YAZARLAR

Tarantino’nun Hollywood’u

“Me too” hareketinden sonra ciddi bir dönüşüm geçiren sektörde 25 yılı aşkın bir süredir zirveden inmeyen yönetmen, iki maço karakterin devrinin bitişini anlatırken; kendisinin de dâhil olduğu “maçolar” çağının artık miadına erdiğini mi anlatmak istiyor?

Quentin Tarantino muhtemelen Hollywood yönetmenleri içerisinde en popüler olan. İlginçtir, Hollywood ölçeğinde büyük gişe başarıları, Oscar adaylıkları elde edememesine rağmen bu durum böyle. Hatta gişe rakamlarına bakıldığında dünyada gördüğü büyük ilginin nedenini anlamak bile zor. Zira son filmi “Bir Zamanlar… Hollywood’da” ABD’de 116 milyon dolar gelir elde ederken, dünya çapındaki hasılatı henüz 65 milyon dolar civarında. Bu hafta itibarıyla Türkiye salonlarında da gösterime girecek olan son filminin ABD dışında az ilgi görmesini biraz kişisel olmasına ve Hollywood nostaljisinin ülke dışında fazla ilgi çekmemesine bağlayabiliriz belki.

Nihayetinde Tarantino’nun da belirttiği gibi film ilhamını 1969 yılı 8 Ağustos’un da Charles Manson’un lideri olduğu tarikatın dört müridinin Hollywood’daki bir eve girip o sıralarda yurt dışında olan ünlü yönetmen Roman Polanski’nin sekiz aylık hamile eşi, oyuncu Sharon Tate ile yanında bulunan dört kişiyi katlettiği olaydan alıyor. Olayın yaşandığı yıl altı yaşında olan Tarantino, şahit olduklarından ve sonradan duyduklarından esinlenerek bu hikayeyi yazmaya koyuluyor. Ancak filmin “Manson cinayetleri” üzerine olduğu düşünülmesin. Onu bir yan hikaye, fon olarak kullanmayı tercih ediyor ve asıl olarak Polanski’lerin komşusu olan klasik stüdyo döneminin gözde oyuncusu, kariyeri artık düşüşe geçmiş Rick Dalton isimli hayali bir oyuncu karakter ve dublörü Cliff Booth’un dostluğuna odaklanıyor. Çok yazılıp çizildi ama biz de hatırlatmadan geçmeyelim. Tarantino, Cliff Booth karakterini tanışmadığı ama adını çok duyduğu bir dublörden esinlenerek yarattığını belirtmişti. Tabii bu esinlenmenin nedenlerinden birisinin söz konusu gerçek dublörün eşini öldürmüş ve bundan paçayı sıyırmış olduğunu söylemesi eleştirilerin hedefi oldu.

“Bir Zamanlar… Hollywood’da”, iki bölüm gibi düşünülebilir. İlk bölüm 8-9 Şubat 1969 tarihinde yaşananları anlatırken, ikinci bölüm “Mason cinayetleri”nin yaşandığı 8 Ağustos’ta geçiyor. Filmin geçtiği yılın birçok özelliği var. 68 dalgasının etkisinin sürdüğü, çiçek çocuklarının ortalıkta dolaştığı, Ay’a ilk insanın gittiği, Vietnam karşıtı hareketlerin yükseldiği bir dönem. Hollywood açısından ise 60’lı yıllarda krize giren stüdyo sisteminin sonunu getirecek işaretlerin çoğaldığı ve sinema literatürüne “Hollywood rönesansı” olarak geçen dönemin ilk demleri aynı zamanda. Taşları yerinden oynatan “Easy Rider” vizyona girmiş, yeni nesil oyuncular ve yönetmenler giderek güçlenmeye başlamıştır. Peki, Tarantino bununla ilgileniyor mu? Buna da olumlu bir yanıt vermek zor. Rick Dalton’un aşağıya doğru yuvarlanmaya başlayan kariyeri nedeniyle yaşadığı hassasiyeti bir komedi unsuru olarak kullanmak, Western’in ABD’deki gücünün azalışına karşın Spagetti Western’in yükselişine dikkat çekmek dışında bir dönüşüm sancısı, yeni sinema ile eskisi arasında bir gerilim görmek de imkânsız. Zaten Tarantino’dan bunu beklemek de anlamsız. Film, birbiri ardına eklenen iyi yazılmış, mizanseni doğru kurulmuş ve iyi çekilmiş sahneler şeklinde Tarantinovari bir yapıyla ilerliyor. Yönetmen en iyi yaptığı şeyi bir kez daha başarıyor: Seyircinin ilgisini diri tutmayı başarmak.

Bunda özellikle Leonardo DiCaprio ve Brad Pitt’in birlikte ve tek başlarına sahnelerdeki performansları çok etkili. Bu iki oyuncunun yaş aldıkça (özellikle de DiCaprio) oyunculuklarının yükselmesi sinemanın büyük şanslarından kuşku yok ki. Ancak, filmde “estetik” bir unsur olarak dâhil olmak dışında bir işlevi olduğuna ikna olamadığımız Sharon Tate (Margot Robbie) karakterinin hangi amaca hizmet ettiğini anlamak zor. Çünkü ana hikayenin etrafında dolanan bir siluet olmaktan öteye gidemiyor. Bir tek sinemada kendi filmini seyirciyle birlikte izlediği ve keyif aldığı sahnede vahşi bir şekilde öldürülen Tate’in oyunculuğuna saygı duruşunda bulunulduğu söylenebilir.

Toparlamak gerekirse, Tarantino çok defalar ustaca yaptığı birbiriyle alakasız mevzuları art arda sıralayıp, eklektizme düşmeden bir estetik yaratma becerisini burada tam olarak başaramıyor. Belki de Tarantino’nun Hollywood’a olan koşulsuz sevgi ve bağlılığı ile bizim Hollywood’a karşı koşullanmalarımız arasındaki çelişkiden kaynaklanıyordur bu, kim bilir.

Bundan önceki sekiz filmini taciz iddialarıyla gündeme gelen Harvey Weinstein’ın yapımcılığında çeken Tarantino, bu filmde yolları ayırmıştı. Onuncu filmle sinemaya veda edeceğini söyleyen yönetmen acaba bize bir mesaj mı veriyor. İzlediğimiz dokuzuncu film, Hollywood’un değiştiği bir tarihi anlatarak bugüne dair bir şeyler söylüyor olabilir mi? “Me too” hareketinden sonra ciddi bir dönüşüm geçiren sektörde 25 yılı aşkın bir süredir zirveden inmeyen yönetmen, iki maço karakterin devrinin bitişini anlatırken; kendisinin de dâhil olduğu “maçolar” çağının artık miadına erdiğini mi anlatmak istiyor? Bu filmde Steve McQueen’in ağzından Sidney Pollack'a iğneyi batıran yönetmenin kendisine ve yıllardır iş yaptığı insanlara çuvaldızı batırmasını beklemiyoruz kuşkusuz.

Bir zamanlar... Hollywood'da

Orijinal adı: Once Upon A Time...in Hollywood

Yönetmen: Quentin Tarantino

Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Brad Pitt, Margot Robbie, Emile Hirsch, Margaret Qualley, Dakota Fanning, Bruce Dern, Al Pacino

Yapım: 2019, ABD

Süre: 144 dk.