YAZARLAR

Dijital kelepçeli açık hava hapishaneleri

“Futbol asla sadece futbol değildir” cümlesinin sadece bir kitap adı olmadığını, özellikle de arkadaşlarıma anlatamadığım için üzgünüm. Yine de yineleyeyim futbol asla ve sadece futbol değildir. Belki artık anlayan çıkar.

"Zira geçen hafta Erdoğan’ın dediği gibi bu statları onlar yaptı. Orada onlar ne derse onu yapmak gerekiyor. Yanlış yoldasınız. Ne yapıyorsanız kayda geçiyor. Erdoğan bu açıklamayla, tribünlerde “Her şey çok güzel olacak” tezahüratlarını söyleyenleri işaret etti açıkça. Onların stadyumlarında, onların tribünlerinde, onların aleyhine söylenen ne varsa artık stadyumda yasaklandı bu sözlerle. Yazılı olmasa da söz senettir misali."

Stadyumların ne spor politikası olarak tesisleşme adına ne de inşaat sektöründeki şirketleri besleme amacıyla yapıldığını da ortaya koydu. Bu açıklama stadyumların, rızayla girilen açık hava hapishaneleri olarak kullanılarak devletin toplumu kontrol etme ve hizaya getirme alanı olacağı teorisinin nasıl pratik edileceğinin, kanıtı oldu.

Yukarıda okuduğunuz satırlar 25 Mayıs'taki yazımdan. Üzerinden 1 ay 10 gün geçti ve bunları değiştireceğiz diyen Erdoğan, gerçekten de dediğini yaptı. Sporda Şiddeti ve Düzensizliği Önleme Yasası geçtiğimiz cuma günü bir kez daha değiştirildi. Sonucunda taraftarların maç günleri stadyum içi ve çevresi dışında yolculuk yapacakları güzergâhlar, maç öncesi toplanacakları yerler de artık 6222'nin kapsamına girdi. Tribünlerde hedef belirtmeksizin tehdit veya hakaret içerdiğinden şüphelenilen her tezahürat ve benzer içeriğe sahip biçimde yazılıp sosyal medyada paylaşılan her içerik yüzünden taraftarlar hapse girebilecek. Üstelik bunun için birinin suç duyurusunda bulunması da gerekmeyecek. Yani keyfi bir şekilde bir savcı Twitter'da kendisinin de hoşuna gitmeyen bir içerik hakkında iddianame hazırlayabilecek. Az kalsın stadyumlara biyometrik kimlik kontrolü ile girecektik ki o konuda taraftarları dinlediler neyse ki.

BAŞROL THD'NİN

Taraftar Hakları Derneği'nin değişmesi konuşulan yasa hakkında yayınladığı çağrı metninin etkisinin büyük olduğu aşikâr. Bir diğer yandan yasa değişikliği konusunun tartışıldığı meclis oturumunda 27'nci Dönem CHP Antalya Milletvekili - TBMM Adalet Komisyonu Üyesi Rafet Zeybek'in Taraftar Hakları Derneği'ni (THD) aradığını söyleyip bu konuda görüşlerini aldığını söylemesinden anlıyoruz bunu. Yani ülkedeki tüm taraftarları temsil eden, en azından taraftarların sorunlarını dile getirip çözümler sunacağı iddiasıyla yola çıkan bir dernek olduğu zaman farklı renklerin taraftarlarının ortak sorunları meclis düzeyinde dinlenir hâle gelebiliyormuş.

Ben radyo programı yapmaya 2011 yılında başladım, üniversitede. Kimsenin dinlemediği Efektifpas programımızın ana gündemi hep taraftar haklarıydı o dönem. Çünkü 3 Temmuz Şike Davası yaşanmadan evvel konuşulmaya başlanan bu yasadaki sıkıntılar büyüktü. Sekiz sene geçti üzerinden. Ben o günden beridir, radyoda, televizyonda, yazılarımda hâlâ 6222 numaralı yasayı konuşuyorum ve işliyorum. Her seferinde uygulama aşamasında yaşanacak sorunları dile getirirken aslında bu hukuki sıkıntıları kanunu yazanın bile umursamadığını yasanın başka şekillerde başımıza büyük bir bela olduğunu herkese en başta arkadaşlarıma anlatmaya çalıştım, hâlâ da çalışıyorum. Aldığım cevapların çoğu "Aman ya maç izliyoruz işte alalım bir kart ne olacak bilgilerimizi verelim zaten bankalar da biliyor hepsini" gibiydi.

