YAZARLAR

Ekonominiz batsın

Düzce’de yaşanan felakette geçmişte dökülen her asfalt ve betonun, o asfalt üstünde giden arabanın yaktığı petrolün, o beton evlerde yakılan gaz ve kömürün rolü vardır ve o rol belediye hizmet alanının bir parçasıdır. Ancak çözüm için bilgi gerekir ve o bilgi belediyenin neyi doğru neyi yanlış yaptığını bilmekten geçer.

Düzce’de anne ve kızın bedeni dere kenarında birbirine sarılmış hâlde bulunurken gazetelerde büyük bir haber hiç sorgulanmadan ve hiç utanmadan yayımlandı. Habere göre Türkiye ekonomisi iklim değişikliği nedeniyle 30 yıl sonra daralacaktı. Haberin devamında 2100 yılına kadar 1, 1.9, 2.4 ve 4.1 derecelik sıcaklık artışı sonucunda neler yaşanabileceği öngörülmüştü. Çalışmaya göre 4 derecelik sıcaklık artışı senaryosu karşısında Türkiye’nin GSYİH üzerinde 0.15’lik bir daralma yaşanacağı öngörülüyordu.

Her yönü ile rahatsız edici bir haberdi bu. Moddy’s Analytics adı verilen kredi araştırma şirketinin haberi kim tarafından servis edildiyse hiçbir vicdan ya da akıl olmadan dağıtılmıştı. Akıl diyorum çünkü orijinal haberde yüzde 0,15’lik bir daralma kullanılırken Türkçe haberde 0,15 kullanılıyordu. İkisi çok farklı şeyler. Tabii gerçek haberdeki gibi kullanılsa haberin saçmalığı çok daha net ortaya çıkacaktı. Çünkü GSYİH’de yüzde 0,15’lik bir düşüş öngörülüyorsa kimse kömür santralleri yapılmasın diyemez, beton-asfalt dökülmesin talebini hiçbir politikacıya kabul ettiremez. Çünkü 4,1 °C sıcaklık artışı ile iklim artık ülkeyi yaşanmaz kılacakken 1 °C’lık ısınma ile bu kadar sorun yaşıyorken yüzde 0,15 ne ki? Sorgulamadan bu haberi çeviren ve sorgulamadan bu haberi dağıtanlar için şu bilgiyi verelim: 2009 krizinde bile GSYİH yüzde 5,9 küçülmüşken 0,15 gibi anlamsız ama aslında yüzde 0,15’lik ekonomik küçülmeyi kimse umursamaz.

Hadi matematik ya da ekonomi bilmiyor ve bu haberi servis ediyorsunuz. Peki, Düzce’de bedenleri aranan o çocuklar sizin için bir anlam teşkil etmiyor mu? O ekonominiz, o ekonomist bakış açınız batsın.

DÜZCE’DE HATIRLANAN AFET

Sıkıntı sadece ekonomist bakış açısı değil. Sıkıntı ekonominin konuşulduğu bir dünyada insan yaşamının, afet mağduriyetinin gündem olamaması. Geçtiğimiz hafta 17-18 Temmuz tarihlerinde aşırı yağışlar sonucu sel afeti yaşanmış, Akçakoca ve Cumayeri ilçeleri ile bağlı köylerinde dördü çocuk yedi kişi sele kapılarak kaybolmuştu. Günler sonra gelen haberler Düzce’de büyük bir trajediyi gözler önüne serdi. Olaydan günler sonra Düzce’de hastalık riskinin artması ve hayvan ölülerinin kokmaya başlaması haberi devletin nerede olduğu sorusunu akıllara getiriyordu. Ayrıca felaketin diğer detayları ve insanların çaresizliği ilgili haberler de konunun en yürek yakan kısmıydı.

Daha trajik olanı ise valiliğin açıklamasıydı. Yağışlardan tam yedi gün sonra “afet etkisi belirleme çalışmaları” sonucu açıklanabilmişti. Yani afete müdahale etmekte geç kalan devletin, afetin etkisini belirlemesi için neredeyse bir hafta geçmesi gerekiyordu. Gelen raporlar neticesinde Valilik ancak 24 Temmuz’da “Genel Hayata Etkili” düzeyde bir afet tanımını yaptı. Böylece “meydana gelen afet ve acil durumun etkilerinin kişi ya da kişilerin kendi güçleri ile gideremeyecekleri boyutta olduğu” resmen kabul edildi.

İKLİM FELAKETLERİNDE GÜNAH SADECE İKTİDARIN MI?

