YAZARLAR

Gözümüzü bantladıklarına göre bizi vuracaklar...

Alternatif haber mecralarının ışığını tümüyle karartmak istiyorlar ki her şey gözlerden silinsin. Sahnede sadece onların “vatan sevdasını” yankılayan çığırtkan bir ses kalsın... Ne sevdaymış ama... Vatanı nasıl sevdiklerini Kaz Dağları’nın yolunmuş kaz misali kel kafasına bakın göreceksiniz. Allah muhafaza ya bir de sevmeselerdi...

Bianet’e getirilen erişim engelinin üzerimdeki etkisi kurşun gibi ağır oldu. Kuruluş süreçlerine tanıklık ettiğim ilk ve tek yayın organı. Ankara’daki ilk toplantısına katıldığımda genç bir araştırma görevlisiydim. Nereden nereye... Bianet Türkiye’de internet üzerinden sürdürülen alternatif haberciliğin en eski örneğidir. Haberciliğin onuru. “Başka bir iletişim” çabasının övünç kaynağı. Ona da göz dikmişler. Bu kez neremizden vurulacaksak artık, hiçbir şey görmeyelim ve duymayalım istiyorlar. Medyaya yönelik ağır taarruzun nedeni bu.

Muhalif medyanın başına gelenlerin pek komik bir tarafı yok. Olaylara neresinden bakarsak bakalım, görüş mesafemizi azaltan bu ağır ve pis havayı dağıtacak eğlenceli bir yön göremiyoruz. Maalesef... Bir sosyal hakikat mizahla çerçevelenemeyen bir Guernica tablosu sunuyorsa işimiz iş demektir.

Üstelik Kaz Dağları’ndan Fırat’ın doğusuna güncel siyasi konulara ilişkin her tür muhalif düşünce ve tepki, yandaş medyanın hakaret ve hamaset girdabında sürüklenip aynı batağa gömülüyor. Alternatif haber mecralarının ışığını da tümüyle karartmak istiyorlar ki her şey gözlerden silinsin. Sahnede sadece onların hizmetkarlığını ve “vatan sevdasını” yankılayan çığırtkan bir ses kalsın... Ne sevdaymış ama... Vatanı nasıl sevdiklerini Kaz Dağları’nın yolunmuş kaz misali kel kafasına bakın göreceksiniz. İnsanın gerçekten içi parçalanıyor... Gerçi şaşıracak bir şey yok. Bu kafa her tür sevdayı böyle yaşıyor, biliyorsunuz. Sevdiğini “mal” gibi görenin kafası. Sevdiğinin saçını başını yolanın ve vurup öldürenin kafası... Oradan tanıyoruz bu kafayı. Memleketi, vatanı hepimizden çok severken de işte bunu yapıyor. Allah muhafaza ya bir de sevmeseydi...

A Haber’in Kaz Dağları’nda gerçekleşen katliamla ilişkili haberi de her şeyi özetliyor. Gördüğünüz gibi, medya ve siyaset alanındaki -artık tiksinti veren- çeteleşme tamama erdirilmiş. Yandaş medyanın dışında kalan tüm kurumlar hedefte. A Habercilerin cin kafasına göre, Kaz Dağları’nda altın madeni bulmamızı, zengin ve güçlü olmamızı istemeyen “uşaklar,” daima küçük kalalım diye çığrınıp duruyorlar... İrilik, dirilik ve diklik fantezileriyle kafayı bu kadar bozunca, “küçüklük” arzusu da bir şekilde akıllarına yatıyor olmalı.

Peki siz kimsiniz uşağum, ne istiyorsunuz bu güzelim memleketten? Kaz Dağları'nın fotoğrafı ortada. Betoncuların yağma iştahıyla göz diktiği güzelim Salda Gölü ortada. İnsanlar Salda Gölü’nün o görülmemiş güzelliğini talandan koruyacağız diye fotoğraf paylaşmaya korkuyordu. Hasankeyf binlerce yıllık tarih… Dinamitleniyor.

