YAZARLAR

Kadıköy’de tarihle karşılaştım

Cahit Kayra, Cumhuriyet tarihinin pek çok önemli olayına şahitlik etmekle kalmayıp bizzat aktörleri arasında yer almış emekli olduktan sonraki kırk yıl boyunca da yazdığı kitaplarla yaşadığı zamana katkıda bulunmaya devam etmiş, hayatın hep ama hep içinde olmuş, şaşırtıcı, benzeri olmayan bir efsane.

Sahaf Sakallı Lütfü’nün yanından yeni kalkmışız. Kansu Şarman’ın rehberliğinde, avare bir Kadıköy cumartesisi içinde ağır ağır yürüyoruz. Birden karşımıza çıkıyor, hızlı adımlarla bir dükkana girmek üzere, az önce andığımız yaşayan tarih, Cahit Kayra. Hemen yanına koşuyoruz. Kansu’yla iyi tanışıyorlar, ne de olsa o bir tarih dergisi yönetiyor, hal hatır soruluyor şakalar yapılıyor, ortak bir dostlarından söz ediyorlar. Ben araya giriyorum, “1938 Kuşağı kitabınız için sizinle yıllar önce bir söyleşi yapmıştık, burada Moda’da” diye… Pırıl pırıl gözleri biraz daha parlıyor, “O, çok eskidendi” diyor. Evet, 1996’da çıkan o anı kitabından sonra Cahit Kayra daha pek çok kitap yazdı, yayımlattı. Tanık olduğu Cumhuriyet tarihini, doğduğu İstanbul’u anlatan kitapları çıktıkça tanınırlığı arttı, yaşı ilerledikçe de efsanesi büyüdü. O şimdi, Kadıköy’ün simge kişiliklerinden, tarih-kültür çevrelerinin efsanevi isimlerinden biri. Çünkü o, tam 102 yaşında.

‘1938 Kuşağı’nı eve gidince raftan indirdim ve okumaya başladım. Cahit Kayra 1917 yılında, yine bir Cumartesi günü, Kadıköy’de doğmuş… Hatırladığı ilk anıları işgal İstanbuluna dair… Büyük bir hastalık sonrası Eyüp’te götürüldüğü hoca, sarı ışıklarıyla sokakları aydınlatan gaz lambaları. İşgal öncesi Ankara’ya kaçan Trabzon mebusu dayı, Anadolu’da ticaret yapmaya uğraşan baba (1869 doğumlu!) ve sadece kadınlarla çocukların olduğu bir ev. Anadolu’dan gelen savaş haberleri… Eskişehir’le keder, İnönü ve Sakarya ile sevinçler…

Yeldeğirmeni’ndeki evin yakınlarında kurulan İngiliz ordusuna bağlı Senegalli askerlerin kampı. Ve İstanbul’un kurtuluşu, “Kemaller, İsmetler…” diye çocuklara ezberletilen marşlar… Alay Köşkü’nde ablasıyla birlikte gittikleri bir edebiyat toplantısında Nazım Hikmet’ten şiirler dinlemek, Tepebaşı tiyatrosunda Muhsin Ertuğrul ve Cahide Sonku’yu izlemek, abisiyle birlikte hasta yatağındaki Ahmet Haşim’i ziyaret etmek gibi anılar, 1929 buhranının iyice derinleştirdiği yoksulluklar, peynir ekmek alacak parayı zor denkleştirdikleri bir çocukluk. Lise yıllarının arkadaşlarından biri beraber futbol oynadıkları Mithat Fenmen. Sonraki yıllarda efsanevi bir müzik eğitimcisi olacak, Fazıl Say gibi pek çok büyük müzisyenin hayatında derin iz bırakacak piyanist Mithat Fenmen... Bir diğeri ise sonraki yıllarda hem iyi top oynadığı hem kitap okuduğu için onu çok kıskandığını Cahit Kayra’ya itiraf edecek olan Aziz Nesin…

Cahit Kayra.