İktidarın muhalefeti, muhalefetin iktidarı suçladığı yöntemin iktidara ne kadar yaradığını, tersinin ise halka yaradığını son seçimlerde gördük. Birleştirici bir politika İstanbul’da farkın açılmasını sağladı. Bu süreçte iktidarın suçu ne ise muhalefetin de o aslında. Seçimler bitti ve sadece Düzce değil Trabzon Araklı’daki felaket de hâlâ akıllarda iken kimse bu konuda doğru adımı atmayı gündeme getirmedi. Hâlâ asfalt-beton-iklim ilişkisi kuramayan muhalefet partileri var. Bu felaketler yaşanırken asfalt-beton-doğa tahribatı-fosil yakıt dörtlüsüne hayır diyen, dur diyen, azaltacağım diyen kimse henüz çıkmadı.

BELEDİYELER İÇİN SON ŞANS

Yaşanan iklim krizini içi boş bir ekonomi tartışmasının ötesine götürememek ciddi bir sıkıntı. Dahası iktidarı, muhalefeti ve toplumu bir olup bu konuda bile kutuplaştırma siyaseti yaratılması çözümü bizden uzaklaştırıyor. Aslında elimizdeki son kozu da böylece harcıyoruz. En önemli iki fırsat kaçtı bile. Örneğin kent konseyleri seçimleri yapıldı ve bir iki istisna hariç bütün konseyler göstermelikti. Devamında ise Stratejik Plan çalışmaları da benzer şekilde gerçekleşti. Stratejik Plan (SP) paydaş toplantıları geçtiğimiz haftalarda tamamlanarak önümüzdeki 4,5 yılın tohumları atıldı diyebiliriz. Ne yazık ki orada da durum pek iç açıcı değil. Kent konseyi ve SP süreci açısından iki tarz öne çıktı: Genel tarz halkı katmayan ve gizlice yapılan süreçler olarak çalıştı. İstisna tarz olarak halkı ve belediyeyi buluşturan az sayıda örnek önümüze geldi. Bu konuda mahalle mahalle toplanarak halkın ayağına giden Şişli Belediyesi'ni ve halkı tekrar belediye ile barıştırmak, buluşturmak için farklı araçlar üreten Ankara Büyükşehir Belediyesi'ni örnek olarak vermek mümkün.

EKONOMİYE Mİ HEMŞEHRİLİĞE Mİ İHTİYACIMIZ VAR?

Stratejik Plan hazırlığı belediye başkanlarının sorumluluğu. Seçimde söz verdiği vaatler, halkın paydaş toplantılarında ortaya koyduğu talepler ve belediye raporları artık başkanın masasında. Bu noktada bir karar vermek durumundalar. Ya düzenlemeyi uygulayacak, belirtildiği gibi geçmiş dönemin “gerçekleşme raporu” hazırlanacak ve böylece hem geçmişin hesabının sorulması için gerekli bir aracı ve de planın yaşaması için şart adımı gerçekleştirecek ya da her zamanki gibi belediyenin birikimin yok sayıp plansız bir beş yılın temelini tekrar atacak. Bu bile Düzce’de yaşananlar ile o kadar alakalı ki. Plansız, geçmişi bilmeyen, planlama döngüsünü öldüren mevcut yönetim anlayışı iklimi değiştiren israf ekonomisinin gelişebildiği en iyi zemin aslında.

Bu basit durum size bürokratik gelebilir. Ama bilen için bu mesele Düzce’ye giden yoldur aslında. Düzce’de yaşanan felakette geçmişte dökülen her asfalt ve betonun, o asfalt üstünde giden arabanın yaktığı petrolün, o beton evlerde yakılan gaz ve kömürün rolü vardır ve o rol belediye hizmet alanının bir parçasıdır. Ancak çözüm için bilgi gerekir ve o bilgi belediyenin neyi doğru neyi yanlış yaptığını bilmekten geçer. O bilgi olmadan söyleyeceğiniz şeyler hep havada kalır. O bilgiler olmadığı için herkes proje yapar ama kimse politika üretemez.

Bugün belediyecilik politikaları iklimi değiştiren politikaları destekliyor. Tersini yapmak, doğru olana varmak sadece bir tane örnek yaratmaya bakar. Bu örnek ise kutuplaştıran değil, katan, yasaları bahane eden değil, çözümü üretebilen bir örnek ile olabilir. Yoksa Düzce’de, Araklı’da ve pek çok yerde yaşananlar ortada iken hâlâ yüzde 0,15’lik ekonomik küçülmeyi dert edinenleri şaşkınlıkla izleyip içinizden “ekonominiz batsın” diye haykırmak gelir.


Önder Algedik Kimdir?

Proje yöneticisi, enerji ve iklim uzmanı. Çeşitli sektörlerde proje yöneticiliği yaptıktan sonra son yıllarda iklim değişikliği ve enerji alanında uzman olarak çalışmaktadır. İklim, Enerji, Çevre Sorunları Araştırma Derneği başkanı olup 350ankara.org iklim aktivist grubunun kurucularındandır. Raporlarına ve arşivine http://www.onderalgedik.com/ adresinden ulaşılabilir.