aralık 2014’te, Selahattin Demirtaş’ın “Güvenlik paketini sokakta engelleriz” şeklindeki sözlerine, “Demirtaş'ı uyarıyorum. Sokaklara çağrıda bulunuyorsa dökülecek her kandan Demirtaş sorumludur” yanıtı veriyordu örneğin.

Fakat aynı Davutoğlu, 21 Aralık 2014’te çözüm sürecinin 6-8 Ekim’e rağmen devam ettiğini şu sözlerle vurguluyordu: “Hükümetimiz tarafından hiçbir zaman zaten çözüm süreci ile ilgili mütereddit tavır olmamıştır. Bu konudaki kararlılığımızı her fırsatta vurguladık. Çözüm sürecine en büyük darbeyi maalesef 6-7 Ekim olayları vurmuştur. Karşılıklı güvende ciddi bir sarsıntı doğurmuştur. Kamu düzeni ve güvenliği olmazsa olmaz bir husustur. Bununla ilgili gerekli tedbirleri aldık. Bu olumsuz tecrübelerden sonra son dönemde tekrar çözüm sürecinin doğası içinde seyri konusunda olumlu bir atmosferin oluşmakta olduğunu görüyoruz. Bundan da memnuniyet duyuyoruz. Tek bir tarafla tek boyutlu bir müzakere mantığıyla yürüyen bir süreç değil. Bundan sonra atılacak adımlar konusunda da her zaman gerekli çalışmaları yapacağız. Yoğunlaştırarak yapacağız. Bir an önce netice alınması için gayret sarf edeceğiz.”

ANLIYORUZ Kİ BÜYÜK SAVAŞA HAZIRLANILIYORDU

Şimdi Davutoğlu’nun açıklamasıyla “resmen” anlıyoruz ki, tüm bu açıklamalarla eş zamanlı olarak büyük savaşa hazırlanılıyordu.

Yani 2014 sonbaharı itibariyle AKP’nin çözüm sürecini bitirdiği ama Kürt hareketine yönelik “darbe” koşullarının olgunlaşması için 7 Haziran’ı beklediği, Ekim 2014-Nisan 2015 arası da devam eden İmralı-Kandil-Ankara arası görüşmelerini de bu amaçla, göstermelik olarak sürdürdüğü anlaşılıyor.

Bu nedenle Davutoğlu’nun açıklamasından hareketle o dönemin araştırılmasını talep ederken, zaman aralığını 7 Haziran-1 Kasım 2015 arası değil, Ekim 2014-Kasım 2015 arasındaki bir yıllık döneme yaymak ve o döneme ilişkin hafızayı tazelemeye girişmek gerekiyor.

Fakat nedense başta HDP olmak üzere demokratik muhalefet, Davutoğlu’nun açıklamasını bütünlüklü olarak değerlendirmek yerine, yine Davutoğlu’nun MHP’nin tazyikini savuşturmak maksadıyla 7 Haziran-1 Kasım arası döneme ilişkin imâsının izini sürüyor.

İnsan gerçekten hayret ediyor. Davutoğlu ne diyor, muhalefet ne anlıyor?


İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.