YAZARLAR

Serena’sı çok Simona’sı az bir final yazısı

Sonuçta bu bir final. Daha önemlisi iki güçlü kadının finali. O yüzden önceden yazılanların da hatırlanması lazım. Nihayetinde bugün hikayesi olan, yol gösteren, tarih yazan/yazmaya çalışan iki kadının mücadelesi olacak kortta. Kim bilir belki bu yazıyı okuduğunuzda çoktan Serena’nın kaleminden dökülmüş olacak tarih. Ya da Simona ‘Dur’ diyecek ve beyaz sayfaya geçen sene yazamadığı hikayeyi not düşecek.

“Bir zamanlar Raul adında bir adam vardı. Compton şehrinde bir sokağın köşesindeki stantta tako yapıp satardı. Raul her gün, iki kızıyla birlikte bir adamın standın önünden geçerek tenis kortlarına doğru yürüdüğünü görürdü. O adamın adı Richard Williams’tı; kızları ise Venus ve Serena’ydı. Richard, her gün korta bir sepet tenis topu taşır, kızlarına tenis oynamayı öğretirdi… Compton’da bazen sorun çıkaran çeteler vardı, ama Venus ve Serena’yı tenis oynarken gördüklerinden onların tutku ve kararlılıklarına hayran kaldılar. Kortun yanında saygılar bekler, kimsenin bu iki kız kardeşi rahatsız etmemesini sağlarlardı.”

Elena Favilli ve Francesca Cavalo’nun birlikte yazdığı Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler kitabında Venus ve Serena Williams kardeşlerin hikayesi işte yukarıdaki paragraflarla başlıyor. Gerçekten de Campton’dan yayılan bir tutku onlarınki. Ama üstteki paragraflar kadar kolay olmadı yolculukları. Mesela onlara saygı duyan çeteler, kız kardeşleri Yetunde Price’e o kadar saygı duymamışlardı. 2003 yılında sokağın ortasında vurularak öldürülmüştü.

Buna rağmen gerçekten de bu ikili dünyanın en iyisi oldular. Oma onların karizması dünyanın en iyileri olmanın, kadınlar tenisinin dünya 1 numaraları olmalarının çok ötesinde bir karizma. Hem Venus hem de Serena. Çünkü gerçekten ikisi de kadın tenisinin seyrini değiştirdiler. Kimileri için tekniğin ölümüydü bu değişim yani olumsuzdu, kimileri için ise gücün moderniteyle buluşmasıydı. Olması gerekendi. Bu iki kardeş de yol açıcılardı. O ya da bu şekilde suyun yolu artık değişmişti. Ama her değişim gibi bu da sancılı oldu. Sonuçta onlar bir değişimin öncüleriydiler ve derilerinin renkleri kabul görenlerden değildi. Özellikle Serena’nın anatomik yapısı, alışıla gelmiş bir kadın oyuncudan farklıydı. O sebeple de yeterince ırkçı saldırıya da maruz kaldılar. Mesela Harry Potter’in J.K. Rowling, Serena’nın fotoğrafını paylaşıp altına da “Bir erkek kadar yapılı. Evet, bu elbise içinde aynı benim kocama benziyor. Sen bir idiotsun” yazmıştı. Bundan daha önce de Rusya Tenis Federasyonu Başkanı Shamil Tarpischev iki kardeş hakkında “Onlara bakınca korkuyorum” demişti. Sadece ırkçı tezahüratlar nedeniyle yıllarda iki kardeş Indian Wells Tenis Turnuvası’na katılmamışlardı.

Irkçılık ve ayrımcılık bununla da bitmemişti. Serena’nın kıyafeti bile bu ayrımcılıktan nasibini almıştı. Hatırlatma için bakabilirsiniz.

Bunca çile arasında Venus hastalıklar uğraştı, (hatırlatma: Bazen sadece hayır demek lazım) Serena ise dönemsel sakatlıklar ve tatlılar tatlısı bebeğini doğurmak için aralar vermek durumunda kalmıştı tutkularına. Ama bu ikili 30 tekler Grand Slam zaferi yaşayarak tenis tarihine çoktan geçtiler. Şimdi Serena için bir başka tarih sayfası açıldı. Kalem Serena’nın elinde. Bu 30 Grand Slam şampiyonluğunun 23’üne imza atan kardeş Willimas, açık dönemde en çok Grand Slam turnuvası kazanan oyuncu olmak için Simona Halep’in karşısına çıkacak.

Hani hiç pes etmeyen Halep var ya. Hatılatmalar yazısı gibi oldu ama onun için de şunları kaleme almıştım bu satırlarda: Halep başardı, darısı başımıza.

Sonuçta bu bir final. Daha önemlisi iki güçlü kadının finali. O yüzden önceden yazılanların da hatırlanması lazım. Nihayetinde bugün hikayesi olan, yol gösteren, tarih yazan/yazmaya çalışan iki kadının mücadelesi olacak kortta. Kim bilir belki bu yazıyı okuduğunuzda çoktan Serena’nın kaleminden dökülmüş olacak tarih. Ya da Simona ‘Dur’ diyecek ve beyaz sayfaya geçen sene yazamadığı hikayeyi not düşecek. Belki de uykudan önce cesur kadınların hikayelerini okumak/dinlemek isteyen çocuklar, üçüncü kitapta Simona’nın da hikayesine vakıf olacaklar. En kötü ihtimalle bir kez daha bu satırlar, bu iki kadından birine ayrılacak ve yeni hikayelerinin detaylarını aktaracak.

Yeşil çimlerin beyaz sayfasını doldurma zamanı Simona’nınmış. Geçen seneden kalan hikaye tamam. Bakalım başka hangi hikayeler okuyacağız kendisinden?


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’