Bianet önceki günkü haberinde soruyordu. Kaz Dağları'nda kaç ağaç kesildi diye. Soruya soruyla cevap veren cevval çok. AKP Grup Başkanvekili ve Çanakkale Milletvekili Bülent Turan “Tüm maden firmalarının endişeye sevk edilmesinin kime ne faydası var.” diye sormuş. “Kanadalı madencinin endişesi” konulu bir de film çevirseler tam olacak… İda Dağı, mitoloji, ergen siyasetçiler, çamur medyası, açgözlü işbirlikçiler, odun kırıcılarının “hık” deyicisi üniversiteler… Tilililiiiii…. Netflix bile yayınlar vallahi.

Söz yetmiyor başımıza örülen yeni çorapları tanımlamaya. Sırasıyla bir hatırlayalım;

İnternetten yapılan yayınları RTÜK izni ve denetimine tabi kılan yasa değişikliği durdu durdu ve birkaç gün evvel çıktı. Oysa yönetmeliğin altı ay içinde çıkmasını öngören yasa değişikliği maddesi neredeyse bir buçuk yıl önce yayımlanmıştı. O dönemde de şimdi de Netflix, Blu TV ve Puhu TV dizilerine ağıt yakanlar oldu tabii. Zira nitelikli dizileri izlemeye alışık izleyici ya Aşk ve Mavi’nin ağlaklığıyla ya da mahalle kabadayılığından yürüyen dizilerin affedersiniz dangalaklığıyla baş başa kalacaktı. The Handmaid's Tale’e, La Casa de Papel’e alışmış bünyeler Payitaht- Abdülhamid’e talim edecekti. Bu yüzden sosyal medyada, Twitter’da filan biraz tartışma döndüyse de fazla bir gürültü kopmadı.

Bana kalırsa internet yayınlarıyla ilgili yönetmeliğin derdi 23 Haziran’ı takip eden süreçlerde sadece ve de özellikle diziler miziler değildi. Her ne kadar hâlâ kültürel iktidar zafiyetinin göstergesi olarak dizilere işaret ediliyorsa da radarda şu dakika esas olarak haber portalları var. Esas haberden vurulacağız; son sığınaklarımız olan internet haberciliği yapan mecralardan. Bunun ilk işareti de hiçbir gerekçe göstermeksizin Bianet’e erişim engeli gelmesiyle verildi.

Bu konuda en trajikomik olanı da bir grup TGB’li gencin uzun uzun bir açıklamayla Netflix, Puhu TV, Blu TV’nin milli kültüre düşman olduğunu söylemeleriydi.  Tartışmaya girmeyeceğim fakat bir parantez açarak yerli ve milli televizyonumuz ATV’de yayımlanmış bir dizinin -adını vermeksizin- bir bölümünün konu özetini paylaşacağım:

“Zeynep’le Ercüment’in birlikte olduğu video Kerem’in eline geçer. Karısını korumak isteyen Kerem, Cihan Karadağ dosyasının yeni savcısı olurken bir yandan da hesap sormak için Ercüment’in peşine düşer. Pınar cinayetini araştıran Leyla ile Aslan’ın çabaları sonucu Pınar’ın mezarı açılır, ancak herkesi kötü bir sürpriz beklemektedir. Cihan uğruna mesleğini yakmayı göze alan Hande, Leyla’nın geçmişine dair çok önemli bir ipucu elde eder. Cihan ise Pınar’ın katili olan karısı Aysel’i ele vermeye kararlıdır. Ancak Ercüment’in ölüm haberiyle tüm taşlar yerinden oynar. Köşeye sıkışan Leyla ile Zeynep’i kötü günler beklemektedir. Ercüment cinayetini araştıran Aslan ve Kerem ise katillerin yanı başlarında olduğundan şimdilik habersizdir.”

