YAZARLAR

Irkçı fantezi için bazı ölçütler

Irkçı fantezi önce öteki üzerine çalışır; ardından kendine döner. “Onların arzuları, bizim olanı elimizden almaktır” biçiminde başlayan süreç, bu ‘bize ait’ olanın ne olduğu sorusunu doğurur kendiliğinden. Yanıt yine fantastiktir: İşsizliğin, ekonomik buhranların, siyasi krizlerin sorumluluğu da ötekinin, göçmenlerin üzerine yıkılır.

Irkçılığın dünyası fantastiktir; ırkçılık bilgiye değil, fanteziye dayanır. Fantezi, gündelik dilde kullandığımız biçimiyle, birtakım arzulara ikame tatminler sağlayan hayali bir senaryo değildir. O, gerçekte, başkasının arzusu hakkındadır. Daima bir başkasının arzusunun gerçekte ne olduğunu çözmeye çalışan dedektif tarzı bilgi modeliyle yakın akrabadır – dedektif tarzı bilme modelinden kesin olarak ırkçılık çıkmaz elbette, ama ırkçılığın küçük kardeşidir o da.

Irkçılığın başkasına atfettiği arzunun gerçek bir nesnesi yoktur. Irkçı bakışa maruz kalanın ne istediği belli değildir; onun arzusunun bilinmezliği, ona bir tekinsizlik iliştirir. O, istikrarlı bir bembeyazlığı, nasıl olduğu pek de bilinmeyen bir biçimde, tehdit etmektedir. Küçük bir kaşıntı gibi başlar bu tehdit algısı; ama kaşıdıkça büyür, yaraya dönüşür. Irkçının kendi irini birikir bu yarada, ama o, bu yaraya bakıp bakıp ötekini düşünür. Onun yüzünden olmuştur bu. Irkçı, kendi kaşınmasıyla besleyip büyüttüğü şeyin sorumluluğunu ötekinin üstüne yıkar. Küçük kaşıntı, yerini hesap sorma arzusuna bırakır.

Hesap sorma arzusu, haklılık arayışına götürür. Fantezi burada işlemeye başlar. “Ama onlar da” diye başlayan pek çok önerme belirir. Genelde kişisel tanıklıklardır söz konusu olan. Örneğin bir göçmeni şunu yaparken görmüştür. Yalan olma ihtimali de oldukça yüksektir bunun. Ama diyelim ki gerçekten görmüştür; gördüğünün tek bir kişi olduğunu düşünmez. Olayı olgu olarak görmeye çok eğilimlidir ırkçı zihin. Gördüğü tek bir kişi, onun için ‘onlara’ dönüşür. Arzusunun ne olduğu belli olmayan bu ‘onlar’ ırkçıyla arzusu arasında bir engel olarak belirdiği için nefretin nesnesi haline gelir yavaş yavaş.

Irkçı fantezi, ötekine ilişkin bir kavrayışsızlık hissini dağıtmak için devreye girer. Ötekinin yapıp ettiği her şeyi gizli bir gündeme bağlamaya eğilim gösterir ırkçı. Paramızı almaktır onun amacı; içinde yaşadığımız dünyayı da zaten hızla ele geçirmektedir! Eğer ötekinin gerçekten ne istediğini saptamaya çalışıyor ve onun arzularına ilişkin kavrayışsızlığınızı, bir fanteziyle dağıtmaya çalışıyorsanız ırkçısınızdır. Ötekinin arzusuna ilişkin fantezi, bizi, ötekinin bizden gerçekten ne istediğini bilmemenin neden olduğu kafa karışıklığından kurtarır en nihayetinde. Aman kafamız karışmasın zaten! Olur ya, kafamız karışırsa, bütün bu yoksullukların, yoksunlukların nedeninin kapitalizm olduğunu filan düşünmeye başlarız alimallah!

Irkçı fantezi önce öteki üzerine çalışır; ardından kendine döner. “Onların arzuları, bizim olanı elimizden almaktır” biçiminde başlayan süreç, bu ‘bize ait’ olanın ne olduğu sorusunu doğurur kendiliğinden. Yanıt yine fantastiktir: İşsizliğin, ekonomik buhranların, siyasi krizlerin sorumluluğu da ötekinin, göçmenlerin üzerine yıkılır. Ayrıca ötekinin zevki konusunda da varsayımlar gelişir; ötekinin cinselliği aşağılanır örneğin. ‘Onlar’ın kendilerinden haz alma biçimleri bilinmedik ve yabancıdır. Bu iki fantezinin de temelinde ‘öteki’nin ‘biz’den farklı bir biçimde zevk aldığı kurgusu bulunur. “Aslında ‘öteki’nin sinirimizi bozan, canımızı gerçekten sıkan yanı, kendi zevkini örgütleme biçimidir. Yemeklerinin kokusu, ‘gürültülü’ şarkı ve dansları, acayip davranışları, iş karşısındaki tavrı - ırkçı perspektifte, ‘öteki’ ya işimizi çalan bir işkoliktir ya da bizim emeğimizle yaşayan bir aylak)” diyor Zizek. Eh, iktidardakilerin de işine gelecektir bu. Göçmen düşmanlığının bir hükümet eleştirisiyle iç içe geçirilmesi de kimseyi ırkçılıktan azade kılmaz. Aksine, hükümetin hoşuna gider bu türlü eleştiriler; çünkü eleştirinin nesnesi yine de kendileri değillerdir. Sonuçta gerçek sorumluluk onlarda değildir bu kurguya göre. Göçmenin habis niyetleri vardır.

Önce öteki hakkında olan ırkçı fantezi, kendine döndüğünde de fantastiktir. Ötekinin kendisinin elinden gerçekten aldığı somut bir şeyler olmadığı açıktır. Gerçekte o hep yoksun olmuştur; yalnızca yoksunluğunun şimdiki zamanına gelip yerleşir öteki. Somutluktan bu yoksunluk, ırkçıyı, bu yoksunluğu geçmişe yönelerek telafi etmeye iter. Bir vakitler kendi kendisiyle her bakımdan tutarlı bir toplum olunmuştur (böyle bir şey mümkünmüş gibi) ama bu ötekiler nedeniyle bu tutarlılığı yeniden yakalamak mümkün olamamaktadır. Somutluktan yoksunluğa hayali bir geçmişle yanıt verir ırkçı. Böylelikle kendi hazzının öteki tarafından çalınmışlığı tahayyülüne ikinci bir katman ekler. Geçmişteki başarıları dağıttığı yetmezmiş gibi, şimdi de bu geçmişi canlandırmanın önündeki engel durumundadır. Ortada somut, maddi hiçbir şey yokken, kendi fantezisiyle ırkçı olur bir ırkçı. Ötekinin neden olduğu tekinsizliği kendi fantezisiyle dağıtma arayışına girerek…