Cahit Kayra, 1935’te o zamanlar hala İstanbul’da bulunan Mülkiye’ye girmiş. Okul bir iki yıl sonra Ankara’ya taşınmış, 1938’de mezun olup Maliye’de göreve başlamış. Bu arada okullarını ziyarete gelen İsmet İnönü’yü, daha sonra onun yerine Başbakan olup yine okula gelen Celal Bayar’ı ve ölümünden kısa bir süre Türk Ocağı’nda verdikleri mezuniyet balosuna gelip zeybek oynayan Atatürk’ü de çok iyi hatırlıyor. Maliye müfettişi olarak gezdiği yoksul Anadolu’yu ise unutamıyor. İkinci Dünya Savaşı yıllarında askerlik yapıyor. Alman tehlikesine karşı Yunan sınırına yığılan, sonra Çatalca’da bir hat oluşturmaya çalışan birliklerde görev alıyor. Bölük komutanının Birinci Dünya Savaşı’ndaki Galiçya hatıralarını anlattığı bir zaman düşünün… Bugün ancak romanlarda yaşıyor böyle insanlar ve zamanlar. Hoş Cahit Kayra da zaten bir roman kahramanı. Hayır metaforik olarak değil, gerçekten. Yılmaz Karakoyunlu’nun ünlü romanı Salkım Hanım’ın Taneleri’nin hemen başında görünen maliyecilerden biri adlı adınca Cahit Kayra’nın ta kendisi: “Müfettişler odası yavaş yavaş dolmaya başladı. Sait Naci Bey, mazeret beyan etmişti. Münir Mostar, Fahri Tigrel, Cahit Kayra, Memduh Aytür birlikte geldiler. Bir pansiyonda ömür süren kiracılar kadar birbirlerine yakındılar.” Romanda işte böyle yer alıyor, çünkü söz konusu romana konu olan Türkiye tarihinin en acı ve tartışmalı olaylarından birinde, Varlık Vergisi’nin çalışmalarında genç bir maliyeci olarak yer alıyor. Daha sonra üstüne bir kitap yazacağı Varlık Vergisi’ni usullere aykırı, gaddar ama gerekli bir uygulama olarak savunuyor Cahit Kayra… Tıpkı bir yıl sonra ‘aşar’ı tekrar canlandırıp köylünün ürününe ayni bir vergi koyan Toprak Mahsülleri Vergisi gibi. 1945 yılında Türkiye’nin ilk devalüasyonu yapılıp dolar 1.25’ten 2.85’e çıktığında o altın kaçakçılarını bulmak üzere doğu sınırına yollanıyor… Türkiye’nin NATO’ya girmesine, Demokrat Parti’nin iktidar olmasına tanıklık ediyor. O dönem bakanlıkta yöneticiliğe yükseliyor, Maliye Bakanı Hasan Polatkan’la çalışıyor. Sokak eylemlerini, darbeyi, sonraki darbe girişimlerini görüyor, yaşıyor, yurt dışı görevler üstleniyor, uluslararası örgütlerde Türkiye’yi temsil ediyor. 1970’lerde siyasete giriyor. 1974 CHP-MSP koalisyon görüşmelerini yürütenlerden biri de Cahit Kayra. Daha sonra kurulan Ecevit hükümetinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı oluyor. 1980’lerde her şeyi bırakıp İstanbul’a geliyor ve İdil Biret, Cemal Süreya, Hakkı Anlı, Turan Güneş, Zühtü Müridoğlu, Mina Urgan, Cevdet Kudret gibi isimlerin olduğu dostlarıyla emeklilik günlerini geçirmeye başlıyor…

Ama aslında Cahit Kayra hiçbir zaman emekli olmuyor. Yaşamaya, anıları biriktirmeye ve çalışmaya, yazmaya devam ediyor. Anılarını kaleme aldığı 1995 yılında 79 yaşındaki Cahit Kayra şunları yazmış: “Sürekli ve hızla değişen bir dünyada yaşıyoruz ve ben bu dünyada artık çok eskilerde kaldığımın bilincindeyim. Bu gerçeği giderek hüzünden umursamazlığa dönüşen duygular içinde yaşıyorum. (…) Eski yılların olayları bitip kapanmış defterler gibi. Bitip kapanmış ve bir daha açılmayacak defterlerin içindekilerle pek az insan ilgileniyor. Biz toplum olarak olayların bittiklerini sandığımız zaman defterlerini de kapatıp kaldırıyoruz. (…) İnsanın kendi belleğinin, toplumun ortak belleğine yansıması gerek. Anılarımın hazırlanmasında bu mantığın da yeri vardır.”

Anılarının ardından toplumun belleğine katkıda bulunacak daha pek çok başka kitap yazdı Cahit Kayra. 1990’larda Kadıköy Rüzgarları, Hoşçakal Bodrum, Telefon Defteri gibi kitapları yayımladı, ardından tarih, kent ve ekonomi konularında yazmaya ve çeviriler yapmaya başladı. İyi ki Öldün Cahit (öykü), Operasyon: Ali Bey (roman), Cumhuriyet Ekonomisinin Öyküsü (1923-1980 üç cilt), Savaş Türkiye Varlık Vergisi, Marjinal Ekonomi Teorileri, Mekanlar ve Zamanlar Bebek, İstanbul’un Yokuş ve Merdivenleri kırka yakın kitabının bazıları. Bu kitapların neredeyse hepsini 80 yaşından sonra kaleme aldı!

Bütün bir yüzyılı yaşamış, onun önemli aktörlerinden biri olmuş. Dünyaya Osmanlı vatandaşı olarak gelip, genç Cumhuriyet’in yetiştirdiği ilk yöneticilerden biri olarak yakın tarihimizin pek çok önemli olayına şahit olmuş. Hatta şahit olmakla kalmayıp bizzat aktörleri arasında yer almış bir isim. Aktif görevleri bıraktıktan sonraki kırk yıl boyunca da birikimini, araştırmalarla zenginleştirip yazdığı kitaplarla yaşadığı zamana katkıda bulunmaya devam etmiş, hayatın hep ama hep içinde olmuş, şaşırtıcı, benzeri olmayan bir kişilik.

Onu tanıyanların mutluluk, saygı ve haklı bir gıptayla andıkları Cahit Kayra Kadıköy’de yaşamını sürdürüyor. Günlük rutini Kadıköy Tarihçi Kitabevi’ne uğrayıp sohbet etmek, yeni kitaplara bakmak, çarşı pazar işlerini halledip çalışmaya devam etmek olan 102 yaşındaki bu efsane eminim şu sıralar yeni bir kitap yazıyordur. Ama ne olduğunu bilmiyorum. Onunla 23 yıl sonra tekrar karşılaşmanın telaşından sormaya fırsat bulamadım.