Allah müstahakkınızı vermesin, bu mu sizin milli kültürünüz? Vallahi Elf kültürü bundan bin kat yakın geliyor bana. Açın bir de yukarıda örnek verdiğim iki dizinin La Casa de Papel ile The Handmaid's Tale’in bir iki bölümünü izleyiverin bir zahmet... Siz mi daha cevval kapitalizm, emperyalizm ve de Amerikanizm karşıtısınız yoksa bu diziler mi? Neyse kapatayım şu lüzumsuz parantezi...

Hasılı SETA gibi kuruluşlarda çalışan parti üniversitelerinin akademisyenleri eliyle medyada bir taşla birkaç kuş vuran raporlar hazırlandı. Twitter kullanıcılarından yabancı medya kuruluşlarının Türkiye yayınlarına kadar her yayını ve her mecrayı ayrı ayrı fişlediler. Şimdi de internet üzerinden yayın yapan televizyonlar ve Bianet gibi haber mecralarına göz dikildi.

Yine yakın günlerde, Basın Kartı Komisyonu’nun üyelerinin tümüyle saray ve yandaş medya eliyle seçilmesini garantilediler. Komisyonda tabii ki SETA üyesi de yerini aldı. Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın ve Gazeteciler Cemiyeti'nin tercihlerini bu komisyonun oluşumundan dışladılar.

Medya üniversite işbirliği dedim de, bu konuda da Bianet yirmi yılı aşan tarihinde benzersiz bir örnek oluşturdu. Yakın bir döneme kadar Bianet dışında üniversitede üretilen eleştirel düşünceyi, nitelikli akademik birikimi bu denli yanına alan bir medya pratiği de olmamıştı. Başta iletişim fakültelerinin öğretim kadrolarıyla olmak üzere, medya ve üniversite arasında onurlu bir işbirliğini geliştirerek hem habercilik yaptı Bianet hem etik pratiklere kafa yordu hem de haberciler ve yazarlar yetiştirdi.

Sanırım bütün bunlar bu ülkede cezasız kalmaması gereken başarılar...

Bu gelişmelerden anlaşılıyor ki anaakım medyayı hamuduyla mideye indirmek kibirli ve kirli iştahlarını doyurmaya yetmedi! Haberleşme, iletişim ve medya özgürlüğümüz tümden hedefte. Doymuyorlar. Mahcubiyet bilmiyorlar...

Haysiyet sahibi yurttaşlar da vazgeçmek bilmiyor. Medyayı karartanların bizi yine nereden vurmak istediğini görmeye çalışıyor. Dünyanın her yerinde bıkmadan soruyor: “Guernica’da ağaç var mı?” Bunlar ilişkisiz şeyler değil...


Sevilay Çelenk Kimdir?

Sevilay Çelenk Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümünde öğretim üyesi iken barış imzacısı olması nedeniyle 6 Ocak 2017 tarihinde 679 sayılı KHK ile görevinden ihraç edildi. Lisans eğitimini aynı üniversitenin Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde 1990 yılında tamamladı. 1994 yılında kurulmuş olan ancak 2001 yılında kendini feshederek Eğitim Sen'e katılan Öğretim Elemanları Sendikası'nda (ÖES) iki dönem yönetim kurulu üyeliği yaptı. Türkiye'nin sivil toplum alanında tarihsel ağırlığa sahip kurumlarından biri olan Mülkiyeliler Birliği'nin 2012-2014 yılları arasında genel başkanı oldu. Birliğin uzun tarihindeki ikinci kadın başkandır. Eğitim çalışmaları kapsamında Japonya ve Almanya'da bulundu. Estonya Tallinn Üniversitesi'nde iki yıl süreyle dersler verdi. Televizyon-Temsil-Kültür, Başka Bir İletişim Mümkün, İletişim Çalışmalarında Kırılmalar ve Uzlaşmalar başlıklı telif ve derleme kitapların sahibidir. Türkiye'de Medya Politikaları adlı kitabın yazarlarındandır. Çok sayıda akademik dergi yanında, bilim, sanat ve siyaset dergilerinde makaleleri yayımlandı. Birçok gazetede ve başta Bianet olmak üzere internet haberciliği yapan mecralarda yazılar yazdı.