YAZARLAR

Kılavuzu karga olanın

Gerçek düşünce kuruluşlarının amacı ülkesini dış dünyaya, iş adamlarına, politika yapıcılara anlatmak. Ama gelin görün ki bizdekilerin bir kısmı iç kamuoyuna propaganda pompalamayı amaç edinmiş. En önemli hedef kitleleri ise iktidar ve ona tabi olanlar olduğu için bu çevrenin duymak istediklerini yazmakla meşguller.

Modern anlamda düşünce kuruluşlarının mucidi Amerikalılar. 2. Dünya Savaşı ve sonrasında aslında ilk olarak “nasıl savaşılacağı” üzerine kafa patlatan ve bu nedenle “think tank” adı verilen bu oluşumların çoğunun amacı bulundukları ülkelerdeki iktidarların politikaları doğrultusunda iç ve dış kamuoyunu ikna çalışmaları yapmak.

ABD ve diğer bazı gelişmiş ülkelerde milyonlarca dolarlık bütçelerle faaliyet gösteren bu oluşumların çoğunun yöneldiği bölgeler ise daha çok Ortadoğu, Afrika ve Asya. Yani gelişmiş ülkelerle ilgili “düşünmelerine” gerek yok. Varsa yoksa anılan coğrafyalara “demokrasi” götürmek üzere kafa patlatıyorlar. Bunun aslında hangi saikle yapıldığı malum.

Amerika ya da diğer gelişmiş ülkelerdeki düşünce kuruluşları ile bizdekiler arasında ise önemli bir fark var: Oradakiler hakkında düşünce ürettikleri ülkeleri santim santim bilirler. 1800’lerde Suriye hakkında bir araştırmacı tarafından yazılmış bir kitapta küçücük derelerin bile anıldığını, hangi köyde hangi topluluğun ya da düşüncenin hakim olduğunun yazıldığını görürsünüz örneğin. Yani bu düşünce kuruluşları yılların birikimi ile yaptıkları analizler sonucu sizi sizden iyi tanır ve bağlı oldukları iktidar ya da güce göre düşünce üretir.

Bizimki gibi ülkelerde ise düşünce kuruluşları iktidar kadrolarında görev almak üzere basamak olarak kullanılmanın yanı sıra çok verimli bir “nemalanma kapısıdır” ve yolsuzluğun en büyük kalemlerinden birini oluşturur. İktidarla ilişkiniz varsa bir “araştırma” şirketi kurarsınız. Yapacağınız iş çok basittir: İktidarın duymak istediklerini “bilimsel rapor” adı altında toparlarsınız. Birkaç profesör, araştırmacı, editör kiralamanız yeterlidir bu iş için. Sonra görün vizyonu!

Bizde son yıllarda mantar gibi çoğalan düşünce kuruluşlarının bir kısmı tam da bu şekilde çalışıyor. Bağımsızlık, bilimsel yöntem hak getire. Dış politika maceramızda geldiğimiz nokta bu “alaturka vizyonun” sonucudur.

Oysa gerçek düşünce kuruluşlarının amacı ülkesini dış dünyaya, iş adamlarına, politika yapıcılara anlatmak. Ama gelin görün ki bizdekilerin bir kısmı iç kamuoyuna propaganda pompalamayı amaç edinmiş. En önemli hedef kitleleri ise iktidar ve ona tabi olanlar olduğu için bu çevrenin duymak istediklerini yazmakla meşguller.

Bir dönem Türkiye’nin dış politikasını şekillendiren Ahmet Davutoğlu adı ile birlikte anılması gereken SETA adlı oluşumun 2010 yılından bu yana Ortadoğu bölgesi ile ilgili hazırladığı raporlara göz atmak bu gerçeği anlamak için yeterli.

Saha gerçekleri SETA ve benzeri oluşumların en son başvurduğu bilgi alanıydı. Ortadoğu gibi dünyanın en zor coğrafyasında, tüm zamanların en kritik dönemlerinden birinde, on milyonların olağanüstü hareketlilik yaşamaya başladığı günlerde ortaya konan rapor ya da makalelerin hemen hepsi Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” adlı kitabının açılımından ibaretti. Müslüman Kardeşler örgütünün ruhani lideri konumundaki Yusuf El Karadavi’yi de unutmamak lazım. SETA ve benzerlerinin vizyonu işte bu isimler ile sınırlıdır.

Mursi ve Müslüman Kardeşler’in tüm Mısır halkı tarafından hasretle beklendiği ve Mısır’a demokrasi getireceği, Libya’da halkın mutluluktan uçacağı, Suriye’de Esad’ın birkaç ay sonra devrileceği “öngörüleri” bu düşünce kuruluşlarının propagandasıydı sadece.

Örneğin SETA’nın 21 Temmuz 2012 tarihli bir makalesinde “BAAS’ın halktan koptuğu ve Rusya’nın Esad ile birlikte oluşturduğu bataklıktan nasıl çıkacağını kara kara düşündüğü” yorumuna yer verilmiş. (1)

11 Ağustos 2012 tarihli bir makalede ise ilk dış ziyaretini Suudi Arabistan’a yapan Mursi göklere çıkartılıyor.(2)

11 Şubat 2012 tarihli bir başka makalede ise “Esad rejimi gibi geleceği olmayan bir kâğıda, fiilen çöken Ortadoğu diktatörlük borsasında yatırım yapanların şu günlerde BM sonrası stratejik bir zafer mi kutladıklarını, yoksa yakın zamanda ortaya çıkacak muhtemel felaket için hazırlık mı yaptıklarını sormak gerekiyor.” öngörüsünde bulunuluyor! (3)

Bu gibi “düşünce kuruluşlarını” oluşturan zihniyetin Türkiye’yi dış politikada getirdiği nokta ortada. Tam bir yanılsama hali!

Araştırma yaparken istibdat yönetimleri ve yöntemlerinden bir hayli etkilendiği anlaşılan SETA’nın bu etkiyi üzerinden atamadığı görülüyor. SETA ve onu destekleyenler Ortadoğu’ya istediğini götüremedi ama belli ki oradan getirdikleri bir şeyleri Türkiye’de kalıcı kılmak kararındalar.

Bu gibiler gazetecilerle uğraşacakları, yerel seçim sonuçlarını değerlendirecekleri yerde “Ortadoğu’da savunduğumuz, öngördüğümüz hiçbir şey doğru çıkmadı, acaba nerede yanıldık?”diye düşünseler memleket için daha faydalı olmaz mı?

(1) https://www.setav.org/rusya-sicak-denizlere-yine-inemedi/

(2) https://www.setav.org/suud-iran-hattinda-ihvan-iktidari/

(3) https://www.setav.org/baas-borsasinda-esad-kagidi/


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.