GURURLANABİLİRSİN 4 MİLYON

Bugün 6222 numaralı yasa rahatça değişmiş ve iktidar bu yasa üzerinde rahatça kafasına göre değişiklik yapabiliyorsa bunun sorumlusu 2014'te mecbur edilen Passolig kartı alan 4 milyon küsur kişidir. Çünkü 4 milyon kişiyi, neredeyse ülkenin yüzde 5'ini ilgilendiren bir yasa, ne kadar hukuka ve kendisine aykırı düşse de artık meşrudur. Ve yasa yapanlar ve değiştirenler üzerinde istediği gibi değişiklikler de yapma cesaretini kendinde bulur. Bugün geçiremedikleri yasaları, torba yasalarla geçirmediler mi zamanında? Aynısını 6222 için de yapacaklardır eminim. Karşısında dirayetli durmadıkça yasanın gün geçtikçe daha da sertleşeceği kesin. 4 milyon Passolig'li yaşanan ve yaşanacak sert değişiklikleri meşru kılanlardır. Rızasıyla otoriter bir yasayı var ettikleri için kendileriyle gurur duyması gereken 4 milyon kişi.

Beni en çok üzen şey ise bu 4 milyon kişi arasında yer alan tanıdıklarım, arkadaşlarım. 2013'teki Gezi Parkı eylemleri öncesinde maça gitmeyip, Gezi Parkı eylemleri sonrasında e-bilet uygulamasına karşın yani fişleneceklerini bile bile maça giden ve bundan dolayı çok mutlu olan tatlı su muhalifleri.

SENİ YALNIZ BIRAKAN TAKIMIN

6222 numaralı yasa 2011'de yürürlüğe girmiş ancak elektronik bilet sistemi henüz uygulanmaya başlanmamıştı. Fakat Gezi Parkı Direnişi'nde kullanılan sloganlar ve direnişte yaşamını yitirenlerin isimleri stadyumları inletince bir anda, üstelik de apar topar sezonun bitimine 10 hafta kala bu sistem uygulamaya başlandı. Başlarda irili ufaklı itirazlar olsa da sonuç ortada; 4 milyon kişi kartlarını alıp maça gitmeye başladı. Yani kendi rızalarıyla dijital kelepçelerini takarak açık hava hapishanelerine girdiler. Birçok taraftarın ve taraftar grubunun aklında “takımı yalnız bırakmamak” düşüncesi vardı. Ama bak ne oldu? Sen takımını yalnız bırakmadın ama takımın sana taraftar değil, potansiyel suçlu olarak bakanların gözlüğünden bakmaya başladı, takımın seni her seferinde olduğu gibi yine yalnız bıraktı.

Yasanın neden bir anda değiştirildiği, yapılan değişikliklerle ne yapılmak istendiği çok açık. 10 senedir tribünlerden iktidar aleyhinde çıkan sesleri ne yapsak da kessek diye düşünenlerin bulduğu sonuç bu. Başkan olur olmaz, marka değerinden bahseden yeni Federasyon Başkanı Nihat Özdemir'in sporda şiddeti bitireceklerine dair yapacağı hiçbir açıklamaya da inanmayın, kanmayın. Söylediklerinin hepsi yok hükmündedir. Çünkü 6222 numaraları yasada bir kelime bile Türkiye Futbol Federasyonu'nun adı geçmiyor. Yani taraftarların güvenliği(!) devletin o şefkatli ellerinde.

E-bilet ve 6222 numaralı yasayı konuşmaya başladığım günden bugüne futbolun asla ve sadece futboldan ibaret olmadığını, “Futbol asla sadece futbol değildir” cümlesinin sadece bir kitap adı olmadığını özellikle de arkadaşlarıma anlatamadığım için üzgünüm. Yine de yineleyeyim futbol asla ve sadece futbol değildir. Belki artık anlayan çıkar.


Volkan Ağır Kimdir?

1987 İstanbul doğumlu. 2006 yılından bu yana blog yazıyor. 2008 yılında Cumhuriyet gazetesi Spor Servisi'nde muhabirliğe başladı. O günden bu yana yoğunlukla spor muhabirliği yapıyor. Serbest muhabir olarak 2014 yılında Dünya Kupası'nı Brezilya'da, 2015 yılında Copa America'yı Şili'de takip etti. 2011 yılından bu yana Açık Radyo'da her pazartesi günü 19.30'da Efektifpas isimli spor programını sunuyor. Gazete Duvar'da haftalık, zaman zaman da çeşitli yayınlara özel konularda haberler hazırlıyor. Zaman zaman da kendisine dokunan sosyal ve toplumsal olaylar hakkında da yazıları ve haberleri çeşitli medyalarda yayınlanıyor. 2016 Ekim ayından bu yana Almanya'da Köln'de yaşıyor.